Kıyamet kelimesi “ayağa kalkış” demek. Türkçe’de de kullanılan “kıyâm” sözcüğünün diğer bir söylenişi… Kur’an’da sıklıkla geçen “yevmu’l-kıyâme” de ayağa kalkış/ayaklanma/başkaldırı/kıyam günü…
Peki “kıyamet” denince neden hep mezarlarda yatan ölülerin dirilişi anlaşılır?
“Ahiret” denince neden hep mezardan sonraki hayat akla gelir?
“Cennet” ve “cehennem” neden hep öbür dünyada düşünülür?
Kur’an’ın “ölü” dediği kimdir? Hangi ölüler “kıyâm” edecektir?
“Sonraki hayat” (ahiret) ne demektir? Cennet ve cehennem ne ifade ediyor?
“Ölülerin dirilişi” ne anlama geliyor?
Buyurun…
***
1-Kur’an, yaşayan ölülerden ve onların dirilişinden bahseder:
[Ölü (meyyit) iken dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için nur verdiğimiz kimse, hiç içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere yaptıkları güzel görünür.] (En’am: 6/122).
Görüldüğü gibi bu ayette ölü (meyyit) yaşadığı halde kendisine “nur” verilmemiş kimse oluyor.
Öyle ki bir “ot” gibi ölü halde yaşarken kendisine “nur” iniyor yani Kur’an’ın ışığı ile aydınlanıyor; “Allah ona ruhundan üflüyor” veya “Ona ruh iniyor” ve bu ruh/nefes/soluk yani vahiy onu diriltiyor. Böylece karanlıklardan aydınlığa çıkıyor, diriliyor, ayağa kalkıyor, insanlar içinde yürümeye başlıyor.
Demek ki karanlıklarda kalmış/gerçeğin üzerini örtmüş demek olan “kafir”, Kur’an’ın gözünde “ölmüş/ölü” (meyyit) kimse ile aynıdır. Aslında yaşamamaktadır.
Burada meyyit (ölü) kelimesinin ilk anlamıyla değil; mecâzî (sembolik) anlamıyla kullanıldığını görüyoruz. Demek ki Kur’an’da böyle bir bakış var.
Buradan İsa’nın ölüleri diriltmesi ne demek anlaşılıyor olmalı:
[İsa İsrail oğullarına peygamber olarak seslendi: “Ben size Rabbinizden ayet ile geldim. Size çamurdan kuş biçiminde bir yaratık yapıp içine üfleyeceğim; Allah’ın izniyle hemen bir kuş olacak. Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştirip ölüleri dirilteceğim. Size evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi haber vereceğim. Eğer imanınız varsa anlarsanız ne dediğimi] (Al-i İmran; 3/49).
Bu ayette geçen ifadeler “mesel” ile (mecziî/sembolik) konuşmasıyla meşhur olan Hz. İsa’ya aittir ve hepsi ilk değil; ikinci anlamlarıyla kullanılmışlardır:
“Ölüleri diriltmek”: Vahiy ile diriltmek, onlara ışığında yürüyecekleri ‘nur’ getirmek, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak…
“Körü ve alacalıyı iyileştirmek”: Gözlerini açmak, kulaklarının pasını silmek, gelen nur (ilahi aydınlanma) ile dünyaya başka bir gözle bakmalarını sağlamak…
“Evlerde yediklerini ve biriktirdiklerini haber vermek”: Evlerde kenz edip biriktirdiklerini, başkalarından saklayıp yediklerini bir bir haber vermek, açığa çıkarmak, gerçekleri ortaya dökmek, gizli saklı hiçbir şey bırakmamak…
“Çamurdan kuş biçiminde bir yaratık yapıp içine üflemek”: Hayatı sil baştan yeniden kurmak, çamurlarda sürünen bir halkı ayağa kaldırmak, makûs talihi yenmek, kaderimiz denilerek mahkûm ve mecbur olunduğu sanılan ağır şartları değiştirmek… (Kuş (tâir) kelimesinin “makûs talih” ve “kader” ile ilişkisine dair yorumu ve sözcüğün dilsel analizi için bkz. Yaşayan Kur’an Meal-tefsir; 71/16. ayet açıklaması).
***
2- Kur’an “ölü şehirlerin” (beldeten meyyiten) dirilişinden bahseder:
[Gökten bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte çıkış da böyledir.] (Kaf; 50/11).
Bu sözler “kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerine” yönelik olarak söylenmektedir. Sure Mekkîdir.
Onlar gökten ve yerden gelen rızkı kendilerine biriktirmekte, Allah’ın kullarını bundan mahrum bırakmaktaydılar. Oysa rızık tüm kullar içindi (rızkan li’l-ibâd).
Demek ki bir “belde” de Allah’ın tüm kullar için gönderdiği rızık, birilerinin “evlerinden birikir”, “kenz edilir”, diğerleri bundan mahrum bırakılır ve ister (muhtaç) hale getirilirse (sâilin), o belde “ölür”.
O beldenin dirilmesi için “evlerinde biriktirdiklerini haber veren” bir “rahmet rüzgarının” o beldeye gönderilmesi (ortaya çıkması/huruc etmesi) gerekir.
Böylece gökten inen yağmur ve yerden biten nebat tüm ister hale getirilenler (muhtaçlar) arasında eşitçe bölüşüldüğü (sevaen li’s-sâilîn) zaman, o belde (şehir/diyar/ülke) dirilmiş, karanlıklardan aydınlığa çıkmış olur.
İşte şehirlerin dirilişi böyledir.
Buradan “yüz yıl ölüp sonra dirilen şehir” ne anlama geliyor anlaşılıyor olmalı:
[Çökmüş, çatıları göçmüş bir şehre uğrayan ve “Allah ölü haldeyken burayı nasıl diriltecek?” diyeni görmedin mi? Allah onu (şehri) yüz yıl öldürüp sonra diriltti. (Şehre) “Kaç yıl kaldın” dedi, “Bir gün ya da daha az” dedi. “Hayır” dedi, “Yüz yıl kaldın.” Yiyeceğine ve içeceğine bak; hiç bozulmamış, merkebine bak… İnsanlar için ne büyük bir ders! Bak şu kemiklere; onları nasıl birbirine geçiriyoruz ve sonra da onlara nasıl can veriyoruz. İşte böyle gerçeği anlayınca o adam “Şimdi iyi biliyorum ki Allah’ın her şeye gücü yeter, hiç kuşkusuz” dedi] (Bakara; 2/259).
Öyle anlaşılıyor ki burada dile gelip konuşturulan, adamdan ziyade şehirdir. Adam şehrin Allah tarafından dile getirilip konuşturulmasına tanıklık etmektedir.
Bir şehir (karye/belde/ülke/diyar) nasıl ölür ve sonra nasıl dirilir, burada bunu görüyoruz.
Şöyle ki:
Gökten inen yağmur ve yerden biten nebat (rızık) “evlerde biriktirilir”, böylece verilen rızıklar paylaşılmaz (ve mimmâ rezaknâhum yunfigûn), tüm kullara ait (rızkan li’l-ibâd) kılınmazsa, orada derin uçurumlar oluşur. Bir kişiye 99, doksandokuz kişiye 1 koyun düşer hale gelir, Allah’ın devesi (nagatallah) yani herkese ait olan (kamu) bir kişi/grup tarafından boğazlanır (ele geçirilir) ve su kaynakları (rızık ve rızık kaynakları) eşitçe taksim edilmezse (gısmetun beynehum) o şehrin çatıları göçer, duvarları yıkılır.
Böylece o şehir ölür.
Böyle yüzyıl ölü kaldıktan sonra, rızıkları evlerinde biriktirerek, açların ve yoksulların ortayı çıkmasına sebebiyet verilmiş, böylece ölmüş, çamurlarda sürünür hale gelmiş ve buna kör ve sağır insanların ülkesi haline gelmiş beldeye Allah “rüzgarlarını” gönderir.
O rüzgarlar “Allah’ıın sesi” (kelime) olur, ölü şehrin insanlarına ruh/nefes/soluk üflerler. Çamurlarda sürünen halka yepyeni bir gelecek vaat eder, körleri görür, sağırları işitir hale getirir, şehrin üzerindeki ölü toprağını atarlar. Evlerde biriktirilenleri haber verirler. Yani çalınan, gasp edilen hakları iade ederler. Rızkı tüm kullara ait kılarlar.
Açlıktan bir deri bir kemik kalmış bedenlere can gelir. Sütüne su katılarak hileye, yalana, dolana karışarak bozulmuş yiyecekleri düzelir. Merkep haline getirilmiş şehrin insanları, onura ve haysiyete kavuşur.
İşte şehirlerin dirilişi böyledir.
