SÖYLEŞİ: ORUÇ SINIFSAL BİR ‘İBADET’ (YÖN HABER)

S

Oruç sınıfsal bir ‘ibadet’                                
İslam dünyası yeni bir ramazan iklimine giriyor. Ancak bu iklimin hüküm sürdüğü coğrafya fazlasıyla kanlı,fazlasıyla kavgalı, fazlasıyla yoksul, fazlasıyla umutsuz. Düşünün ki sırf Şii oldukları için insanların kafalarını kesip top oynayan IŞİD militanları da bir karıncayı bile ezmeyen kendi halindeki bir Müslüman ile aynı orucu tutacak ve iftar açacak. Ne yazık ki Türkiye de her zamankinden daha fazla bu vahşetin içine batmış durumda. Öyle ki kaçırılan, rehin alınan vatandaşlarının akıbetini sormak ve konuşmak bile yasak. İşte bu ahval şeraiti, bilgisine, vicdanına, dürüstlüğüne, cesaretine güvendiğimiz İhsan Eliaçık’a sorduk. Ramazan’ı, Müslümanları, Türkiye’yi, Alevileri ve siyaseti sorduk, Hoca da her zamanki açık sözlü doğallığıyla yanıtladı.
Erdal EMRE / YÖN Haber 


ORUÇ SINIFSAL BİR İBADETTİR

Ramazan ayındayız. 2014 yılında Ramazan ayında nasıl bir dünya, Ortadoğu ve Türkiye var?
Yaklaşık 1 milyara yakını insanın yaşadığı bir coğrafya Ramazan iklimine giriyor. Baktığımızda İslam dünyası kan gölü içerisinde. Dünyanın orta yerinde İslam dünyası dediğimiz koskocaman bir boşluk var,işgal altında. Diktatörlükler, açlık, yoksulluk,ırkçılık, cehalet, ihtilaf…Yeryüzünün bütün kadim sorunları bu coğrafyada zirve yapmış durumda. İslam dünyasının bu hal-i pür melali ramazan ayında bile aklını başına getirmiyor. Ramazan’da bile kan dökülüyor, kafa kesiliyor.
Benim görüşüme göre Ramazan, sınıfsal yönü olan bir ibadettir. Bize açları ve yoksulları hatırlatır. İftarı beklerken açlık doruğa çıkar ve Ramazan bütün yönleriyle  açları, yoksulları, ezilenleri gündemimize taşır. “Böyle bir durum var, bunu görün” mesajını verir. Esas Ramazan’dan sonra bu açlığın ve yoksulluğun ortadan kaldırılması görevini bir rütbe olarak herkese takar. Bu anlamıyla Ramazanın ortadan kaldırılmasını istediği ne kadar şey varsa hepsi İslam dünyasında mevcut.


