Mahalle Duvarları

M

TDK sözlüğünde “saf” sözcüğünün karşısında şunlar yazıyor: 1- Katıksız, arı, katışıksız, halis, has: “Saf tereyağı.” 2- (mecaz) İyi niyetli, art niyetsiz: “Senin bu kadar çocukça saf olduğunu bilmezdim.”- P. Safa 3- (mecaz) Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen, bön, safdil: “Yenge, açık sözlü, saf bir kadıncağızdır.”- R. N. Güntekin

“Saf Türkiye” derkenki “saf” sözcüğünü ilk iki manada kullanmaktayım.

Yani aradığım katıksız, arı, katışıksız, halis niyetli, has, saf bir Türkiye…

Ben buna “Saf Türkiye” dedim. Siz başka bir şey diyebilirsiniz.

Acaba böyle bir Türkiye var mı? Olabilir mi?

Herkes kendi “mahalle duvarının” arkasında “Saf Türkiye” hayalleri kurabilir tabi…

Ama ben “Saf Türkiye”nin “mahalle duvarları yıkılmadan” ortaya çıkmayacağını söylemekteyim.

Çünkü saf duygularla yola çıkıp, “mahalle duvarlarının” arkasına gömülüp kalmaktan bir müddet sonra safiyetini kaybedetmiş, ne yaman Bizans entrikalarının ve uluslararası planların uzantısı ve hatta acentası haline gelmiş niceleri var.

Bugün acaba, “kırk odasının her birinde kırk entrikanın çevrildiği” Bizans sarayı gibi, kaptığı bir odada öteki hakkında entrika çevirmeden edemeyen, hatta bununla da yetinmeyip amaçlarına “uluslararası güçlerin” yardımı ve desteği olmadan ulaşamayacağına inanarak, “dış güçlerle” ilişki içinde olmayan “Saf Türkiyeci” bir gurup kaldı mı dersiniz?

Köklerini ağaçlar gibi kendi toprağından alan, suyunu kendi pınarlarından içen ve kendi gök kubbesinde boy atan bir ekip/grup/hizip kaldı mı, bilmiyorum.

Ama bildiğim bir şey var: Bu tür erdemli ve namuslu “kişilerin” olduğundan adım gibi eminim. Ancak onlar birbirine düşman gibi görünen değişik gurupların içinde kum taneleri gibi saçılmış vaziyetteler. “Mahalle duvarlarının” arkasında kalmışlar ve seslerini birbirine dahi ulaştıramıyorlar.

Şahsen benim umudum bunlarda…

“Saf Türkiye” belki buralardan çıkabilir.
***
Mesela şu “küreselci” veya “ulusalcı” denilenler…

Bu yeni “mahalle duvarını” da yıkmak lazım.

Baktığımızda, her iki “mahalle duvarının” arkasındakiler de Türkiye’yi “çağdaş uygarlık düzeyine” çıkarmak istemiyor mu?

Çağdaş uygarlık nerede? Avrupa’da, Amerika’da, İngiliz’de yani Batı’da…

İster küreselciler yoluyla, ister ulusalcılar yoluyla ulaşın, sonunda “uygarlık düzeyi” diye ulaşmak istediğiniz yer aynı kapıya çıkmıyor mu?

Parti kapatma davası açtıranlar da, “Kapatılırsa bizim düzeyimize ulaşma çabanız akamete uğrar” diyenler de aynı mihraklar olmasın?

“Sen Türkoğlu Türksün” diyenler de, “Bak, o ne diyor; sen de Kürtoğlu Kürt değil misin?” diyenler de aynı odaklar olmasın?

Şu hale bakın;

Ulusalcı küreselciye soruyor: AB fonlarından besleniyorsun, ajansın!

Küreselci ulusalcıya cevap veriyor: Geçenlerde sen de AB fonlarından 12.6 milyon Euro almışsın, ne iş!

Ee, asıl ikinizinki de ne iş!

Bir yazımda “AB süreci Türkiye’nin değişim sürecini hızlandırmıyor, bilakis köstekliyor” diye yazmıştım.

En son kapatma davasında bunu açıkça görmüş olmalısınız.

Türkiye ne zaman kendi “iç dinamikleri” ile değişim sürecine girse bir el devreye girerek bunu baltalıyor. “Böyle bir ev ödevi yoktu, bu da nereden çıktı?” diyorlar. “Ama bu yıllardır yaşadığımız bir sorun; gerçek, sahici bir sorun, kendimizin çözmesi lazım” diyorsunuz, “Hayır, ev ödevinde bu yok” diyorlar. Ve bir yolunu bulup akamete uğratıyorlar.

Kapatma davasından sonra AB tartışmalarının tekrar hız kazanması tesadüf olabilir mi?

Boyuna “AB süreci ihmal ediliyor, kurtuluş orada” diyen küreselciler de, “AB’den güç alarak askere saldırılıyor, kurtuluş burada” diyen ulusalcılar da, “AB sayesinde değişeceğiz, asker sopasından ancak böyle kurtuluruz” diyen dindarlar da yanılıyor!

Hiçbir şey olacağı yok.

Külliyen aynı değirmene su taşıyorsunuz!

Biriniz tavşan diğeriniz tazı olmuş ne fark eder?

Burada “Saf Türkiye” yok!

Çünkü Saf Türkiye’de “mahalle duvarları” olmaz.

“Mahalle duvarlarını” yıkmadan Saf Türkiye’ye ulaşamazsanız. O duvarların arkasında, bir şeyler yaptığınızı sanarak sadece karanlık mihrakların oyuncağı haline gelirsiniz.

Bakın, “mahalle duvarları”, bizzat mahalle sakinlerince yıkılmış “Saf Türkiye”nin olmazsa olmazları ve temel değerleri nelerdir. Bunlar bana göre aynı zaman da cumhuriyetin de temel nitelikleridir:

***

1- Hakimiyet-i Milliye: Yani egemenlik sultanın, padişahın, hanedanın, ulemanın, ordunun, sermayenin, Ali’nin, Veli’nin, Selami’nin değil; milletindir! Millet egemenlik hakkını 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda (mad:2) ve 1924 anayasasında (mad.4) geçtiği gibi “Millet Meclisi eliyle” kullanır, 1961 anayasasında (mad.4) ve 1982 anayasasında (mad.6) geçtiği gibi “yetkili kurumlar” (örn. TSK) eliyle değil… (En önce bunu değiştirin).

2- İstiklâl-i Tam: Bağımsızlık ve özgürlük “Saf Türkiye”nin olmazsa olmazıdır. Türkiye bunun için kurulmuştur. “Tek dişi kalmış canavar” ile bağımsızlığımız ve özgürlüğümüz için masaya oturulamaz. Bunlar tartışılamaz bile. Söz konusu olan karşılıklı bağımlılık değil; karşılıklı ilişkidir. Tam bağımsız ve özgür olun da kiminle ilişki kurarsanız kurun…

3- Misak-ı Milli: Türkiye’nin doğal coğrafyası kendi dil, din, tarih ve kültür evrenidir. Birinci dünya savaşının zorunlu sonuçları gereği “millet” doğal coğrafyasından “iç kalesine” çekilmiştir. Edirne-Kars arası içte bu iç kaledir. Misak-ı Milli, Türkiye’nin iç kalesi ve doğal coğrafyası ile bölünmez bir bütün olduğunu ilan eder. Bu büyük bütün M. Akif’in dediği gibi “Şu karşıdaki mahşer kudursa, çıldırsa” dahi ortak bir “sine” ve tek bir “cephe”dir. Türkü, Kürdü, Arabı, Arnavutu, Çerkezi, Müslümanı, gayr-ı Müslümi, Şii’si, Sunni’si bu sinenin efrad-ı milletidir (milletin unsurları). İşte buna “millet” denir. “Misak” da bunun bölünüp parçalamayacağına dair tarihi yemindir. İstiklal savaşında kurtarılan, efradın bir bölümüdür. Tamamı ise milletin hafızasında ve Misak’ın uhdesinde mündemiç olarak yaşıyor.

4- Müdafa-ı Hukuk: Yani hak, hukuk ve adalet savunması esastır. Dünya ölçeğinde kendi haklarını savunması ve yaşatması milleti millet yapan en önemli özelliktir. Sınır haklarını başta olmak üzere dil, din, tarih, coğrafya ve kültür evreninden doğan haklarını savunması milletin en tabi hakkıdır. İçeride ise hak ve adalet en vazgeçilmez görevdir. Eğer devlet hak ve adalet çizgisinden saparsa meşruiyetini kaybeder. Bu nedenle devletin felsefi temeli adalete (Müdafa-ı Hukuk’a) dayanmak zorundadır.

5- Muasır Medeniyet: “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” veya “Milli değerlerimizi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak” cümlesini yeniden kuralım: Bir çağdaş uygarlık yaratmak! Aksi halde dışarıda bir yerlerde çağdaş bir uygarlık yaratılmış, o kesin doğru; biz gidip ona ulaşacağız veya kendimizi onun üzerine çıkaracağız gibi oluyor. Oysa başka coğrafyalarda yaratılmış uygarlıklar bizim için “mihenk taşı” olamaz. Olsa olsa inceleme konusu olabilir; illa o doğru diye bir şey yok.

Benim “Saf Türkiye”den anladığım budur.

Cumhuriyetin temel nitelikleri hiçbir “mahalle duvarının” arkasında böyle anlatılmaz. Çünkü bu yorumu ancak kendi duvarlarını kendi elleriyle yıkanlar yapabilir.

Demek ki bunlar Türkiye’nin ideolojisini değil ontolojisini ifade eder. Ontoloji, başta “Kemalist ideoloji” olmak üzere her tür ideolojinin üzerindedir. İdeolojiler bu ontolojiyi gerçekleştirmek için vardır. Bunun için de devletin “resmi ideolojisi” olmaz, ontolojisi olur. Cumhuriyetin temel nitelikleri bu anlamda yukarıda saydığımız beş temel ilkeden ibarettir. Diğerleri CHP’nin altı oku olup tek parti döneminden kalmadır.

“Böyle bir Türkiye yok, hayal kuruyorsun” diyebilirsiniz.

Bence var.

Bu Türkiye, ne küreselcilerden ne de ulusalcılardan çıkmaz.

Belki, yıkılan o “mahalle duvarlarının” enkazından çıkar!

Bunun için yeni bir bakış, başka bir perspektif lazım.

İşe “mahalle duvarlarını” yıkarak başlamak lazım.

Yazar hakkında

ihsaneliacikeditör

Yorum ekle

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular