SÖYLEŞİ (REMZİ KİTAP GAZETESİ)

S

“ALLAH’A GÜVENMEYEN ADAM BİRİKTİRİR” 
İhsan Eliaçık’la Söyleşi: Şakir Altıntaş; Fotoğraf: Sevdiye Kahraman

14 Mart 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki yazısında Ahmet Hakan ondan “tabu yıkan adam” diye bahsetti… Türk edebiyatının usta yazarlarından Mehmet Eroğlu’nun, “Emine” isimli romanında “Hasan Hoca” karakterine ilham oldu… Bir yazar, müfessir, aydın… Bir eylem adamı… Ali Şeriati’nin ifadesiyle, bir “devrimci zahid”. Fatih Camisi’ne yakın bir yerde ofisi. Fotoğrafçı arkadaşım Sevdiye’yle kapıdan ilk girdiğimiz andaki şaşkınlığımız görülmeye değerdi. Siyah derili gençler de vardı, çekik gözlüler de… İhsan Hoca’yı sorduk, dışarıda olduğunu, geleceğini söylediler.
Üst kata çıktık. Bir yanda iftar hazırlığı sürerken diğer yanda gençler poşetler hazırlıyordu. İki küçük çocuk da o hengâmede oradan oraya koşturarak oynuyordu. Hoş bir manzaraydı gördüğümüz… Mütevazı bir iftar hazırlığı vardı, bir zengin sofrasının şaşaası olmayacaktı ama patlıcan yemeğinin lezzetli olduğundan emindik…
İhsan Eliaçık, 25’ten fazla kitap yazdı. “Sosyal İslam-Dinin Direği Paylaşımdır” son kitabı. Farklı başlıklar altında ama aynı çizgi üzerinde değerlendirilecek konulara değiniyor yazar bu kitabında. Tüm bölümler, sosyal İslam anlayışına ve sosyal yaşama dair. Yanı sıra, “Yeni Simonlar”dan Kürt sorununa, “muhafazakâr zamparalık”tan “siyaset rehberi”ne kadar pek çok güncel başlığı da çarpıcı şekilde ele alıyor.
İhsan Eliaçık’ın kitabını daha önceki sayılarımızda tanıtmıştık. Ancak Eliaçık’la İslam’ın parayla, kârla, bireysel çıkarla ilişkileri, bugünkü toplumsal ve siyasal sistem içinde İslam’ı var etme biçimleri üzerine daha derinlere inen bir söyleşi yapmayı istedik…

