Acaba bir peygamberin gördüğü rüya, gelecekten (ğayb) haber verme midir?
Örneğin Peygamberimizin gelecekten bahsettiği doğru, ama bunlar ğaybtan haber vermek olarak mı anlaşılmalı?
Malum, böyle şeylere kehanet deniyor.
Oysa peygamberimiz “kahin” değil, söyledikleri de “kehanet” değil.
Kanımca peygamberimizin rüyalarının her biri birer “hedef gösterme”dir…
Gerçekleşmesini istediği büyük ülküleri, gelecek tasavvurları ve yarınlara dair umutlarıdır…
Tabiri caizse her biri insanlığın geleceğine dair “büyük hayallerdir”
Zira önce hayaller kurulur. Sonra rüya (görüm, vizyon, hayal) dışa doğru kelime (söz) olarak yansır. Ve bu söz dünyasının içinde alem yeniden kurulur…
Hayalleri gerçekleştirmeye bazen ömürler vefa etmez, çağlar boyu sürebilir.
İşte peygamber rüyaları, peşinden koşacağımız bu hayaller, ülküler, umutlardır.
Aşağıda görüleceği gibi Peygamberimiz bunları “gördüm, görüyorum, göreceksin” vs. şeklinde ifade ediyor.
***
Mekke’de Peygamberimiz işte böyle “gelecekten” bahsetmeye başlayınca alayla karşılandı;
“Hayır, dediler, bunlar saçma sapan rüyalardır. Onu kendisi uydurmuştur. O bir şair (hezeyanları) dır.” (Enbiya; 21/5).
Mekke’ye egemen “Kabe çetesinin” ayette geçen bir takım karışık, saçma sapan rüyalar/hayaller (edğâsu ahlâm) dediği şey neydi?
Tefeci bezirganlar Peygamberimize neden büyücü (sâhir) diyordu?
“Şair” insanları kelimelerin büyülü dünyasında dolandıran demek olduğuna göre Kur’an ayetlerine neden şair hezeyanları diyorlardı?
Dahası bütün önceki peygamberler neden büyücü olmakla itham edildiler? (Zariyat; 52).
Şapkanın içinden tavşan çıkardıkları için mi?
Yoksa umutsuz insanlara umut, çaresizlere çare, ezilenlere gelecek vadeden “büyülü sözler” söyledikleri için mi?
Tabi ki büyük rüyalar gördükleri, statükoları aşarak yeni bir dünya hayal edebildikleri ve bu muhayyile içinde dünyayı yeniden kurmak istedikleri için…
Gerçek anlamda “devrimci” de budur zaten.
Onun için onları “şâir” (hayal aleminde dolanan), “mecnun” (gizli güçlerce kullanılan), “muallem” (öğretilmiş, beyni yıkanmış) ve “sâhir” (büyüleyici sözlerle insanların kandıran) diye itham etmekteydiler…
Çünkü Peygamberler insanları bu sözlerle cesaretlendiriyor, “Kaderiniz kendi elinizdedir”, “Bu düzene mahkum ve mecbur değilsiniz” diyerek, “ölüler dirilecek, zalimler hesap verecek, cennette iyiler mutlu olacak, orada zengin-yoksul, ezen-ezilen ayrımı olmayacak, dünyayı böylesi bir cennete çevirmek mümkün, bunun için çalışın, başaramazsanız bile ahirette size ödül olarak gerçeği verilecek…” gibi vaatlerle çaresizlere umut oluyorlardı.
Onun için “büyüleyici sözlerle ayak takımını cesaretlendirmek ve zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanları ayaklanmaya tahrik etmekle” suçlanıyorlardı.
***
“Dinin afyon yüzünde” ölülerin arkasından okunan Yasin suresinde, “dinin devrimci yüzünden” bakınca bununla ilgili bakın neler deniyor;
“Onlar ‘Siz bizim bahtımızı kararttınız. Eğer bu işe bir son vermezseniz sizi taşa tutarız ve çok fena yaparız, kesinlikle!’ dediler.” (Yasin; 36/18).
Yani: Siz bizim kaderimizi değiştirmeye, bahtımızı karartmaya, talihimizi geri çevirmeye çalışıyorsunuz. Bir rüyanın ve hayalin peşinden gidiyorsunuz. Sizin yüzünüzden kader, baht ve talih tanrıları gazaba geldi. Üzerimize taş yağacak. Söyledikleriniz ölüm, doğum, baht, talih, bereket, verimlilik tanrılarını çok kızdıracak şeyler…
Yasin suresinde “O şehir halkı” hiçbir isim, yer, zaman, tarih adı verilmeksizin anlatıldığına göre bu ayetler çağlar üstü mesajlar vermeyi amaçlıyor. Ne mesaj verilmek istendiğini anlamak için ayette geçen “tâir” (kader, baht, talih kuşu) tabirinin Sami/Arap muhayyilesinde ne anlama geldiğini bilmek icap eder.