CAMİLER DEVLET TAPINAĞINA DÖNÜŞTÜ

Kimilerine göre  Müslümanlar dinden uzaklaştığı ve yeterince kendini dine vermediği için İslam dünyası bu durumda ve bunlar daha fazla din diyorlar.  Kimilerine göre ise sadece dine saplanıp kaldığı ve hayatın diğer yönlerinde var olmadığı için bu durumda. Siz ne düşünüyorsunuz. Nasıl bu hale geldi Müslümanlar?
Kuran-ı Kerim’de bir ayet var. Toplumların yükseliş ve çöküş yasalarını bize açıklar. Der ki, “Onların ardından bir nesil geldi. Salât’ı terk etti ve arzularına uydu. Allah da onları helâk etti”.
 Burada Allah’ın helâk etmesi o toplumun kokuşmuş, çökmüşlüğü  anlamına geliyor. Oradaki salât namaz anlamında kullanılmıyor. Yardımlaşma ve dayanışma anlamında kullanılıyor. “Onlar, yardımlaşmayı, dayanışmayı, birbirine destek olmayı terk etti, egoizmin pençesine düşüp bireysel çıkarlarının peşinden gittiler, sonra da birbirlerine düşüp yok olup gittiler”, demiş oluyor. Sanki bu ayet günümüz İslam dünyasından bahsediyor. İslam dünyasında camiler artık devlet tapınağına dönüşmüştür. Namaz adı altında yatılan kalkılan bir takım hareketler yapılmaktadır. Halbuki camiler yardımlaşma ve dayanışma merkezleridir. Namaz da yardımlaşma ve dayanışma istemektir. Zihni açıdan, bilginin artması, aydınlanma, insanların eğitilmesi   demektir. Çok esaslı bir kavramdır yani salât. Salât, öyle bir şey ki terk ettiğin anda toplum çöküyor. Namaz kılınıyor ama salât terk edilmiş durumda. Yani namaz kılınıyor ama yardımlaşma dayanışma yok. Sadece işin ritüel, tapınma kısmı bırakılmış. Türkiye’de 27 milyon Cuma cemaati var. 27 milyon kişi her Cuma camileri doldurup namaz kılmaktadır. Ama bunların hiç biri salât yapmamaktadır.