***
Yukarıda ayetin bir öncesinde, şehirlerin böyle çatılarını göçerten, duvarlarını yıkan, insanlarını merkep haline getirenlerin kim olduğu açıklanır: Kendisine “mülk” verildi diye Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanlar; “Ben de öldürür ve diriltirim” diyenler… (Bakara; 2/258).
Ayetin bir sonrasında ise “Ölülerin nasıl dirileceği” açıklanır. Parçalanmış, bölünmüş, sınıflara, kastlara ayrılmış, ayrı ayrı tepelerde merkepçe bir yaşama mahkum edilmiş olanların birbirine alışması, birleşmesi, yekvucut olmasıyla… Yani kuşların yuvaya dönmesiyle…
**
Bu yorumları fazlaca sembolik bulanlar, eğer bu söylediklerimizi kafadan attığımızı, her hangi bir usule dayanmadan keyfi olarak böyle yorumladığımızı sanırlarsa yanılırlar.
Yukarıda üç ayette peşpeşe (Bakara; 258/59/60) mülk konusunda İbrahim ile tartışıp “Ben de öldürür ve diriltirim” diyenden, ölülerin ve ölü şehirlerin dirilişinden bahsettikten sonra 261. ayetten itibaren tâ surenin sonuna kadar 25 küsur ayette neden bahsedildiğine baksınlar. Konu nasıl tefsir ediliyor görsünler. Orası da sembolik anlatıma kafası basmayıp düz anlatımdan anlayanlara…
Buyurun…
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir (Bakara; 261)… Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, sonra da infak ettiklerinin peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de (Bakara; 262)… Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, zengindir, halîmdir (Bakara; 263)… Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını infak eden kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın (Bakara; 264)…Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. (Bakara; 265)… Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda infak edin (Bakara; 267)… Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder (Bakara; 268)…”
Görüldüğü gibi sonraki bölümden 7 ayet kadarını verdim, gerisini siz okuyun…
Surenin sonuna kadar tam 25 ayet, hem de aralıksız infaktan bahsediyor. Sona doğru faiz yiyenler ve bu yüzden borçlandırılanlar (boyunduruk altına alınanlar/merkepleştirilenler) ile bitiyor.
Görüldüğü gibi Kur’an infakı yağmura benzetiyor. Ölü topraklar nasıl yağmur ile dirilirse, ölü beldelerin de infak ile dirileceği, iki kat ürün vereceği, canlanacağı anlatılıyor.
“Yağmur yüklü bulutları ölü beldelere göndeririz, ölümünden sonra orayı diriltiriz. Ölülerin/ölü şehirlerin dirilişi işte böyledir.” ile ne kastediliyor anlaşılıyor olmalı.
Kur’an kendi kendini nasıl tefsir ediyor görünüz, anlayınız.
Benim yazımı okuduktan sonra atınız, Kur’an’ı elinize alınız, bizzat kendiniz ilgili yerleri düşüne düşüne, bağlantı kurarak (tertil ile) okuyunuz…
***
Demek ki “kıyamet”in iki yüzü var: Önce mezara dönmüş şehirlerin içindeki halkın ayağa kalkışı, sonra şehirlerin dışındaki mezarların…
Demek ki “ahret”in de iki yüzü var: Önce varolan şehrin/ülkenin/dünyanın içinde öte bir şehir/ülke/dünya olabileceğine inanılması, sonra şehirlerin dışındaki mezarların ötesinde bile olsa ilelebet bu yüce ülkünün gerçekleşebileceğine inanılması…
Demek ki “cennet”in de iki yüzü var: Önce şehirlerin içinin cennet (adalet, barış, esenlik, kardeşlik, paylaşım) yurduna dönüşmesi (Dâru’s-selâm), sonra şehirlerin dışındaki mezar sonrası hayatın…
Cehennem de öyle, diriliş, baas, çıkış (huruc) hepsi öyle…
Demek ki “ölü şehirlerin dirilişi”nin de iki yüzü var: Önce çatıları göçmüş, duvarları yıkılmış, haramîlerin saltanatı altında ezilmiş, insanları borçlandırılmış, merkebe dönmüş, emeği, işi, ekmeği, aşı bozulmuş, sütüne su karışmış, faizle, angaryayla sömürülmekten kemikleri çıkmış, her biri bir kabristana dönmüş şehirlerin adalet, eşitlik, infak, paylaşım, kardeşlik ruhuyla dirilişi, sonra kabirdeki ölülerin dirilişi…
Böyle yüzyıl sömürü, angarya ve işgalle de geçse yeniden dirilişi…
İlki görevimiz, ikincisi itikadımızdır.
Sözü erbabına (şaire) bırakalım:
“Ey hayat süren leşler! Sizi kim diriltecek?” (NFK).
NFK AÇILIMI İNFAK MI,NECİP FAZIL'MI SANIRIM HER İKİSİ DE.Biri şairin sorusunun cevabı diğeri adı.Allah İNFAK etmeyi nasib etsin ve eşitlenmeyi
muhterem (sen bana böyle hitap etmiştin),<br /> yüreğine sağlık…<br /><br />bir ayet eklemesi tair ile ilgili<br /><br />İSRÂ – 13 Her insanın tâir(kuş)ini boynuna bağladık, kıyâmet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitâp çıkarırız: <br /><br />وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا
Merhaba Sayın Eliaçık,<br /><br />Bu kez ("Sol Peygamber") olarak hitap etmedim sizi.<br />Bu hitabın yanlış olduğundan değil, sizin algınızı ve tepkinizi alamadığımdan dolayı vazgeçtim. Toplumun ve insanların tepkisi "değişime" olan dirençlerinden daha önemli değil.<br />Sayın Eliaçık, görüyorum ki yorumunuz ve tavrınız Ebuzer'ler, Ali Şeriati'ler dışındakilerle hiç
Allah ilminizi arttırsın. Mecazları günümüze uyarlayarak anlaşılır ve yaşanılır hale gelmesinde yardımlarınızdan dolayı Allah sizden razı olmuş olsun.<br />Bu arada http://www.ahmedhulusi.org Kuran çözümünde bu bahsettiginiz ölü(ilmen diri olmayan) ifadesini cok nezih ve anlaşılır bir dille kaleme almış. Keza Kuran çözümünde birçok mesal, mecaz ve örnegi günümüz realitelerine göre açıklıyor.<br /><br />
Hocam hz İsa ile ilgili açıklamanız biraz zorlama -kitaba kendi düşünceleri doğrultusunda söz söyletme-bir tefsir olmamış mı ?
hocam ellerinize emeğinize sağlık, o kadar anlaşılır ve okadar güzelki,kafamdaki bir çok soruya cevap gerçekten, sizi okudukça inancımla ilgili sorularım o kadar azaldıki pozitif anlamda..ALLAH RAZI OLSUN sizden
Sayın Eliaçık, öncelikle emeklerinizden dolayı teşekkür ederim ama Hz.İsa hakkındaki ayetleri yorumlamanızı kurana kendi istediğinizi söyletme olarak algıladım bu belki çok ağır bir suçlama ama bu kadar zorlama bir yorum ve yeni bir şey söylemek yada fikrinizi temellendirmek için her şeyi mecazi anlamak bilmiyorum ama zatınız tarafından yeniden düğşünülmesi gerektiğini söylemek istedim.Hatalı
Bazen hislerimize tercüman oluyorsunuz. Bu işte bir bit yeniği var dediğim anlarda sizin sitenize girip rahatlıyorum. Teşekkür ederim yardımlarınız için.
Ben de sanıyorum ki burada yazılan ve kesinlikle hakaret içermeyen her yorum mutlaka yer bulur. Ne kadar safım 🙂 Nereye gitti benim önceki yazdıklarım?
Okurken aklima peygamberimizin su hadisi geldi "..evlerinizi mezarlara cevirmeyin.." <br />(لا تجعلوا بيوتكم مقابر)<br />Pek cok insan burdaki mezar'i Kuranin okunmadigi yerler olarak tefsir eder. Bir diger goruste evlerinizi olu bir beldenin evine cevirmeyin anlamindada anlasilabilir.