Öyle görünüyor ki bu eski dünya dinlerince öngörülen “Tanrısal yazgı” düzeninin sarsılması endişesini yansıtmaktadır. Çünkü “tek Allah” inancını getiren peygamberler o günkü dünyada kurulu “Tanrılar düzenini” tehdit ediyorlardı. Çünkü yer, gök, kader, baht, ölüm, doğum, rüzgâr, su, ay, güneş vs. hepsi bir takım tanrılar ve onların temsilcisi, oğlu, kızı, karısı, ailesi, hanedanı, ruhbanı olduğunu iddia eden kişilerce aralarında pay edilmişti. Sadece paylaştırılmakla kalmamış bunların kurumları kurulmuş, arkasına ordu ve donanmalar almıştı. Bir toplumsal düzen ve imparatorluk şekline bürünmüştü.
Şimdi düşünelim, böylesi bir dünyada kimi peygamberlerin çıkıp “tek bir Allah”tan bahsetmesi ve onun temsilcisinin, vekilinin, oğlunun, kızının, hanedanının, ruhbanının vs. olmadığını, sadece “elçilerinin” olduğunu, onların da “hiç bir şey talep etmeden, sadece uyanışa çağrı için” bu elçiliği yaptıklarının söylenmesi pratikte ne anlama gelir?
Bu, bugünkü tabirle o günkü “dünya sistemine” başkaldırmak, hayal kurmak, olmayacak duaya amin demek, çaresizleri bir maceranın peşine düşürmek demekti. Bunun sonucu ise dünya lordlarının (tanrılarının) gazaba gelmesi ve “borsayı çökertip dövizi fırlatarak” ekonomiyi altüst etmesi, halkı aç bırakması, ülkeleri çökertmesi, geleceklerini mahvetmesi demekti. Yani bahtımızı karartması, dolar lordlarınca (verimlilik, başarı ve güç tanrılarınca) kurulan ve değiştirilmesi mümkün olmayan uluslararası düzeni (Tanrılarca tayin edilen kaderi) başımıza yıkması, geleceğimizle oynaması, durmuş oturmuş düzenimizi bozması demekti…
“Peygamberler ise ‘Bahtınız kendi elinizdedir. Aklınızı başınıza toplamanız istense de, öyle mi? Tam tersi siz kendi kendinizi bitiriyorsunuz’ dediler.” (Yasin; 36/19).
Yani: Bu uğursuzluk getirmek, bahtı karartmak vs. dediğiniz şey kendi yaptıklarınızla ortaya çıkan bir şeydir. Siz o sahte tanrılara (lordlara) inanır, onların gerçek tanrı gibi güçlü ve yıkılmaz olduğuna dair içinizde kölece bir itaat taşırsanız, dünya size o tanrıların dünyasıymış gibi görünür. Hâlbuki kendi eylemlerinizle kendi bahtınızı ve geleceğinizi yaratırsınız. Kaderiniz elinize verilmiş olup kendi kaderinizi kendiniz yazarsınız. Çünkü “herkesin geleceği ve ne olacağı (kaderi/bahtı/tâiri) kendi boynuna dolanmıştır.” (İsra; 17/13).
İşte eski çağ egemenlerinin peygamberlere “büyüleyici sözlerle” (Zariyat; 39), “saçma sapan rüyalar anlatarak” (Enbiya; 5) “ayaklanma çıkarmak ve kurulu düzeni değiştirmek ” (Mu’min; 26) ithamında bulunmaları bu yüzdendi…
Keza Yusuf’un rüyası da bununla ilgiliydi. O dönemde dünyaya egemen olan bir süper gücün hazinelerinin yoksullara ve ezilenlere dağıtılması rüyasıydı. Hz. Peygamber de zaman zaman “Kisra’nın ve Kayzer’in hazineleri sizin olacak” demişti…
***
Lütfen okuyun, bir peygamberin neyin rüyalarını gördüğüne bir bakın;
“Ben Resulullah’ın yanında iken bir adam geldi ve fakirlikten şikayet etti. Derken biri daha gelip, o da yol kesilmesinden şikayet etti. “Ey Adiyy” dedi, “Sen Hire şehrini gördün mü?” “Hayır görmedim, ancak işittim!” dedim. Bunun üzerine: “Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire`den (tek başına) kalkıp Ka`be`yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah`tan başka hiçbir şeyden korkmayacak!” Adiyy der ki: “İçimden, kendi kendime, “Memlekete dehşet saçan Tayy eşkiyaları nereye gidecek?” dedim. Resulullah sözlerine devam etti; “Eğer ömrün olursa Kisra`nın hazinelerinin de fethedildiğini göreceksin!” Kisra İbnu Hürmüz mü? diye araya girdim. “Evet İbnu Hürmüz olan Kisra!” buyurdu ve devam etti: “Eğer hayatın uzarsa mutlaka göreceksin: Kişi eli altın veya gümüş parayla dolu olduğu halde bunu tasadduk etmek üzere fakir arayacak fakat kendinden onu kabul edecek bir tek adam bulamayacak… Her biriniz, mutlaka bir gün gelecek aranızda herhangi bir perde, bir tercüman olmaksızın Allah`la karşılaşacaksınız. O zaman Allah: “Sana tebliğ getiren bir peygamber göndermedim mi?” diye soracak. Muhatabı: “Evet gönderdin!” diyecek. Allah: “Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?” diye soracak, kul: “Evet! Ey Rabbim verdin” deyip sağına bakacak, cehennemden başka bir şey görmeyecek, soluna bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek. Adiyy der ki: “Resulullah’ın şöyle söylediğini işittim: “Bir hurmanın yarısı da olsa onu tasadduk ederek ateşten korunun! Kim yarım hurma bulamazsa güzel bir sözle korunsun!” Yine Adiyy dedi ki: “Ben Hire`den kalkıp, Beytullah`ı tavaf eden ve Allah`tan başka kimseden korkmayan yaşlı kadını gördüm. Kisra İbnu Hürmüz`ün hazinelerini fethedenler arasında ben bizzat bulundum. Eğer sizlerin ömrü uzun olursa mutlaka, Ebu`l-Kasım’ın şu söylediğini de göreceksiniz: “Kişi, eli altın veya gümüşle dolu olarak çıkacak, onu kendinden (sadaka olarak) kabul edecek adam bulamayacak!” (Kütüb-i Sitte; Hadis No : 5573).
***
Evet, “Ebu’l-Kasım’ın” rüyası neymiş görüyorsunuz değil mi?
– Bir kadın San’a’dan Hadremevt’e kadar (Bütün Arabistan’ı kastediyor-Edirne’den Kars’a kadar- der gibi) tek başına yürüyecek ve Allah’tan başka kimseden korkulmadığını görecek!
– Bir adam eli altın ve gümüşle dolu olduğu halde şehirde dolaşacak, infak/zekat/sadaka verecek kimse bulamayacak!
– Ömrün olursa göreceksin; Kisra’nın (Amerika’nın sömürerek yığdığı) hazinelerin yoksullara açıldığını (fethedildiğini) göreceksin! Şu zencinin oğlunun mu? Evet, zencinin oğlunun!
– Ey Adiy! Buhara neresi bilir misin? Bir kadın Buhara’dan, Kırım’dan, Fas’tan, Bosna’dan tek başına kalkacak, Kabe’ye gelecek ve Allah’tan başka kimseden korkulmadığını görecek! ‘Irak’tan, İsrail’den geçip gelecek yine de bir şey olmayacak mı?’ Evet, olmayacak!
– Bir gün gelecek Allah ile aranızda perde olmadan karşılacaksınız! (Allah’ın sevgi, merhamet, adalet gibi isimlerinin apaçık tecelli ettiğini, yeryüzüne/ülkelere/şehirlere/mahallelere/evlere hakim olduğunu kendi gözlerinizle göreceksiniz!) Bir hurmanın yarısı ile de olsa bu “rüyanın” gerçekleşmesi için çalışın. Rüyaların kahramanları sizlersiniz!
Bunlara “saçma sapan rüyalar”, “büyüleyici sözler” diyenler haklı mı acaba?
Öyle ya olacak iş mi diyesi geliyor insanın.
Hayır!
“Allah, elçisinin (ve onun rüyasına/hayaline adanmışların) rüyasını/hayalini doğru çıkardı/çıkarır. Bundan hiç şüpheniz olmasın” (Fetih; 27).
Bir ülkeden, bir şehirden, bir mahalleden, bir sokaktan hatta 2+1 bir evden bile başlayarak rüyaları hayata geçirmek, böylesi cennetler yaratmak mümkün.
Yeter ki peygamberin rüyası gibi rüyalar görün, cennete inanın ve davranın.
ihsan abi burda anladığım şeyler önce kaderin elimizde olduğu sonra peygamberimizin rüyasında evimizen başlayarak ve çalışarak cennet gibi ev yapmak mümkün olabilir. <br><br><br>yusuf bayram 4. sınıf öğrencisiyim fatih sultan mehmet i.ö.o<br> <br> 4/f ye gidiyorum.
Yazınızda “O şehir halkı” hiçbir isim, yer, zaman, tarih adı verilmeksizin anlatıldığına göre bu ayetler çağlar üstü mesajlar vermeyi amaçlıyor"…demişsiniz. peki hocam Kuran-ı kerim'in çağlar üstü olmayıpta sadece kendi zamanına hitap eden ayetleri varmıdır ki? ve sadece peygambere hitap eden ayetler (Ahzab; 28,30,32,50) günümüzde bizler için ne ifade etmelidir.