İSLAM DEVLETİ İSTEMEK TOTALİTER BİR ANLAYIŞTIR

IŞİD diye bir örgüt Irak’ta adeta soykırım yapıyor. Kafa kesiyor. Kesilen kafalarla top oynuyor. Kimsenin bu vahşeti tasvip ettiğini düşünmüyoruz ama her Cuma camiye giden bu 27 milyon insandan da bir tepki yok. Neden?
Türkiye başbakanı IŞİD ile ilgili olarak yazmayın, çizmeyin ve konuşmayın dedi. Bundan dolayı da dini cemaatlerin çoğu yazmıyor, çizmiyor , konuşmuyor. Bu korkunç bir sorumluluktur. Ben bu IŞİD dediğimiz selefi , Taliban zihniyeti ile yıllardır ideolojik ve dini düşünce boyutunda mücadele ediyorum. “Adalet Devleti” kitabı sırf onlara yönelik olarak yazılmıştır. İslam devleti, şeriat devleti değil, adalet devleti diyorum.. Neden? Şimdi IŞİD , Irak Şam İslam Devleti diyor. Ben 2003’te yayımladığım bu kitabımda İslam devleti kavramına karşı çıktım. İslam devleti demek totaliter bir anlayıştır. Peygamber Efendimiz Medine’de kurduğu devlete İslam devleti demedi. Medine sözleşmesinde en çok adalet kavramı geçiyor. Selefilerin fikir babası İbni Teymiye, Sünni saltanat kavramlarının kaynağı Gazali, Maverdi, İbni Cema gibi ulemadan kişilerin yazdığı kitaplara göre Sünni saltanat,hilafet kavramları oluşur. Dolayısıyla ben bu ideolojilerin fikri arka planına indim ve bunların hepsiyle hesaplaştım, düşüncelerinin dini dayanaklarını çürüttüm. Ben fikri düzeyde bunu yapmışım. Başbakan yazmayın, konuşmayın deyince tabiri caizse iyice pirelendim. Madem konuşmayın diyor başbakan tam tersini yapmak ve daha çok konuşmak lazım. IŞİD’cilerinki  İslam devleti, benim yazdığım adalet devleti. Adalet devletinde insanların yemelerine, içmelerine, dışarı çıkmalarına,  inanmalarına, inanmamalarına, namaz kılmalarına, oruç tutmalarına, kiliseye, havraya gitmelerine karışılmaz. İnsanların öldürmelerine, çalmalarına, iftira atmalarına, faiz yemelerine karışır. IŞİD anlayışı Kuran’daki her şeyi devlet zoruyla yaptırmak istiyor. Halbuki Kuran’ın devlete söylediği yalnızca beş şey var: Adalet, ehliyet, meşveret, maslahat, emanet. Bunun dışında Musa’ya indirilen 10 emir, Kuran’ı Kerim’de dokuz ayet olarak geçer. Bunlar dünyanın her yerinde devletlerin uğraştığı suçlardır. Peygamber’e sorarlar bu dokuz ayet nedir diye, O da der ki öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, iftira atmayacaksın, faiz yemeyeceksin, zina etmeyeceksin, savaşta kaçmayacaksın, sihir büyü yapmayacaksın. Bir de Cumartesi yasağına riayet edeceksin. Yani Cumartesi günü alış veriş yapmayacaksın, mülkiyet edinmeyeceksin, altı gün kazandığının ihtiyaç fazlasını  yedinci gün ihtiyacı olanlarla paylaşacaksın. Bu da İslam’da Cumartesi’den Cuma’ya alınmış. Kuran’ın, Tevrat’ın, İncil’in, Avesta’nın, Redaların, Yani Hint dinlerinin, İran dinlerinin, Konfiçyüs’ün Sokrates’in, Kızılderili dinlerinin hepsinde bu “dokuz” var.  Çünkü bunlar insanların canları, emekleri, kişilikleri, namusları, gerçeği bilme hakları. Temel haklardır.
Anlattığınız çerçevede tekrar Ramazan’a gelecek olursak; siz Gezi’de de olduğu gibi yeryüzü sofraları kuruyorsunuz ve lüks iftarlara karşı sokaklarda iftar sofraları açıyorsunuz. Bunlar devlet İslamını uygulayan günümüz muktedirlerini rahatsız ediyor mu? Toplumda karşılık buluyor mu?
En azından sempati düzeyinde toplumda büyük bir karşılık buluyor. Lüks otellerdeki iftarlara karşı protesto 2011 yılında Gezi Parkı’nda başlamıştı. Dört yıldır her yıl düzenleniyor. Bu sene de devam edecek. Biz bunlarla şunu yapmak istiyoruz: Dini ibadet olarak yapılan şeylerin aslında nasıl olması gerektiğini göstermek istiyoruz. Sosyal boyutu gösterilmeye çalışılıyor. Mesela iftar yaygın bir İslami gelenektir. Bunu yeryüzü iftarı şeklinde yapıyoruz. İnsanlar sponsorsuz, bayraksız, flamasız, masasız, yere oturarak, hiyerarşisiz, fakir, zengin, tanınan, tanınmayan, oruç tutan, tutmayan herkes böyle karışarak bir sofranın etrafında buluşuyor. Yeryüzü iftarları sadece bir ritüel değil, siyasi, ekonomik, kültürel bir mesaj veriyor. Toplumcu, kamucu, eşitlikçi bir mesaj.