Sayın Veli Güner<br /><br /><br />[İsa İsrail oğullarına peygamber olarak seslendi: “Ben size Rabbinizden ayet ile geldim. Size çamurdan kuş biçiminde bir yaratık yapıp içine üfleyeceğim; Allah’ın izniyle hemen bir kuş olacak. Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştirip ölüleri dirilteceğim. Size evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi haber vereceğim. Eğer imanınız
Sn Cevizoğlu <br /><br />İhsan Eliaçıkla yaptığınız programı izliyorum. tek kelimeyle sınıfta kalmış durumdasınız. Bugünkü Türkiye şartlarında sygı duyduğum "namuslu" insanlardan biriydiniz. Ama izlediğim kadarıyla iş adamlarına (bunu da her halde büyük televizyonlara tekrardan geçiş yapabilmek adına) yalakalık adına sorduğunuz sorular kendinizi minimize etmiştir, yazık olmuştur, üzüntü
Vicdanın dili İhsan Eliaçık, Yolunuz her daim açık olsun,
Öyle ki bir “ot” gibi ölü halde yaşarken kendisine “nur” iniyor yani Kur’an’ın ışığı ile aydınlanıyor; “Allah ona ruhundan üflüyor” veya “Ona ruh iniyor” ve bu ruh/nefes/soluk yani vahiy onu diriltiyor. Böylece karanlıklardan aydınlığa çıkıyor, diriliyor, ayağa kalkıyor, insanlar içinde yürümeye başlıyor." İnsanların Vahy ile buluşması dünyada dirilişine yol açıyor… Bazıları Kuran'ı
bu fikirleri daha ayrıntılı olarak incelemeye devam edeceğim, sanki hep hissedilen ama bir türlü dile getirilemeyen, tam adı konulamayan noktalara değinmişsiniz… ilk izlenimlerimde yanılmıyor isem, benim için büyük bir kapının önündeyim. emeğinize sağlık sayın eliaçık.<br />yusuf ziya yılmaz
Allah razı olsun, gücünüzü artırsın,uzun ömürler versin,kaleminiz herzaman keskin olsun. <br />şu sufli inanç sistemini her tefsirinizle her yorumunuzla biraz daha berraklaştırıyor ve vahyin üstüne sıvanmış balçıkları biraz daha arındırıyorsunuz. neye yarar ki şu din denildiği yerde bir ışık gibi doğuyor ve haykırıyorsunuz,AYDINLIKLARA ÇIKMAYA YARAR, ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞMAYA YARAR, İNSAN GİBİ İNSAN
[İsa İsrail oğullarına peygamber olarak seslendi: “Ben size Rabbinizden ayet ile geldim. Size çamurdan kuş biçiminde bir yaratık yapıp içine üfleyeceğim; Allah’ın izniyle hemen bir kuş olacak. Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştirip ölüleri dirilteceğim. Size evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi haber vereceğim. Eğer imanınız varsa anlarsanız ne dediğimi] (Al-i
sayin okkailidoner,<br /> bence Allah pek cok zamanda hastalari iyilestirmistir ve halada surekli bir sekilde agir hastalari iyilestirmekte…Ama bunun peygamberlere verilen bir mucize olarak gormemiz su anda bu olayin tekrar gerceklesmesini inkar etmemiz demektir…oyle degilmi? Birde sunu bilelimki, Allah velinin, avamin, hocanin yaninda degil, hakli kimse ve mazlum kimse onun yanindadir…Bu
Yorumlarınız Hz Bahaullahın Kurana, İncile, Tevrata verdiyi yorumlarla çok benziyor. Hz Bahaullah biz bahailer tarafından bu devrin peygamberi olarak kabul edilir. 35 yaşında Tahranda zindandayken Allahdan ilk defa vahiy aldı və 40 yıllık peygamberliği sonunda Filistin Akkada yine sürgün bir mahpus olarak vefat etti. Bahailer tarafından H z İsanın dönüşü olarak kabul edilir. Müjdecisi de Hz
Ahmet hulusiyi taklit etmekten baska bir sey degil
BAKARA SURESİ ( 28. Ayet ): “ Allah, ölüyken sizleri diriltti. Sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecek ve siz sonunda Ona döneceksiniz. “<br /><br />ENAM SURESİ ( 122. Ayet ): “ Ölü iken diriltip insanlar arasında yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kişi, karanlıklara dalmış ve bir türlü de çıkamayan kimseye benzer mi ? “<br /><br />ARAF SURESİ ( 57. Ayet ): “ Rahmetinden önce, müjdeci
ALLAH senden razı olsun.Kur an ı kerimi çok iyi okuyup çok iyi anlamak gerekiyor,akletmek gerekiyor.Kur an ı kerimin tefsirini KUR AN İLE YAPMAK GEREKİYOR.İşin içine emevi dini girince saray dini girince saray uleması da bizleri ne hallere getiriyor.AH hocam ah .NURİTTİN ÖZTÜRK-KOCAELİ
batının geçtiği yollara benzetirim gidişatları , hegel , kant , niche falan koyu sofu hristiyan ailelerin çocuklarıydı fakat nasıl hesaplaştılar kendi çevresinin muktedirleriyle ülkemiz biraz geç kaldı fakat burdada muktedirler müslümanız yani akp değilmi yani sermaye , güç kimin eline geçse babasını tanımaz anlayın batıyı hep suçlarız fakat batının