İlk olarak 2011 yılınnın ramazan ayında tanıdık onları. Bir otel önünde iftarı protesto ediyorlardı. Anlamlandıramadık önce; çünkü kendilerini Müslüman olarak nitelendiriyorlardı. Bu iftar protestosu da neyin nesi derken olayın iç yüzü ortaya çıktı. Evet, Müslümanlardı, ama anti kapitalist Müslümanlar. Lüks otellerde iftar açmak, onlara göre dine ve Müslümanlığa sığmıyordu. Herkesi şaşırttılar. 2012’de ise 1 Mayıs’ta gördük anti kapitalist flamalarıyla. Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kesim sokağa inmiş, bugüne kadar muzdarip olunan söylemleri pratiğe döküyordu. Yazar İhsan Eliaçık ise 1 Mayıs’ta hayatını kaybedenler için Fatih Cami’sinde gıyabi cenaze namazı kılarak, başka bir deyişle ezber bozuyordu. Dini siyasete alet etmeden, her kesimle temas ederek dine karşı olan ön yargıları da değiştiriyorlardı. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi.
Ramazan ayında ise Yeryüzü Sofraları’yla çokça konuşuldular. İktidar şaşkındı, oyuncakları adeta elinden alınmıştı; sol kesim ise anlamlandıramıyordu ama anlamak için vakit yoktu, oturdular birlikte Yeryüzü Sofrası’na. “İnanıp inanmamak değildi mesele; aynı ekmeği bölüşebilmekti” dediler. Her ne kadar Gezi eylemleri olmasa da o ruh devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın Gezi inadı da tabii. Geçtiğimiz gün Antalya’dan İstanbul’a Gezi’de hayatını kaybedenler için başlatılan ‘Adalet Yürüyüşü’nün son durağı İstanbul’da yine sert müdahalede bulunuldu. Dert, Gezi Parkı çevresine dahi insan yaklaştırmamak! Tüm süreci “Çapulcular Gezi’yi Anlatıyor” dosyamız içinde yazar İhsan Eliaçık’la bir araya gelerek konuştuk. İnşa Yayınlarında bulduğumuz Eliaçık; Gezi’nin iktidarı yıprattığını, hükümetin seçim sürecinde yenik düşüceğini söylüyor.
İhsan Eliaçık Gezi’yi insanhaber.com’a anlatıyor
-Aylardır Gezi’yi konuşuyoruz… Sizler Gezi’deki rolonüze nasıl baktınız?
Gezi’de yerimizi aldık. Her geçen gün insan sayısı arttı. Bizim gençlik de Gezi’ye ilk pankartını astı:Mülk Allahı’ndır, Sermaye defol! diye. Tabiri caizse göğüs göğüse oradaydı ve gerektiğinde de çarpıştılar. Hareket öy
le başladı. 19 gün kaldık orada ve ben de ara ara gittim tabii ki.
-Nereden çıktı bu anti kapitalistler?
2011 Ramazan’ında, otelin altında iftar açtık, iftar protestosu
yaptık ve ona da “Yeryüzü İftarı” demiştik. O ramazanda da çok tartışıldı. 2012 1 Mayıs’ı da çok konuşulduk, bu yıl da Gezi oldu…
-Peki, her yıl farklı yerlerde bulundunuz. Bulunduğunuz her ortamda çok konuşuldunuz. Ezberleri bozduğunuzu düşünüyor musunuz?
Bir şeyin ezberini bozuculuğunu anlamak için bazı kriterler koyabiliriz. Bence bir şeyin ezber bozucu olması için ilk defa olması gerek. Ikincisi o olaydan sonra olayla ilgili tarafların kafasının karışması lazım. Tartışmaların başlaması gerekir. Bizim yaptığımız işlere bakınca; 2011 Ramazanında ve Gezi’de lüks iftarları protesto ilk kez oldu. Onun ardından yoğun bir tartışma başladı. 2012’de Fatih Camisinde 1 Mayıs’ta hayatını kaybeden işçiler için gıyabi canaze namazı kılıp 1 Mayıs’a katıldık. Bu da ilk defa… Anti Kapitalist Müslümanlar adı altında yapılan eylemlere baktığınız zaman Müslümanlardan birilerinin fabrika önlerine giderek işçilerle, emekçilerle dayanışma yaptığını da ilk kez görürsünüz.