NAMAZ DA SEMAH DA TEFERRUATTIR

Zaman zaman Cemevlerine davet ediliyorsunuz. Alevilerin size ve sizin ortaya koyduğunuz İslam anlayışına bakışları nasıl?
Bir cemevine  gittik. Dede, biz semah icra edeceğiz, siz kenarda oturabilirsiniz dedi. Ben de , biz buraya seyretmeye gelmedik, katılacağız dedim. Karşıda Hz. Ali’nin resmi var. Bazı Sünniler buraya gelince secde etmiyor, çünkü resme secde edilmez diye inanıyor, sonra bizde deyişler var. Çalınıyor, söyleniyor,dedi. Ben de biz onları aştık, dışarı çıkınca sana anlatırım dedim ve katıldık. Sonra dışarı çıkınca  dedeye sordum, sen camiye gelip teravih namazına katılabilir misin dedim. Gelmem, gelirsem beni düşkün ilan ederler dedi. Şimdi bazı Sünniler de kendi ibadetlerini daha ciddi buluyorlar ve cemevindekine cümbüş diyorlar. Halbuki ben namazla niyazı, namazla semahı aynı görüyorum. Cami ile cemevini de aynı görüyorum. Namaz da semah da kelimenin gerçek anlamıyla yani Kuran’da geçen anlamıyla ibadet değildir, bunlar nüsuktur. Bunlar sembolik hareketlerdir. Asıl ibadet camiden, cemevinden çıkınca başlar. Dışarı çıkınca komşusuna karşı nasıl davranıyor, işyerinde nasıl davranıyor, parayla ilişkisi nasıl, kul hakkı yiyor mu, emeğin hakkını veriyor mu, dürüst mü, yalan söylüyor mu? Ben bunlara bakarım. Bunlara bakarak bir kişinin iyi bir insan olup olmadığı anlaşılır. Sırf semah dönmesi ve namaz kılmasına bakarak değil. Alevilerden bazılarıyla, Sünnilerden bazıları döndükleri  semah ile kıldıkları namazın kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlar. Ben bunu söyleyince Alevi çevrelerinde biz de tam bunu söylemek istiyorduk, diyorlar. Biz semahı zaten böyle görmüyoruz, ama Sünniler bize namazı, orucu dayatıyorlar, diyor Aleviler.
Bir kez gönül kırdın ise
Bu kıldığın namaz değil
Er ola, alçaktan baka
Yücelerden bakan göz değil”  
demiş  Yunus Emre.  Aleviler bunu söylüyor. Dolayısıyla benimkisi de böyle Alevi meşrebine daha yakın. Ben namaz, oruç, örtü, hac,bunlar tümüyle yok demiyorum. Var ama teferruattır, diyorum. Aleviler bunların yerine başka şeyler koymuştur ve benim için bu da makbuldür. Kuran’a göre Allah’a ulaşmanın bin bir tülü yolu vardır. Semah da namaz da bir vesiledir. Ben bunları gittiğim bir çok cemevinde anlattım. Ama Sünni ,Müslüman, Türk bir kültürden geldiğim için- bu egemen bir kültürdür- diyorum ki bu egemen kültürün ötekisi zulme ve haksızlığa maruz kalmışsa onun yanında yer almamız geriyor.



MUHAFAZAKAR TABANDA ERDEM FİLAN YOKTUR

Biraz da güncel siyasete bakalım isterseniz. Ekmeleddin İhsanoğlu ismine ne diyorsunuz?
Seçiliş gayesi itibariyle bana pek sahici gelmedi. Muhafazakar kesimlerin değerlerine saygılı  sosyal demokrat biri olsaydı daha sahici, daha gerçekçi olurdu. Ben muhafazakar tabana şirin görünmeye çalışmanın daha açık tabiriyle muhafazakar tabana bu kadar yaltaklanmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü muhafazakar kesim bunu hak etmemektedir. Bütün erdemleri üzerinde taşıyan bir kesim filan değil yani. En son hırsızlığı kabak gibi ayan beyan ortaya çıkmış bir ekibi, Kuran’a makara,kakara diyen, rüşvetin dibine vurmuş ekibi seçmiştir, onaylamıştır, balkonlara çıkarıp alkışlamıştır. Dolayısıyla burada erdem filan yoktur. Aman onların hoşuna gidecek bir aday olsun demenin gereği yoktur.

ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMAYA MAHKUM

Siz bugünkü AKP kadrolarını geçmişten tanıyorsunuz. Sizce başbakanın kafasında nasıl bir siyasi gelecek var? Kendisi Cumhurbaşkanı olursa nasıl bir AKP var kafasında?
Söyleyeceklerim tabii ki tahmin düzeyinde. Başbakan Cumhurbaşkanı olup koruma zırhına bürünmek istiyor. Bana göre başbakanın şahsında muhafazakar dindar zihniyetin Türkiye’ye vereceği her şey bitmiştir. Cumhurbaşkanı olması da bunun göstergesidir. Orada kendimi yargılatmadan iki dönem durabilirsem eh işte bizim de Türkiye’ye  verebileceğimiz budur, vartayı atlattık demektir, noktasındadır. Tamamen şahsidir, davaya hizmet filan diye bir şey yok. Türkiye’de dış politika, sosyal adalet, eşitliğin sağlanması, devletin yeniden yapılanması filan hepsi bitti. Bütün bu siyasi operasyonlar bir adamı kurtarmaya yöneliktir. Cumhurbaşkanı olunca geride bıraktığı partiyle arasını iyi tutması lazım. Hem kendi sözünden çıkmayan hem de AKP’nin şu ana kadar eleştirildiği noktaları giderecek birisi olması lazım. Zenginle yoksul arası açıldı, sosyal adalet sıfır deniliyor, en zayıf noktası burası AKP’nin. Numan Kurtulmuş’u partinin başına getirerek partiye şöyle sosyal adaletçi bir kan pompalayarak bir iki seçim daha götürmeyi düşünmektedir. Plan bu. Numan Kurtulmuş Ak Parti’ye katıldığında ona verilmiş söz bu. Bunu ne derece uygular, uygulamaz bilemem.
Hz. Ömer 10 sene, Hz. Osman 12 sene iktidarda kaldı. Bir halife bile 12 yılda yıprandı, bir suikastla iktidardan düşürüldü. Dünya genelinde yapılan araştırmalarda da tek başına iktidarların en fazla sekiz sene iktidarda kalması gerekiyor. Dolayısıyla bunun zaten biyolojik olarak, ontolojik olarak siyasi ömrü bitti. Bu 12 yılın sonunda cemaatle arasındaki itilaf ortaya çıktı. Bu itilaf cumhurbaşkanı olduktan sonra daha fazla ortaya çıkacak. Üzücü olan şu. Böyle bir rahatlıkla bırakıp gitme durumu yok. Ben vereceğimi verdim, tamam köşeme çekileceğim deyip haysiyetiyle onuruyla bir çekilme yok. Gidemez, cumhurbaşkanı olmaya mahkum. Aksi halde bundan sonraki yılları yüce divanlarda geçecek.
Başbakanın bu planlarına Gül ve Cemaat “evet” deyip köşelerine çekilecekler mi? Yoksa yeni ataklar beklenir mi?
Abdullah Gül bir müddet çekilme eğiliminde. İşlerin kötü gitmesini, ortalığın kızışmasını ve yeni bir kurtarıcı arayışının başlamasını bekleyecek. Yok mu bir kurtarıcı nidaları yükselince o zaman ben varım diyerek yavaş yavaş ortaya çıkacak. Ama ben bölünme, iç kavga ve parçalanmayla ANAP gibi dağılacağını düşünüyorum Ak partinin.
Cemaat de ya Abdullah Gül ile kurulacak yeni partiyi destekleyecek veyahut daha merkez sağa yakın başka bir partiyi destekleyecek. Cemaatin AK parti içindeki operasyonları bitti. 
Erdal EMRE / YÖN Haber

3 yorum

  • Güzel bir söyleşi olmuş istifade ettim teşekkürler. Ancak şöyle bir ifade var yazılırken dikkat edilmemiş sanırım. <br /><br />&quot;Lüks otellerdeki iftarlara karşı protesto 2011 yılında Gezi Parkı’nda başlamıştı. Dört yıldır her yıl düzenleniyor. Bu sene de devam edecek.&quot; <br /><br />Gezi olayı 2011 de değil 2013 yılında ortaya çıkmıştı.

  • &quot;Bana göre, bana göre&quot; diyip duruyoruz? Kur&#39;an-ı kerim, Hz. Muhammed&#39;e ve insanlığa &quot;bana göre&quot; demeyelim, Allah&#39;a göreyi kesinkes öğrenelim ve uygulayalım diye indirilmedi mi? Peygamberi diskalifiye etmeye çalışanlar başarıya ulaşamayacaklar…<br />

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular