Pakistan’lı “üstad” Ebu’l-A’la el-Mevdudî’nin “Tefhimu’l-Kur’an” adlı bir tefsiri var.
Bizim gençlik yıllarımızın da başucu kitaplarından olan bu tefsirin, Türkiye İslamcılarının zihinlerinin şekillenmesinde büyük etkisi olduğu malum.
TIR’lar dolusu basılıp dağıtılan bu tefsir hemen her dindarın evinde bulunur.
1993-96 yıllarında Kayseri’de “Kur’an’ın gölgesinde” adıyla tefsir dersleri yaptığım radyo proğramlarında büyük oranda bu tefsirden yararlanıyordum. Proğramda baştan sona üç kez hatmetmiştim.
Özellikle zenginlik ve yoksulluk konularının ele alındığı ayetler geldiğinde yaptığı açıklamalar çok tuhafıma gider, “Neden böyle söylüyor acaba, vardır bir bildiği” diyerek geçiştirirdim. O zamanlar ayetler üzerinde onun kadar derin düşünemediğimi varsayarak “Bilmediğim şeyler var” derdim.
1992’de çıkan devrimler tarihini incelediğim “İslam ve sosyal değişim” adlı ikinci kitabımın “İktisadî kökler” başlıklı bölümünü hazırlarken büyük oranda onun eserinden yararlanmıştım.
Şimdi bakıyorum da kapitalizme abdest aldırmanın kenarından dönmüşüm. Dönemin genel yaklaşımı gereği “İslam o değildir bu değildir” havasında “çağın idrakinin” kenarlarında dolandığımız yıllar…
Çünkü Mevdudî ve Tefhimu’l-Kur’an , Seyyid Kutup ve Fizilal’il-Kur’an gibi tartışılmaz bir otorite idi ve yanılmış olmaları aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Şimdi aradan yıllar geçti…
Kur’an’ın baştan sona meal ve tefsirini yapma gibi bir imkanı Allah bana nasip etti. Bazı ayetler üzerinde yıllarca çalıştım.
Sonunda anladım ki Mevdudî, “cemaat” denen kuramsal din örgütlülüğüne teslim olarak, cemaate para veren zenginleri ürkütmemek için gayet “abdestli kapitalist” yorumlar yapmış.
Derinlere daldıkça gördüm ki tefsirinde yoğun bir şekilde soğuk savaş dönemi “yeşil kuşak” teorilerinin etkisi, telkini ve yönlendirmesi var.
Artık bunlarla hesaplaşmanın zamanı geldi.
Çünkü “zamanın ruhu” değişti.
***
Bunu görmek için, iki ayete getirdiği yorum sanırım yeterli olur.
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl; 62)
“Bazı çağdaş tefsirciler bu ayete dayanarak garip ekonomik teoriler icat etmektedirler. Onlar bu yoruma, İslam ekonomisinde yeni bir felsefe ve görünüm kazandırmak için ayetleri sunuldukları çerçeveden ayırıp tek bir bütün imiş gibi ele alarak ulaşırlar. Ayeti böyle tefsir edenlere göre ayetin anlamı şudur: Allah’ın kendilerine nimet verdiği kimseler bu nimetleri hizmetçileri ve köleleri ile eşit olarak paylaşmalıdırlar, aksi takdirde Allah’ın kendilerine verdiği nimetlere karşılık O’na nankörlük etmiş olurlar… Ayetin bu şekilde tefsir edilmesi yanlıştır ve çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü ayetin ele alındığı çerçeve içinde kesinlikle hiç bir ekonomik kural söz konusu değildir. Bu ayeti de içine alan tüm pasaj, tevhidin ispatlanması ve şirkin reddedilmesini konu alır. ” (Mevdudi; Tehimu’l-Kur’an; Nahl; 71 ayet tefsiri).
Görüldüğü gibi Mevdudî’nin, bu ayetten iktisadî manada bir “eşitlik” ilkesi çıkarılacak diye ödü kopuyor. “Burada kesinlikle hiçbir ekonomik kural söz konusu değildir” diyerek topu taca atıyor. Ayet “tevhidin ispatlanması ve şirkin reddedilmesi ile ilgilidir” diyerek konuyu güya savuşturuyor…
Peki, tevhid ne? Şirk neye denir? Allah’ın nimetlerini inkar etmek ne demektir? Tevhid ve şirk mülk (servet ve iktidar) ile ilgili değilse ne ile ilgilidir? İlah ne demek? Rabb kime denir? Tahtadan taştan putlara mı ilah diyor Kur’an? Hem put ne demek?
Bunları en iyi bilmesi gereken Mevdudî değil miydi? “Kur’an’da dört terim: İlah, Rabb, ibadet, din” diye kitabı yok muydu?
Evet, vardı. Ama es geçilen, arada bilerek veya bilmeyerek unutturulmak istenen bir şey var. “Mülk, kenz, infak” vb. dönemin ruhu gereği öcü kavramlar, sakın ha!
“İslam ve Sosyal Değişim” adlı kitabımızın “İktisadî kökler” başlıklı bölümünde daha o yıllardan (dile kolay 19 yıl!) bu kavramları tek tek ele almış, işlemişiz. Ama ne duyan olmuş, ne dinleyen. Çünkü dönem “bu dava hor, bu dava garip” yılları… “Zamanın ruhu” henüz değişmemiş, “davanın” sonunda varıp “abdestli kapitalizm” ile sonuçlanacağı daha gün yüzüne çıkmamış…
Şimdi o kavramları yeniden işliyoruz. Bir zamanlar karanlık odalarda konuştuklarımızı şimdi damlardan haykırıyoruz ve “zamanın ruhu” değiştiği için, sesimiz çok uzaklara kadar gidebiliyor.
Demek ki mevsimi gelmeden çiçek açmazmış.
***
Mevzudan gidelim…
Mevdudî’nin yukarıda tefsir ettiği ayet dört ayet sonra bir örnekle açıklanıyor ve konunun ne ile ilgili olduğu ifade ediliyor: İnfak… “Verdiğimiz rızıkları gizli açık infak eden muktedir bir adam düşünün…” (Nahl; 75).
Konu bununla ilgili. Ayette konu “rızıkta üstün kılındığı halde infak etmeyenler, yanındaki ile eşit hale gelmekten kaçınanlar” ile ilgili. Yani Ebu Cehil, Velid bin Muğire vb. ile ilgili…
“Allah’ın nimetini inkar etmek” tabirinin “şükretmemek” ile ilgili olduğunu Mevdudî de söylemiş.
Yüzeysel bir yaklaşım, derinliği yok.
Bilakis iyice baktığımızda “vermemek, infak etmemek” ile ilgili olduğunu görürüz: “Allah konuyu bir örnekle açıklıyor: Bir şehir düşünün; halkı güven ve huzur içinde yaşıyor. Her mekandan rızıklar geliyor. Derken Allah’ın nimetlerine inkar ediyorlar ve yaptıklarına karşılık Allah onları açlık ve korkuyu tattırıyor.” (Nahl; 112).
Demek ki halkı güven ve huzur içinde yaşayan bir beldede (toplumda/ülkede/şehirde) “yanındaki ile eşit hale gelmemek için vermemek” yüzünden açlık ortayı çıkıyor ve korku yayılıyor. Şu halde Allah’ın nimeti eşitlik oluyor. Çünkü cennette herkes eşittir. Bu nimeti infaktan kaçmak suretiyle inkar ederseniz açlığın ve yoksulluğun ortaya çıkmasına neden oluyorsunuz ve böylece eşitsizlik ortaya çıkıyor.
İşte buna Kur’an Allah’ın nimetini inkar diyor.
“Allah’ın nimetini inkar etmek” tabirinin geçtiği yerleri okuyun. Hep vermemek, infak etmemek, eşit hale gelmekten kaçmak, açlık, korku geçiyor. Kur’an kendini tefsir ediyor zaten…
Öte yandan Kur’an’da “ilah” ise içimizden bir takım insanlar oluyor. Bilgi, iktidar ve serveti kendi tekellerine alıp (istiğna) öteki insanlar üzerinde hegemonya (nehy) kurmaya kalkanlar oluyor. Tahtadan taştan putlar veya “bir” den fazlası varmış gibi gökteki tanrılar değil; insanlar, insanlar!
Keza Kur’an’da “şirk” de esasında mülkte (iktidar ve servet) ortaklıktır: “O’nun oğlu/kızı yoktur. Mülkte ortağı (şerîkun fi’l-mülk) yoktur. Aciz kalmışta yardımcı (veli) edinmiş değildir.” (İsra; 111).
Bunlar kime karşı söyleniyor? Tanrı’nın oğlu olduğunu iddia eden krallara, imparatorlara, içimizden Firavunlara… Allah’ın mülkü üzerinde çit çeviren, “Bu bana bendeki bir bilgi sayesinde verildi” diyen içimizden Karunlara… “Allah’a ulaşmak için bana gelin” diyen içimizden Hamanlara, Bel’amlara…
***
Mevdudî, içinde “eşitlik” geçen başka bir ayeti de bakın nasıl tefsir ediyor:
“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde (mevsimde) takdir etti.” (Fussilet; 10-13).
“Bazı kimseler, yeni bir Marksist İslâm (Kur’an’ın Rububiyyet Nizamı) anlayışı öne sürmektedirler. Bunlar “Sevâen li’s-Sâilin” ifadesini “Dileyenlere eşit olarak” şeklinde anlamakta ve şöyle deliller getirmektedirler: “Allah herkes için eşit miktarda gıda yaratmıştır. Dolayısıyla herkese karne ile eşit miktarda gıda vermenin mümkün olduğu bir devlet nizamı kurulmalıdır. Çünkü özel mülkiyetin sözkonusu olduğu toplumda Kur’an’ın öngördüğü hayat tarzı gerçekleştirilemez” Bu gafiller, Kur’an’ı kendi hevaları doğrultusunda suistimal etmeye çalışırlarken “sailin” kelimesinin sadece insanların değil, tüm canlıların gıda ihtiyaçları için kullanıldığını unutmuşlardır. Gerçekten de, Allah, mahlukatın her kesimi için eşit miktarda gıda tayin etmiştir diyebilir miyiz? Sizler, bu kainat içerisinde gıdaların eşit bir şekilde taksim olunduğunu görüyor musunuz? Nitekim kâinat içerisinde bu anlamda bir eşitlik sözkonusu değildir. Haşa Allah Teâlâ, kendi kitabına aykırı mı hareket etmiştir? Ayrıca eşitlik davasını öne süren bu kimseler, insanların beslemekle mükellef oldukları hayvanlara (koyun, keçi, inek, at katır, deve vs.) Rabbani düzen kurulduğu takdirde eşit miktarda mı yiyecek verecekler?”(Mevdudi; Tehimu’l-Kur’an; Fussilet; 10-13 ayet tefsiri).
Görüldüğü gibi Mevdudî tipik bir “abdestli kapitalist” bakış açısına sahip. “Eşitlik” kelimesinden nefret ediyor. Bu kelimeyi duyunca gözleriyle devirecek gibi bakıyor ve ürküyor. “Eşitliğin” ne olduğunu anlamamış. Eşitliği karne ile yemek dağıtmak, herkesin aynı boy, aynı kiloda ve sabah dört dilim ekmek, 8 tane zeytin yemek olduğunu sanıyor. Ne kadar da tanıdık itirazlar değil mi?
Oysa eşitlik mücadelesi her şeyden önce siyasal, sosyal ve toplumsal bir süreçtir. Tarih boyunca insanlığı ilerleten zorlayıcı bir içkinlik olup ve her daim lazımdır. Tam anlamıyla gerçekleşmesi mümkün olmasa bile lazımdır. Allah, yeryüzündeki siyasal, sosyal ve toplumsal eşitsizliklerden rahatsızdır! (Bkz. ‘Allah eşitliği takdir etti’ başlıklı makale).
Mevdudî’ye göre yukarıdaki ayet koyun, keçi, inek, at katır, deve vb. “hayvanlardan” bahsediyor. Önceki ayet de tahtadan taştan yapılmış “putlardan” bahsediyordu (!) İnsanlar arasındaki eşitlikten bahsetmesi mümkün değildi. Aksi halde “komünistlik” olurdu. (Haşâ sümme haşâ!)…
Diyor ki: “Sâilin” kelimesinin sadece insanların değil; tüm canlıların gıda ihtiyaçları için kullanıldığını unutmuşlardır…”
Bu söz de gayet sığ.
Kur’an’da “Sâil” veya çoğulu “Sâilîn” isteyenler, soranlar, ihtiyacı olanlar, yoksullar manasında kullanılır ve 7 yerde geçer. Hiç birisinde de insanlar dışındaki canlılar anlamında kullanılmaz. Açın bakın geçtiği yerler şunlardır: Zariyat; 19, Mearic; 1, 25, Duha; 10, Bakara; 177, Yusuf; 7, Fussilet; 10.
Bunların hepsi de insanlardır, insanlar!
Şu halde ayette geçen “sevâen li’s-sâilîn”(ihtiyacı olanlar için eşitçe) ifadesi insanlar arasındaki eşitlikten bahsediyor. Koyun, keçi, inek, at, katır, deve vs. muhabbeti eşitlik “öcü”sünden kaçmak için Mevdudî’nin “bela” savmasından başka bir şey değil.
***
Demek ki bunları anlamak için “Kur’an’da dört terim” yazmak yetmiyor. Esastan bir bakış açısı ve perspektif değişikliği lazım. Kur’an’a baktığınız yeri değiştirmeniz lazım. Yoksa asla anlamayacaksanız.
Mevdudi’nin üzerimizdeki etkisini ve katkısını inkar edecek kadar vefasız değilim. Kendisine Allah’tan rahmet dilerim. Ama ben kendimi “yeşil kuşak” teorilerinin etkisinden arındırdım, arındırıyorum. Kendimi sürekli yeniliyor, tazeliyorum. Dur durak bilmeyen bir yolculuk içindeyim.
Mevdudî’de “mülk, kenz, infak” konuları kesinlikle eksik, zayıf, unutulmuş veya terk edilmiş. Tefsiri “zamanın ruhuna” uygun değil. Geride kalmış, eski ve bu konularda iyiden iyiye “sinirleri alınmış” vaziyette. Gayet sağcı ve muhafazakâr bir bakış açısı var.
Bunu bilerek mi yapmış bilemem ama İhvan-ı Muslimîn’den Milli Görüş’e,Cemaat-i İslamî’den Hamas’a geniş bir yelpazede etkisi var ve buralardan çıka çıka “abdestli kapitalizm” çıkmasının ve çıkacak olmasının sorumluları arasında olduğu kesin.
Bununla hesaplaşmayı ancak “zamanın ruhunun” değiştiğini görenler yapabilir.
Velhasıl bir zamanlar Mevdudî vardı.
“Radikal İslamcıların” üstadı, piri idi.
Ona gelenekçiler çok kızar “Merdudî” derdi.
Şimdi abdestli kapitalizmde birleşti hepsi.
İzzeti ve şerefi develerinin sırtında görüyorlar artık.
“Sen hala orada mısın?” diyorlar.
Evet, buradayım.
İzzetin ve şerefin oldu yerde…
İhsan hoca,yazılarını okuyorum.Son yazında ilmi olacak hiçbir şey yok.Mevdudiyi o günün şartlarında değerlendirirsek daha güzel olmazmıydı.Gelenekçilerin merdudi dediklerinin altmış yıl sonraki dili senin söylediklerin olsa gerek.Yazıların gittikçe magazinleşiyor.Aklıma şu gelmiyor değil müslümanlar üzerinden kapitalizmin ürünü olan kariyerizmin (geçmişine küfrederek ün yapma,adeletten ,
bu üslupsüz kenar mahalle ağzıyla yaptığınız yorumu bile burada yayınlayacak kadar demokrat ve kendine güvenen bir kişiye karşı 'lan hoca..' tarzı bir giriş yapıyorsunya… bide 'adelet için Allaha teslim ediyorom' diyorsun ya… bu da bana çene çapının beyin çapından haylibüyük olduğunu ispatlıyor…
🙂 <br />Diğer mahalledekilere bakıyorumda, öldüğünde geriye bir hırka bir de Kuranı bırakan son Resul ve onun tarih boyu takipçilerini görüyorum. <br /><br />Benim baktığım yerden bu mahalle sakinleri accayip havalı görünüyorlar kardeş. Onurun, özgürlüğün ve kardeşliğin tavan yaptığı bir mahalle. <br /><br />Rabbim, sana da tadını almayı nasip etsin. Ama önce Lehül mülk demelisin demeden olmaz,
yılmaz gül böylesine bir yazıdan anladığın ve çıkardığın yorum hayret verici gerçekten, gelmiş geçmiş insanlar arasında peygamberlerimiz dışında eleştiri üstü insan bulunmamaktadır. mevdudide ihsan hocam da bende ve herkeste hata yapar ve eleştirilir mevdudiye de hakını teslim etmiştir fikri hür vicdanı hür olmayan bireyler bulundukları cemaatlerin görüşleri dışında yaşama şansı bulamazlar ama
GELENEĞİN SORGULANMASI İYİDİR. İNSANLAR KAYNAK DİYE OKUMAKTALAR BAHSİ GEÇEN KİTAPLARI…. BEN İHSAN KARDEŞİN UYGULAMASINI TAKİP EDİYORUM VE DESTEKLİYORUM…..GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK GEREKİR…..HER YIL 4 BİN DİRHEM BİRİKTİRİLEBİLİR MİKTARINIDA FAHİŞ BULUYORUM…KİŞİLERE GÖRE İHTİYAÇLAR DEĞİŞEBİLİR…YİNEDE TŞK.
İslam ruhuna göre ideal insan, "kendi aleyhine şahitlik edebilen" insandır. Geçmiş ile herkes önünde yüzleşme cesaretini gösterdiğiniz için sizi tebrik ediyorum. Fikirleriniz kitabın ortasından. Paralel düşünüyoruz. Zor bir yoldasınız. Allah yardımcınız olsun…
Bilgi seviyesi yukseldikce, gecmiste benimsemis oldugu dusuncelerin yanlisligini farkettigi anda elestirebilmelidir. O zaman bu zamana kadar ne ogrenmissek dogrudur diyelim,ona gore mi yasiyalim. Dogru elestiriye acik olmali,ilerlemenin sarti budur.Bendendir diyerek gecistirmeye gerek yok. Konu uzerinde arastimamiz varsa onu belirtelim<br>Tessekkurler sayin eliacik.
Demogoji yapacak değil aklını işletecek insanlara ihtiyaç var. Sen neyin derdindesin… Tek başına kal, hür düşün.
İHSAN hocam sizi ikiyıl önce tanımıştım bir tartışma programında.Ozamandan beri sizi takip ediyor ve her hafta yeni yazılarınızı röportajlarınızı iple çekiyorum inanın her gün sitenize girip YAZILARINIZ VE VİDEOLARINIZ İZLİYORUM VE BUNDAN O KADAR KEYİF ALIYORUMKİ anlatamam.Sizin gibi düşünen gözü kara ve doğruları söyleyen ilim sahibi bilge insanlara bu ülkenin çok ihtiyacı var.Allah sizi
İhsan bey makalelerinizi fırsat buldukça okuyorum ve sizin gibi geleneklerin dışında islamı yani kuran'ı açıklamaya çalışanlardan büyük oranda istifade ediyorum, ufkum açılıyor, mutmain oluyorum.<br>Dahası beynimde dönüp duran yasaklı sorular aydınlanıyor ve düşüncelerim zincirlerini kırıyor.<br>Hep sorardım, dünya üzerinde milyarın üzerinde müslüman varken niye huzur yok, niye insanlar aç,
Barış kardeşim ihsan hocayı,1994'den beridir takip ediyorum.Bir insanı takip ediyorsanız ona değer veriyrsunuzdur.Hiç kimse eleştirilmez değildir.İhsan hoca da dahil.Benim yazdıklarımı hemen cemaatci mantıklıdır diye kesip attınız.Oysaki ben kervanla yürü fakat özgür ol mantığını güderim.İhsan hocayı habertürk televizyonunun ikinci kanalında bayan süpikerin başörtüsü farzmıdır veya kuranda
İhsan hoca anlaşılan sosyalizmin islamla sentezini yapıyor.Hocanın gideceği yeri göreceğiz.
Abdulkerim<br />Sayın Hocaya İslami davetin ücretle yapılıp yapılmadığını sordum(kitap, dergi,cd, tevsir meal v.b)ancak bir cevap alamadım .Hangi peygamber davet için muhataplarından ücret talep etmiş bunu merak ediyorum<br />Ayrıca abdesli kapitalizmden kaçarak gusüllü sosyalizme geçişin ayak sesimidir anlayışınız?<br />[email protected]
Yılmaz Gül, o programı ben de izledim ve İhsan Hoca net cevap verdi. Dediğin kanal bloomberg. Başörtüsü konusuna yaklaşımı Süleyman Ateş hocaya paralellik gösteriyor. Edep ve tevazudur ama farz değildir diyor.
Allah'ın ne dünyevi ne uhrevi hiçbir yaptırım biçmediği, tamamen hürlük ve kölelikle alakalı bir kıyafet/başörtüsü meselesini, yani olmayan bir meseleyi, olsa bile tamamen tarihsel zeminine ait bir meseleyi dinlerinin tek meselesi haline getiren feodal heriflerle dolu islami camia. Şu adamın onca çalışmasını, sadece başörtüsüne onlar gibi bakmadığı için silip atabilirler. Çünkü onlar aslında
İslamcılar ( ki artık ne yazıkki islamcı denmesi hic zorlarına gitmiyor = Strategic Redeployment) da gun gectikce "birikim"lerini artırıyorlar. Aydınlanmaın devamı 4tane fikir fakiri filozof ve bunyelerinden irin gibi nevzuhur sosyalaglardan penceleri olan para-politika baronlarını cikaran adamlarin tanimlamalari. Protestanlasma temayulu….. daha cooook. ab kutsayıcılıgı, suret-i hak
Ortada bir emek var. buna olumlu olumsuz yorumlar olmasıda hayırlıdır. nefsin şerri kafadaki kalıplar sarsıldığında da işe koyulur. Hele o kalıplar nefsin hizmetinde ise…
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl; 62) <br /><br />- Makalede Sanırım Dizgi hatası var. Ayet (Nahl;71) olacak
Mevdudi hazretlerinin de insan olduğunu unutmamalıyız.Yaptığı bütün yorumların elbette ki kusursuz olması imkansız.İhsan hocam bir tespit yapmış.Yarın da başka hocalar İhsan hoca'nın yorumları hakkında çeşitli tespitlerde bulunacaklardır.Bence asıl önemli olan yapılan hatalı yorumlar değil bunu yapanın niyetidir.Ben Mevdudi hazretlerinin kötü niyetli olduğuna inanmak istemem.İhsan hocam'
Selamün Aleyküm.http://www.tevhidhaber.com/news_detail.php?id=78179 hakkınızda yazı yazılmış
Geçmişten ders almak güzel bir erdem,mevdudi,seyyid kutub,mutahhari yada ihsan eliaçık hiçbiriniz vazgeçilmez değilsiniz,ALLAH herkesin doğrularını almayı yanlışlarınıda şiddetle tenkit etmeyi nasip etsin,hani muaviye ebu zerr;e diyorya kur;an;da başka ayet yokmu sürekli bu ayeti söylüyorsun ebu zerr diyorki:zamanın sözü bu!!!!!!!!
söylenenler gerçek olsada dilin de söylenenler kadar gerçek olması gereklidir. yani ne söylediğiniz kadar neyi nasıl söylediğiniz de önemlidir.lütfen dillerimize dikkat edelim…
Bence ihsan hoca ,abdestli kapitalistlere sert bir yumruk vurmuştur.umarım bu yumruk daha geç olamdan onların aklını başına getirir.
Evet, buradayım.<br />İzzetin ve şerefin olduğu yerde… <br /><br />Usta, durduğun yer öyle İnsani ki…<br />Yanında durmamak İnsan olmaya ters sanki. <br /><br />Allahın nimeti(Kuran)nin, bizi, tamda, adam gibi adam, kadın gibi kadın velhasıl insan gibi insan, nasıl olunur'u öğretmek için var olduğuna amenna ve saddakna dedik. Şükürler olsun nimetiyle kendimizi bulmamızı sağlayan Rab'be.