Anti kapitalistler 1 Mayıs’ta
-İslami haraket açısından ilk kez olan şeyler tabii ki..
Türkiye’deki İslami hareket açısından baktığını zaman bu da ilk defa… Hrant Dink’in cenazesine katılmak, Koç’u, Ülker’i fabrika önünde protetso etmek, Alevi Cemevlerine gitmek, Madımak’a katılmak, Kürtler’l
e buluşmak… İlk defa oldu ve bunun ardından da yoğun tartışmalar devam etti. Bunlara bakarak diyebiliriz ki, gerek benim söylediklerim gerekse Anti Kapitalistlerin yaptığı şeyler Türkiye’de son 4-5 yıldır ezber bozan hareketlerdir.
-Bu yanıyla çok konuşulanlardan biri de son iftarınızı Roboski de yapmış olmanızdı…
Kürtlerle buluşuyoruz. Roboski’ye giderek ailelerle buluştuk, Newroz’a katıldık, Rojova için gıyabi cenaze namazı kıldık. Bunlar daha önce hiç yapılmadı.
-Tabii çok enteresan bir süreç… Alışkanlıklar yerle yeksan olurken ‘geleneksel’ solun söylemini sizlerin gerisinde kaldığını düşünüyor musunuz? Kendi muhafazakar kesiminiz sizlerin bu söyleminden rahatsız mı?
Bizim söylemimizin toplumda karşılığı vardır. İmam Hatipleri okuyup, İslami cemaatlerin içinde olan, yıllarca Ahmet Kaya dinleyen, özgün müzik dinleyen, dünyadaki sol hareketleri takip eden fakat kendi bulundukları cemaatlerde dillendirmeyen kesim var. Onlar bizim söylemlerimizi duyunca adeta saklandıkları yerlerden bir bir çıktılar. Bu sese doğru koştular.
Aynı şeyler sol çevreler içinde geçerli. Gizli gizli namaz kılan, Allah demek isteyen “kardeşim ben Müslümanım, inanıyorum” demek isteyen ama aynı zamanda da sosyalistim dediği an “din sosyalizmle bağdaşmaz, din
i bırak” demelerinden korkan, kendini ifade edemeynlerde bizim söylemimizi duyunca sakladıkları yerden çıkıp geldiler ve bir yerde buluşuldu.
Toplumda böyle bir kesim var, bu kesimin Türkiye’nin her yerinde olduğunu söyleyebilirim. Karadeniz Tv’de program yapıyorum, çok dikkatli dinliyorlar ve bunlar giderek halk tabanını oluşturuyor. İnsanlar Kuran’a ilgi duyuyorlar, yeniden açıp okuyorlar ‘bugün bize daha hoş geliyor senin anlattıkların’ diyorlar.
-Söyleminizdeki sır nedir?
Çünkü, dayatma yok… “Başını kapatacaksın, oruç tutacaksın, namaz kılacaksın” demiyoruz. “Neye inanıyorsan öyle yap, size kalmış” diyoruz. Asıl mesele “adalet ve mülküyettir” diyoruz. Buradan dini kavrıyoruz ve buradan anlattığımız zaman da onlarla da buluşmuş oluyoruz. Bu durum tabii ki sosyal tabana yayılıyor. Bizim yaptığımız bir bilinç patlaması, insanlar zihniyet devrimi yaşıyor.
-Peki sonra?
Bunun sonucunda ne çıkar bilmiyorum… K
endi düşünürleri çıkacaktır, hareketin örgütü oluşacaktır ama şu anda kültürel, sosyal bir bilinçlenme var ve yayılıyor.
-Anlattıklarınız vicdana çıkıyor aslında… Başbakan Erdoğan din üzerinden politika üretirken siz asıl din budur diyerek Gezi’de hoşgörü bayrağı astınız… İçki içenle aynı ortamı paylaşıp sofraya oturdunuz.
Gezi’deki duruşumuz, politik, siyasi, ideolojik değildi. Tamamen insani, vicdani bir duruş vardı ve mahalle duvarlarını yıktı. Mahalle refleksiyle, din refleksiyle hareket etmedik. Müslümanların olduğu yerde oluruz demedik, bizim mahallenin olduğu yerde oluruz demedik… Vicdanen burada olmamız gerekiyordu. Biliyoruz ki, zamanın mağdurları Gezi’dedir. Bunlar polis tarafından mağdur edilmektedir. 5 kişi öldü, 11 kişi kör kaldı, 2 bin kişi beyin travması geçirdi, 4 bin kişi gözaltına alındı, 8 bin kişi yaralandı. Bu ap-açık mağduriyettir. Biz de o zaman orada yer alacağız. Kimsenin kimliğne bakmayız, vicdanen bunun böyle olması gerekiyor dedik ve Gezi’ye geldik. O açıdan Gezi’de insanlar dine karşı propagandaya maruz bırakılarak engellenmek istendi, dindar kesim bu propaganda yüzünden çekindi ve Gezi’ye gelmedi.
Anti Kapitalist Müslüman kadınlar eylemde
-Propaganda derken Erdoğan’ın yaptığı propagandadan söz ediyorsunuz değil mi?
Tabii… Diyor ki, “elimizde kasetler var, camide içki içildiğine dair, onları cuma günü gösterecem” yalan söylüyor, bunların olmadığını bile bile yalan söylüyor. Nitekim göstermedi. Başörtülüyü yerde sürüklediler vs vs… Bunların olmadığını bile bile söylüyor bunları, başka çaresi yoktu. 70’li yılların muhafazakar, klasik Demirel vari ağır din yalanlarına başvurdu. Komünistler için, “bunlar Camileri ahır yapacaklar, ezanı susturacaklar” dedi. Ağır derecede muhafazakar devlet söylemine başvurdu. Dindar kitlenin Gezi’ye girmemesini ancak böyle engelleyebilirdi.
Ne yazık ki Türkiye’de muhafazakar siyasetçiler böyle yapıyor. Geniş bir kitle de buna inandı, hala da inanıyor.
-Siz nasıl tersisne çevirdiniz? Neticede kendi içinizde tartışmalarınız devam ediyor. Size karşı çıkanlar olmuyor mu?
Doğru… Ama bugünlerde “biz dolduruşa gelmişiz, Gezi’ye gitmemizde bir sakınca yokmuş” demeye başladılar.
-Birde darbe yapmakla suçlandı Gezi’dekiler...
Zamanla şunu görecekler; eğer Gezi’dekiler darbeci olsaydı, “Başbakan’ı devirelim” niyeti olsaydı, 19 gün içinde devirirlerdi. Ülkeyi 4 gün terk edip gitti Başbakan; buna engel olacak bir şey yoktu ve hükümet psikolojik olarak çökmüştü. Başbakanlıkta basılırdı, Meclis’te basılırdı, darbede olurdu. Fakat buna engel olan şey hükümetin güvenlik önlemleri değil, buna engel olan Gezi’dekilerin böyle bir niyetinin olmaması… Nitekim niyetleri olmadığı için Mısır gibi de olmadı.
Eğer Gezi’dekilerin böyle bir niyeti olsaydı, koşullar çok elverişliydi, olurdu. Darbeye benzer bir şey olurdu. O yüzden de hükümet ne kadar dua etse azdır.
-Gezi sonrasında bir cadı avı başlatıldı… Sanıyorum ki size pek dokunmadı. Bu da dini hassasiyetler mi?
Bana dava açtılar sadece… Onun dışında bir şey olmadı… Yapılacaksa bile bizi en sona bırakıyorlar. Seçimlerden sonraya belki. Bu yaptıklarımızın elbet hesabını soracaklar. Koşulları ve şartları bekliyorlar. Şu anda bize karşı bir hareket mızrağın ucunun kendine dönmesidir. Bu da elbette yeni tartışmalar başlatacaktır. Bu adamları neden gözaltına aldınız denilecektir, onlarda direkt bizim söylemlerimizden dolayı değil de, bunlar işte ‘Ergenekonculara alet oldular, Ulusalcıların saflarına geçtiler, Kürtlere destek verdiler’ bahanesiyle bir şey yaparlar. Oysa bizim söylemimiz direkt hükümete karşı ve hükümetin icraatlarına karşı.
-Mesela?
Hükümet şu anda kapitalizme alternatif olmuyor. Tam tersi kapitalizme abdest aldırıyor. Kendilerini zengin ediyorlar. Bilgiyi, serveti kullanıp, dünyaya dalma, malın mülkün peşine düşme, gibi işlere takıldılar. Biz de buna itiraz ediyoruz. Bu itiraz noktasında
söyleyecek bir şeyleri yok. Bunu yapmıyoruz diyemezler, her şey herkesin gözünün önünde oluyor. Dolayısıyla buradan karşı çıkamaz. Başka şeyle ilişkilendirerek bir cadı avı başlatır.
İhsan Eliaçık Adalet Yürüyüşü’ndeki müdahalede
-Bundan sonra ne olacak?Antalya’dan gelen Adalet Yürüyüşçüleri de polisin şiddetine maruz kaldı ve Gezi civarında oldu…
Yeni Gezi dalgaları olabilir. Hükümet Gezi politikasında ısrarlı. Antalya’da Adalet yürüşçüleriİstanbul’a geldiler, daha önce iftarı birlikte açmıştık ve İstanbul’da görüşürüz diyerek ayrılmıştık. 33 gün sonra geldiler ve polisin sert müdahalesine maruz kaldılar, yerlerde sürüklendiler.
İktidar 3 kişiyi yan yana görmek istemiyor. Taksim Gezi civarında asla gösteriye izin vermiyor. Gerilim birike birike Eylül-Ekim aylarında patlayabilir. Halbuki yumuşması için grupların Gezi’ye girmesine izin vermesi gerek. Toplantılar vs izin vermeli. Ama hükümet bununla ilgili bir yol izlemiyor… Bu da tepkiye neden olabilir. Bu tepkiler, demokratik gösteriler şeklinde sürecektir. Darbeye asla dönüşmeyecektir ve seçim dönemine kadar sürecektir.
-Gezi sandığa yansır mı?
Hükümette yıpranacaktır. Seçimler de istediği sonucu alamayacaktır. Güçten düşmüş olarak çıkacaktır seçimlerden.
SÖYLEŞİ (İNSAN HABER):
Hazırlayanlar: Gülşen İşeri, Soner Çetin
http://www.insanhaber.com/insan-ozel/gezide-niyet-darbe-olsaydi-basbakan-devrilirdi-h20400.html
SAYIN : İNSAN ELİAÇIK…<br /><br />Bizler ülkesini seven,inaçlıçalışkan insanlarız.<br />Başarılı eğitim ve iş hayatımız mevcuttur.<br />Dış ülkelerden dereceler almış,idealistleriz. .<br />Aklı<br />Bilimi<br />Adaleti<br />Paylaşımı<br />İnsanlığı<br />Orijinal Allah'ın dini'ni yaşayıp,yaşamayanlarla<br />25 yıldan beri savaş halindeyiz.<br />Hiç bir partiye kayıtlı ve oy kullanmıyoruz
Hocam ne is,misirda kan govdeyi goturdu, Senden ucbes twitt ten baska birsey gormedik? Gezi-Ruhu bu muydu?Hani senden soyle bir misir konsoloslugu onunde bir gosteri iyi giderdi, giyabi bir cenaze namazida tam otururdu,Sahsinla ilgili munafiklik ve kemalist vede ataist kesime yalakalik yapma suclamalarida boylece bitmis olurdu. Emimin pesindeki genclerde seve seve bu eylemleri yaparlardi hatta
gezide niyet neydi diye sorabilir miyim? siz belli odakların tasmalarınızı saldığı kadar bir alana sahipsiniz, ufuklar sizi ilgilendirmez.
http://www.yusufbulut.com/index.php/makale/796-bozuldu