“Söylemlerinizde sol jargonu epey sık kullandığınız dile getiriliyor. Yanı sıra 1 Mayıs benzeri eylemlere de katılıyorsunuz. Bu eylemlere katılmakla neyi amaçlıyorsunuz?”
“Sol jargon dediğiniz ezilenler, mazlumlar, mağdurlar, yoksullar, paylaşım, bölüşüm ise bunlar Kuran’ın jargonudur. Biz onları söylüyoruz. Yanlışlık bunları söylemekte değil; bunları sol jargon olarak anlayan zihniyette. 1 Mayıs’a katılmamızın sebebi bunların savunulduğu yer olmasıdır. İslamcılar da bunları savunsun ve dile getirsin başka bir gün de oraya da katılırız.”
“Bazı medya organlarında sizi çok görme şansı bulurken bazılarında adınız bile geçmiyor. Neden böyle; konuşturanın sizi neden konuşturduğunu, konuşturmayanınsa sizi neden konuşturmadığı düşünüyorsunuz?”
“Çağıran her yere gidiyorum. Hemen hemen çıkmadığım bir medya organı kalmadı, Samanyolu TV hariç. Ben ekran meraklısı birisi değilim. Bir söz söylüyoruz, bunu nerede ulaştırabilirsek orada oluyorum. Onların da niye ilgisiz kaldıklarını onlara sormak lazım.”
“‘Mülk Allah’ındır’ diyorsunuz ve bunu öyle ifade ediyorsunuz ki insana –tabir caizse– hiçbir tasarruf hakkı bırakmıyorsunuz. Halbuki Allah Kuran’da insanları yeryüzünün halifeleri olarak yarattığını söylüyor. Sizin söyleminiz, halife olan insanın tasarruf hakkını elinden almıyor mu?”
“Tasarruf sermayeyi, yeryüzündeki rızık ve rızık kaynaklarını yani üretim araçlarını kullanmak ise bunun şartı var. O da şu: Bunlardan gelen kâr bir kişiye akamaz. Ortaklaşa olmak durumundadır. Eğer böyle olursa sorun yok.”
“Konuşmalarınızda sık sık, ‘devlet zenginler kulübüne dönüşmüş, din zenginin eğlencesi haline gelmiş, halk da kredi kartı kölesi yapılmış durumda’ diyorsunuz. Bu durum özellikle ne zamandır böyle ve neden bu sonuca gelindi bu Müslüman coğrafyada?”
“Üç hal de Peygamberin ölümünden 40-50 sonrasından itibaren var. Köleliğin ise şekli değişti. Kredi kartı köleliği şekline dönüştü. Böyle olmasının sebebi Müslümanların Lehu’l-Mülk’ün (Mülk Allah’ındır) ne demek olduğunu anlamamaları ve dünya hayatının geçici cazibesine kendilerini kaptırmalarıdır. Oysa Kuran sürekli olarak bizi buna karşı uyarır. Allah’a olan güveni yani imanı kaybetmiş olmalarıdır. Allah’a güvenmeyen adam biriktirir.”
“Bir konuşmanızda AKP-Has Parti ve Numan Kurtulmuş gerçeğini değerlendirirken, ‘İslami kökenli bir iktidar zamanında, İslami kökenli bir muhalefet yapma şansı vardı Numan Bey’in’ diyorsunuz. Genel ve İslami anlamda soruyorum, siyasi olarak sormuyorum. İslami kökenli bir iktidar diye tanımladığınız AKP’ye karşı sahici bir muhalefet nasıl yapılmalı ve gerçek bir müminin duruşu nasıl olmalı?”
“Devletin zenginler kulubüne yani Kuran’daki tabirle servetin zenginler arasında dönüp dolanan bir devlet haline gelmesine karşı çıkarak… Dinin zengin eğlencesi haline getirilmesine itiraz ederek ve dini ezilenin gözüyle yeniden okuyarak ve halkın kredi kartı kölesi haline getirmesine isyan ederek… Bana göre sahici muhalafet budur.”
“Türkiye’deki İslamcı kesimin yaslandığı partilere ve sisteme dair, özellikle de AKP’yi kastederek, ‘abdestli kapitalizm’ diye bir ifade kullanıyorsunuz. Bunu açar mısınız lütfen ve yine bu çerçeveden baktığınızda Türkiye’de Müslümanların yarınını nasıl görüyorsunuz?”
“Kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine karşı çıkmadan, alternatif bir anti-kapitalist yaşam içinde olmadan kapitalizme karşı duramazsınız. Mesela bir fabrikada sadece mescit açmak, işçilere iftar ve sahur yemeği vermek ve fakat kâr bölüşümüne hiç dokunmamak, işçinin hakkına Kuran’da anlatılan ‘bahçe sahipleri’ gibi sabah erkenden kalkarak el koymak kapitalizme abdest aldırmaktır. Onu dinle meşrulaştırmaktır. Emek, tam anlamıyla hakkını alabiliyor mu? Esas mesele budur.”
“1980 askeri darbesinde Mamak cezaevinde yattınız. Neden cezaevine girdiniz? Anlatır mısınız?”
“Akıncılar davasından girdim. Dönemin İslamcı gençlik teşkilatı idi. Bu davadan yargılandım. Mamak askeri cezaevinde bir yıl yattım. Gençlik kampı yapmıştık. Düzeni değiştirmek, devleti yıkmak vs. ile suçlandık ve fakat bir yılın sonunda çıktığım ilk mahkemede beraat ettim.”
“Size göre Türkiye, Kürt sorununu nasıl çözmeli?”
“Kürt sorunu bir adalet ve eşitlik sorudur. Ben orta Anadolu’da klasik Türk, Sünni ve Müslüman aileden gelen birisi olarak şunu söylüyorum: Bu kökten gelmeme rağmen, evet, memlekette Türk ile Kürt eşit hale gelinceye kadar Kürt’ün yanındayım. Alevi ile Sünni eşit hale gelinceye kadar Alevi’nin yanındayım. Müslüman ile gayr-i müslim eşit hale gelinceye kadar gayr-i müslimin yanındayım. Zengin ile yoksul eşit hale gelinceye kadar yoksulun yanındayım. Ve hatta kadın ile erkek eşit hale gelinceye kadar kadının yanındayım. Bunlar aynı zamanda sorunun nasıl çözüleceğinin de göstergesidir. Mesele adalet ve eşitlik meselesidir. Çünkü biz Müslüman olarak Allah’a ‘Cenab-ı Hak’ demişiz. Hak, gerçeğe uygun olan, adalet ve eşitlik demektir.
“Düşünce dünyanızın temelini oluşturan bayrak isim Ebu Zer’den de söz edelim istiyorum. Kimdir Ebu Zer ve neden o? Kur’an orijinli yeni bir insanın inşasında model olabilir mi?”
“Servet ve iktidar sahibi (Muaviye) Ebu Zer’e şöyle dedi: ‘Kuran’dan başka ayet yok mu ki Tövbe 34-35 ayetlerini her yerde okuyup duruyorsun?’ (Tövbe; 34-35: Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yiyor hem de onları Allah yolundan alıkoyuyorlar. Altını ve gümüşü biriktirip de (kenz) Allah yolunda infak etmeyenleri acı bir azabın beklediğini haber ver!. O gün o biriktirip yığdıkları (kenz) cehennem ateşinde kızartılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. ‘İşte bu bencilce biriktirip yığdıklarınız (kenz); tadın bakalım’ denilecek.) Ebu Zer şöyle cevap verdi: ‘Tabi ki var. Fakat “zamanın sözü (ayeti) budur!’
“Servet ve iktidar sahibi, bu kez, ayette Yahudi hahamlarından ve Hıristıyan ruhbanlarından bahsedildiğini, hitabın Müslümanlara olmadığını, Ehli-Kitap’la ilgili olduğunu söyleyince Ebu Zer’in ‘yaşayan’ yorumundan kaçamadı:  ‘Zamanın hahamı ve ruhbanı sensin!’ Bu anekdot Ebu Zer’in ne anlam ifade ettiğini sanırım gösteriyor. Sanıldığının aksine Ebu Zer marjinal ve yalnız kalmış bir sahabe değildir. Ebu Zer’in görüşleri çoğunluğun görüşüdür. Yalnız kalmış ve marjinal olanlar peygamberin eşitlikçi cemaatinden ayrılarak saraylara ve kâşanelere taşınanlardır.”
“Ebu Zer’in Halife Osman’a karşı tavrı ve Osman’ın ona tepkisi çok iyi bilinir İslam tarihinde. Osman’ın, tabiri caizse, onun cebine üç beş kuruş verip sürgün edişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Osman’ı ‘Raşid Halifeler’den görüyor musunuz?”
“Osman b. Affan halife olur olmaz, işe, ilk bakışta tabii gibi görünen kadrolaşmayla başladı; Kufe valisi Sa’d b. Ebi Vakkas’ı azledip yerine anne-bir kardeşi Velid b. Ukbe’yi tayin etti. Mısır valisi Amr b. El-As’ın yerine süt kardeşi Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’i tayin etti. Basra valisi Musa el-Eş’ari’yi görevden alarak dayısının oğlu Abdullah b. Amir’i atadı. Kilit bir görev olan Devlet Katipliği’ne amcasının oğlu Mervan b. Hakem’i getirdi. Tüm eyalet valiliklerinin böyle böyle kendi kabilesi (partisi) Umeyye oğullarının eline geçmesini sağladı… Medine’de ileri gelenlerden oluşan istişare kurulunu Emevî aile meclisine çevirdi. Taif’e sürgün edilen amcası Hakem’i Medine’ye getirtti ve kendisine 100 bin dirhem (ulufe) verdi… Fedek arazisini onun oğlu Mervan’a tahsis etti. Medine çarşısının gelirini Mervan’ın kardeşi Haris’e tahsis etti. Damadı Abdullah b. Halid’in ‘hesabına’ 400 bin dirhem aktardı. Mısır’dan getirilen devasa inciyi Ömer b. Hattab ‘Parçalayıp yoksullara dağıtın’ demiş ama özelliği bozulur diye parçalanmamıştı. Halife Osman bu inciyi, kızını Mervan’ın kardeşi Haris’le evlendirirken çeyiz olarak ona bağışladı. İfrikiye’nin fethi sırasında bir buçuk milyon dinar ganimet elde edilmiş, beşte biri Medine’ye gönderilmişti. Bu ganimetleri yapılan ihale/müzayede sonunda 500 dinar karşılığında Mervan’a sattı. Mervan aldığı malların çok azını ödedi, kalan borcunu da ona bağışladı. Ömer b. Hattab’ın toprak politikasında iki önemli değişiklik yaparak Kureyş’in Medine dışına çıkamayacağı ve toprak sahibi olamayacağı yasağını kaldırdı. Böylece ölü hazine arazileri (bataklık/mevât) savaş ganimetleri karşılığı bir grup (Emevî) azınlığın mülkiyetine geçti. Buralarda büyük çiftlikler kurup bahçe sahibi oldular. Afrika’dan köle getirtip buralarda çalıştırdılar. Peygamberimizin yıktığı, ilk iki halifenin fırsat vermediği toprak ağalığının ve toprak köleliğinin önünü açarak erken kapitalizmin İslam dünyasına girişine zemin hazırladı.
“İktidarda iyice şımaran Emevî oğullarının sokaklarda koruma ordusuyla gezmesine ve ‘Savulun falanca geliyor’ diye tellal anonsları yaptırmasına göz yumdu. Medine’de kendisine kral saraylarını andırır çok büyük bir ev yaptırdı. Halife seçilmesinde en büyük rolü oynayan Abdurrahman b. Afv’ı dahi, Ali b. Ebu Talib’e gelerek ‘Sen kılıcını al, ben de alırım’ deme noktasına getirdi. Muhalefetin barışçı yollardan sisteme katılmasına izin vermedi. İstifa çağrılarına ‘Bu gömleği (hilafeti) bana Allah giydirdi, üç buçuk çapulcu (muhalif) istiyor diye çıkarmam’ diyerek, asırlar boyu sürecek ‘saltanat argümanının’ gerekçesini oluşturdu…
“İhtilal sonucu öldürüldüğünde cenazesi üç gün ortada kaldı. Cenaze namazına dört, en fazla yedi kişi katıldı. Ali b. Ebu Talip, Talha ve Zubeyr gibi önde gelen sahabeler cenazeye katılmadı. Cenazeyi taşıyan kişiler taşlandı ve yaralanmalar oldu. Cenazesi Medine’deki Müslüman mezarlığına gömülmedi ancak dış duvarının yanına gömülebildi.
Daha sonra Muaviye döneminde duvar değiştirilerek mezarlık içine dâhil edildi.
“Geride bir milyon dirhemi aşkın servet bıraktı. Mekke’de Müslüman olduğunda orta sınıf bir zengindi. Kamu görevlisi (halife) olmasıyla birlikte ticareti bırakmasına rağmen servetini katlayarak artırdı.
“Gel gör ki, Osman b. Affan Müslüman olduğunda ailesinden işkence görmüş, Mekke’de Peygamberimizin kızı Rukiye’yle evlenip Habeşistan’a hicret etmiş, Medine’ye hicretten sonra muhacirlere ev yapımı için arsalar hibe etmiş, Rukiye’nin hastalığı nedeniyle Bedir’e katılamamış, Rukiye ölünce Ümmügülsüm’le evlenmiş, Hudeybiye’de Mekke’ye giden elçi olmuş, kendisine tavaf izni verilmesine rağmen ‘Peygamber olmadan asla’ deyip reddetmiş, Tebük seferinin ana finansörü olmuş (300 deve ile 1000 dinar vermiş), vahiy kâtipliği yapmış, Ebubekir’e danışmanlık yapmış, Müslüman oluşu Mekke’deki Emevî direnişini kırmış ve Peygamberimiz tarafından Medine’de geçici vali olarak bırakılmıştı.
“Böyle sayısız hizmetleri olan ‘güzide’ bir sahabeydi. Fakat iktidar işi ona yaramadı. 12 yıllık iktidar döneminden sonra, Müslüman mezarlığına gömülmesi dahi tepkiyle karşılanacak bir noktaya geldi. Bu ne hazin bir sondur! Üçüncü Halife Osman b. Affan, Medine’de ihtilal sonucu iktidardan devrildiğinde geriye büyük dersler bıraktı. 12 yıllık iktidarı döneminden Şiiler veya Sünniler bırakın ibret almayı, yine yeniden tekrar ederek işi mezhep kavgasına döktüler. ‘Şiî imamet mitolojisini’ ve ‘Sünni saltanat ideolojisini’ tekrar edip durdular ve aşamadılar. Hâlâ da öyle…
“Eğer bu dönem çok iyi okunsa, ibretler çıkarılsaydı demokrasiden insan haklarına, devlet anlayışından toprak düzeni, kölelik ve mülkiyet ilişkilerine kadar büyük reformlar gerçekleşebilirdi. Bütün bunlar Halife Osman b. Affan döneminin tecrübelerinde vardı. Şahsen ben bunu kendi çapımda yapmaya çalıştım. ‘Adalet Devleti: Ortak İyinin İktidarı’ adlı kitabımda tarihimizin bu yönüyle yüzleşerek, dönemin bana öğrettiklerinden yenilenmiş bir devlet, siyaset, mülkiyet ve adalet anlayışı çıkarmaya çalıştım.”
“Ebu Zer, ‘iki akçeyi üst üste koymadım’ diyor. O zaman Kuran’daki tasadduk, infak, ahvali şahsiyeyle ilgili kurumlarda ödenen nakdi ve ayni kefaret ve de zekât kurumları, ‘iki akçeyi üst üste koymayan’ların toplumunda nasıl çalışacak?”
“Orada kastettiği ‘kenz’dir. Yani kendim için biriktirmedim diyor. Kişi elindeki birikimi yani ‘üst üste koyduğu akçeleri’ şu dört yoldan birisine aktarmak durumundadır; aksi halde onun için ateş olur. Bir; iş ve istihdam yaratıcı işyeri, tesis, fabrika vs. kurmak veya açmak. Buraları ortaklaşa üretim ve paylaşım düzeni içinde çalıştırmak. Emeği, sermayeye eşit görmek. Risk sermayeye ait olmak üzere elde edilen kârı yarı yarıya emekçiyle bölüşmek. İki; infak etmek yani ‘üst üste koyduğu akçelerin’ ihtiyaç fazlasını mülkiyetinden çıkarmak, tutmamak.
Üç; vakfetmek yani emaneti kendinde olduğu halde gelirini infak etmek. Dört; karz-ı hasen yapmak yani icabında silinebilir borç vermek, ‘üst üste getirdiği akçelerin’ piyasada borç olarak dolaşımını sağlamak. Bunun dışında biriktirmenin yolu yoktur, aksi halde ona ateş olarak geri döner.”
“Bir konuşmanızda ‘günümüzde var olan dini reddetmeden, gerçek mümin olunamaz’ diyorsunuz. Nedir bundan kastınız, açar mısınız?”
“Peygamberimiz önce var olan dinden şüphe etti. Dağlara çekildi ve gerçeğin yolu ona göründü. Biz de öyle yapmalıyız. Var olan dinden şüphe edip bunlar doğru mu diye gerçeği aramalıyız. Buradan bize bu dinin özü görünecektir. Benim yaptığım bundan ibarettir.”
“Hiç İslamı tanımayan birine İslamı tebliğ edecek olsaydınız nerden ve nasıl başlardınız, neler anlatırdınız?”
“Kelime-i Şehadetten başlardım. A’raf suresi 158. ayete göre o da şudur: Mülk Allah’ındır. Allah’dan başka ilah yoktur ve Muhammed (İbrahim, Musa, İsa) Allah’ın yeryüzündeki elçileridir. Bu üç şeyi tam olarak anlamazsanız İslam’a girmiş olmazsınız. Eğer en baştakini söylemeden ve anlamadan bu dine girmişseniz, çıkıp dine Lehu’l-Mülk kapısından yeniden giriş yapmanız gerekir. Ben öyle yaptım.”
“Söylemlerinizin ve etrafınızdaki gençlerin söylemlerinin ütopik olduğunu düşünüyor musunuz?
“Hayır. Ütopik değil doğal olan budur. Bu tür çıkışlar zaten başlangıçta hep ütopik, marjinal vs. görülür. Bazen birileri var olanı aşan başka bir rüya görür, sonra dünya o rüyanın içinde yeniden kurulur. Gerçek devrimci işte o rüyayı görebilendir…”

8 yorum

  • Hocam, dediğin herşey doğru, gerçek islamı senden öğreniyoruz……..<br />Tutarlısın, düşündüklerini kişisel hayatında gerçekleştiriyorsun ki en zoru bu…<br />Ayrıca çok cesaretlisin….. Allah yolunu açık etsin…

  • Bu yazınızda da söyledikleriniz varsayılan İslam dünyasını ve insanlığı içinde bulunduğu buhranlardan kurtaracak ve onurla taçlandıracak yücelikte hakikatler. Hocam hakikatleri söylemeye ve dolayısıyla aydınlatmaya devam edin. Allah yolunuzu açık etsin ve insanlara da anlayış lütfetsin. Sizleri takip ediyor, sizlerle beraberiz…

  • hocam düşünceleriniz çok güzel…hepsine katılıyorum…çoğu insan bu düşüncelerden bi haber…geniş alanlara yayılması fazlasıyla zaruri…nacizane bir tavsiyemdir…saygılarımla…

  • bazen doğruları duymak , insanlara zor gelebilir,çıkarlarını zedelediği için…. fikirlerimin tercümanı varmış dedirttiniz bana…

  • ihsan hocam fikirlerinizin düşüncelerinizin birçoğunu beğenerek okuyor ve izliyorum.ancak katılmadığım bazı hususlar var. mesela namaz oruç gibi Allahın emrettiği farzlar neden ibadet değil. ayrıca Allah katında en hakiki din olan yüce dinimiz İslamiyetten neden şüphe edelim.saygılar

    • Uygulamadaki, çoğumuzun okumadan, kulaktan dolma bildiği &#39;din&#39;den bahsediyor. Allah&#39;ın dininden değil. Dolayısıyla şüphe etmemiz tavsiye edilen İslamiyet değil, insanların &#39;İslamiyet&#39; adı altında dayattıklarıdır. Kur&#39;an&#39;ı indiriliş sırasıyla okuduktan sonra başını kaldırıp etrafa bakarsanız İhsan Bey&#39;in neden bahsettiğini tam olarak anlayacaksınız. Zaten kendisi

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular