Gezi ruhuna kim yaklaşırsa Türkiye’ye lazım olan odur – Evrensel Gazetesi

G

Erdal İMREK (EVRENSEL)

Haziran seçimleri yaklaşırken, ‘AKP bu seçimden de başarılı mı çıkacak?’, ‘HDP baraj altında kalacak mı?’, ‘Seçimden sonra nasıl bir tabloyla karşılaşacağız?’, ‘Demokrasi ve barış güçleri geniş bir ittifak sağlamayı başaracak mı?’ soruları etrafında şimdiden yoğun bir tartışma var. 2011’de yapılan genel seçimlerden bu yana Türkiye’de gündemi sarsan nice olay yaşandı. En önemli gelişmelerden biri de kuşkusuz Gezi direnişiydi. Gezi’de ismini sıkça duyduğumuz, binlerce kişiyi bir araya getiren yeryüzü sofralarıyla hatırladığımız Anti Kapitalist Müslümanların öncüsü olarak bilinen ve egemen din algısına getirdiği sert eleştirilerle tanınan İlahiyatçı Yazar İhsan Eliaçık’la yaklaşan seçimleri, yakından tanıdığı muhafazakar tabanın eğilimlerini, Kürt sorununu ve seçimlerde birlik meselesini konuştuk.

Önce şunu sormak isterim; 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ortaya dökülen, bunca yolsuzluk iddiasına, tapelere, sıfırlanan milyonlara rağmen AKP ve Tayyip Erdoğan yerel yönetimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden başarıyla çıktı. AKP İslamcı bir parti ve siz onun tabanını oluşturan İslami çevreyi yakından tanıyan bir isimsiniz. Bunca yolsuzlukla anılan bir hükümet nasıl oldu da mütedeyyinlerden bu kadar oy alabildi. Dindarlar hırsızlık ve rüşvete toleranslı bir kitle midir?
Türkiye’de milli görüşçü, cemaatçi, tarikatçı, radikal İslamcı dini grupların oy oranı yüzde 6’dır. Araştırmalar, istatistikler bunu gösteriyor. Ama Ak Parti’nin aldığı oy yüzde 50. Peki geri kalan yüzde 44 kim? Ortalama Türk ve Kürt halkı. Bunlar daha önce Anavatan Partisine, Adalet Partisine, Demirel’e, Özal’a, Çiller’e oy veren kitledir. Bunlara dindar diyemeyiz. Olsa olsa muhafazakar olabilirler. Bir kişi eğer oy oranı yüzde 6 olan dini cemaatlere ya da sol gruplara falan katılmamışsa Türkiye’deki okullarda, aile ortamından, çevresinde ortalama bir muhafazakar olarak yetişiyor. ‘Vatan, millet, bayrak, din kutsaldır’ diyor. Ama rüşvet, yolsuzluk gibi konularda fazla duyarlılığı yok. Halkta şöyle bir şey vardır; ‘Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz’ der. Bunu kahvelerde pişti oynarken konuşur. Ama yalan da söyler, mal da biriktirir. Mesela bu kitle ‘Çalıyorlar ama çalışıyorlar’ diyor. Ortalama muhafazakar kitle böyle söylüyor. Çalmayı önemsemiyor.

Hâlâ böyleyse sizin öngörünüz AKP tabanının bu seçimde de Hükümeti destekleyeceği yönünde…
Ağır bir ekonomik kriz olmadıkça, vatandaşın cebini vurmadıkça desteklemeye devam edecektir. Ahlaki gerekçelerle cezalandırmayacaktır. Halk şu anda ‘Sen çaldın, hırsızlık yaptın, akrabanı kayırdın, erdemsiz davranışlarda bulundun’ diyerek hükümeti ahlaki gerekçelerle cezalandırmaz. Adam bakkala gittiği zaman 3 lira değil, 4 lira verdiğinde, 2 lira fazla ödediğinde, ‘Bu ne ya, zammı yaptı hükümet’ diyor. Cebinden daha fazla çıktığını, geçinemez, borcunu ödeyemez duruma düştüğünü, dolar nedeniyle borcunun giderek katlandığını gördüğü an cezalandırır, kendisine başka birini aramaya başlar. Halk büyük düşünmüyor kardeşim, ahlaksızı cezalandırmıyor. Hükümet de halkın bu yönünü görmüş.

Halkın hükümeti desteklemesinin tek nedeni ekonominin şu ana kadar ciddi bir krizle sarsılmaması, görece istikrarlı durum, AKP’den aldığı kömür vs. gibi yardımlar ve ahlaki çöküntü mü yani?
Ekonomik boyutu böyle. Bir de adam kimlik siyaseti yapıyor. ‘Bu Alevi’ diyor. Vatandaş da ‘Ha ona oy vermem lazım’ diyor. ‘Bana affedersin ermeni diyorlar’ deyip, Türkiye’nin ana kitlesi olan Türk, Müslüman ve Sünni kesime oynadığı zaman büyük bir kitleyi avucunun içinde görüyor. Kimlik siyaseti güdeceksin, Müslümanlığa, Türklüğe, Sünniliğe, dine atıf yapacaksın, kaba saba bir Osmanlı vurgusu yapacaksın, diğerlerini din düşmanı olarak göstereceksin. İşte Gezi’de bir kalkışma oluyor, hemen ‘Din düşmanları, bunlar dine saldırdı’ diyor. Ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez… O bayrağın altında ne cinayetler işleniyor, ne eşitsizlikler var umurunda değil. İyi de çalma var, hırsızlık, eşitsizlik var. Git o camilerin arka sokaklarını bir gez ne hayatlar sönüyor. Kürtlerin hakları ne olacak, bunların hiç biri umurunda değil. Halk goygoyculuğuna gerek yok. Halk ne yapıyorsa doğru değildir kardeşim. Sosyolojik olarak halkın yanında olmak gerekir ama ahlaki olarak halk da eleştirilir. Zalimlere destek veren halk eleştirilir.

AKP ÇÖZÜM SÜRECİNE İNANMIYOR

Siz vatan, bayrak, din ve Sünniliğe dayanan bir kimlik siyasetinden söz ettiniz. Ancak çözüm süreci nedeniyle de ciddi bir oy aldığı görülüyor AKP’nin…
Ben Erdoğan’ın barış sürecine inanmadığı kanaatindeyim. Oy getirmediğini görsün, barış sürecini falan kaldırır atar. İnanmıyor çünkü. Hükümet 2015 seçimlerini savuşturma derdinde. Ondan sonra kim öle kim kala.

Ama o ‘Bu işe kellemizi koyduk’ diyor ama…
Yalan, hepsi yalan. Mevcut iktidarın herhangi bir şeye inancı yok. Hele hele Gezi’den sonra bütün kimyası bozuldu. 17-25 Aralık’la beraber de tümüyle tarumar oldu. Geri kalan ömrünü hırsızlıkları, yolsuzlukları örtbas etmeye adamış durumda. Bir ideolojisi yok, bana göre uyduğu bir din falan da yok. Tek şey var; Kariyerizm ve konformizm. İktidarın nimetlerini kullanarak bir yerlere gelmek ve geldiği yeri korumak.

Peki dindar seçmen ‘Ben sandığa gittiğimde neyi gözeteyim’ diye size soracak olsa ne dersiniz?
Özgürlükleri daha da geliştirecek, yasakları kaldıracak, halkın yönetime daha fazla katılmasını sağlayacak her kimse hangi dilden, dinden, bölgeden, kesimden olduğuna bakmaksızın onu destekleyebilirler. Ama kendisine yakın böyle bir parti görmüyorsa, ‘Hangi partiye verirsen ver kardeşim sonuçta sistem değişmiyor’ diye düşünüyorsa herhangi bir partiye oy da vermeyebilir. Ama diyelim ‘Siyasi partiler yoluyla özgürlüklerin gelmesi, yasakların kalkması ve halkın yönetime katılmasının iç yolları tükendi. Herhangi bir siyasi partinin sistemi değiştirme gücü yok. Bu nedenle de sokağı zorlamak lazım, sokaklarda olmak lazım’ diye de düşünülebilir. Bana göre bu da bir yoldur. Ve ciddi de bir yoldur.

AKP’NİN OYLARI DÜŞSE DE BELA, YÜKSELSE DE BELA

‘AKP bu seçimden de başarıyla çıkarsa, daha baskıcı, otoriter, bu günü bile aratacak bir dönem başlar’ değerlendirmesine katılır mısınız?
Oyları artsa da azalsa da ben iktidar partisinin düşüşe geçeceği kanaatindeyim. Zirve 2011’dir. Oradan beri oylar aşağı doğru düşüyor. Oyları düştüğü zaman iç tartışma ve çöküş hızlanacaktır. Oyları arttığı zaman da bu yolsuzlukları örtmeye devam ettikçe, mevcut politikada ısrar ettikçe bunun Türkiye’deki çatışma potansiyelini, sokak hareketlerini hızlandıracağı kanaatindeyim. Yüzde 60-70’le iktidara gelse her şey süt liman mı olacak? İnsanlar, ‘Diktatörlük basbayağı geliyor. Parti yoluyla da olmuyor bu işler. Adam barajı düşürmüyor, şunu yapmıyor, bunu yapmıyor. O zaman kendi çaremize bakalım’ diye düşünecek.

Yani oyları düşse de artsa da AKP’yi zor günler bekliyor…
Evet, düşse de bela yükselse de bela. Çünkü bu iktidarın bana göre sosyolojik ömrü tamamlandı. Son 4 yıldır uzatmaları oynuyor. Ne yaparsa yapsın bunu sosyolojik imkanı bitti. Zihniyet olarak da bitti. Türkiye’nin temel sorunları var. Ben bunun 5 tane olduğunu düşünüyorum. 5 temel eşitsizlik fay hattı var. Bütün sorunlar buradan kaynaklanıyor. İktidarın  bunları çözecek zihniyet yok.

AKP’NİN SOSYOLOJİK ÖMRÜ BİTMİŞTİR!

Nedir o 5 temel sorun?
Birincisi; Bu iktidar ‘Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar eşittir’ diyemez. İkincisi; Kürtlerle, Türkler her alanda eşittir diyemez. ‘Kürt kardeşlerim’ söylemi falan hepsi hikaye, tribüne oynamadır. Üçüncüsü bunlar; Alevilerle, Sünniler eşittir diyemez. Çünkü adam Alevilerin cem evlerini ‘cümbüş evi’ olarak görüyor. ‘Asıl ibadet camide yapılan namazdır’ diyor. Dördüncüsü; ‘Kadınlar ve erkekler eşittir’ diyemez. ‘Kadınla erkeğin fıtratı eşit değil’ diyor. ‘Kadının kariyeri evdir’ diyor. Beşincisi de; ‘Zenginlik, yoksulluk olmaz, insanlar eşittir’ diyemez. Hele hele bunu hiç diyemezler. Bu zihniyetin sosyolojik ömrü tükenmiştir.

Peki size göre sosyolojik ömrü tükenen bu iktidarın alternatifi kim olacak?
Bu söylediğim 5 fay hattında her kim en ileri noktadaysa, bunları sindirmiş, pekiştirmiş, olgunlaştırmış, kendi teorik ideolojik dünyasında bir yere oturtmuşsa Türkiye’nin ihtiyacı olan hareket odur. Bunların hepsinin olduğu tek yer var o da; Gezi. Ama Gezi’nin tamamı; Oradaki yeryüzü sofraları, orada kılınan cuma namazları dahil. Oraya katılan herkes, Kürtler, ulusalcılar hepsi dahil düşündüğün zaman Türkiye’nin en ileri noktasıdır ora. Bu 5 eşitliğin sağlandığı yerdir Gezi. Kim ondan daha ileri giderse Türkiye’ye yararı olacak olan odur bence. Gezi’ye kim en iyi, en çok yaklaşırsa, Türkiye’ye en çok lazım olan da odur.

BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ GEZİ’Yİ TEMSİL EDEMEZ

Bir süredir birlik çalışmaları yürüten Birleşik Haziran Hareketi, Gezi’yi temsil ettiğini söylüyor mesela…
Bir defa onlar Gezi’yi temsil etmiyor kardeşim. Tam tersine Gezi ruhundan çok uzak görüyorum onları. Kürtlerin ve dindarların olmadığı bir Gezi olur mu? Gezi’de cuma namazı kılındı. Yeryüzü sofralarını biz yapmadık Gezi yaptı. 15 bin kişi geldi İstiklal Caddesinde oturdu. Nihayetinde Anti Kapitalist Müslümanlar 30-40 kişiydi. Kalabalık değil ama misyonu, sözü büyüktü. Kürtler, Aleviler, dindarlar olmadan Gezi olmaz. Türkiye’deki herhangi bir grup olmadan Gezi olmaz. Herkesin içinde yer aldığı, hegemonya hırslarının olmadığı, egemenliğin değil ortaklığın esas alındığı, ‘Bu memlekette birlikte yaşayacağız, LGBTİ’den dindara kadar herkese yer var bu memlekette’ denen yerdir Gezi. Şimdi sen onun bir kısmını dışlar, daha çok Kemalist, ulusalcı olanları bir yere toplar, oradan klasik sol bir hegemonya çıkarırsan bu Gezi olmaz. Gezinin artığı olur.

MEVCUT İÇİNDE EŞİTLİĞİ SAĞLAYABİLECEK PARTİ HDP

HDP’ye nasıl bakıyorsunuz?
Mevcut partiler içerisinde bahsettiğim 5 alandaki eşitliği sağlayabilecek ideolojik derinliğe ve zihinsel kapasiteye en yakın partinin HDP olduğunu düşünüyorum. İlerleme sağlayabilecek olan parti o. Böyle bir ihtimal var. Ama onun da genişlemesi lazım. Politikanın alabildiğine geniş çaplı ittifaklarla olması lazım.


ÖCALAN’IN UFKU KÜRT SORUNUNUN ÇOK ÖTESİNDE

Türkiye’de siyasetin ve doğal olarak seçimlerin de en önemli aktörlerinden biri Kürtler. Kürt hareketine bakışınız nedir?
Kürt hareketi barış süreci sebebiyle hükümete fazla angaje olmuş, hatta neredeyse hükümet tarafından rehin alınmış gibi bir görüntü veriyor. Yani hep ‘Aman sürece zarar gelmesin’ gibi bir refleks var. Yani sen koskoca, 30 yıllık bir hareketsin kardeşim. Diyarbakır’da Nevruz’da 1 milyon kişiyi toplamışsın.

Kürt hareketi yoğun biçimde yöneltilen bu eleştiriyi reddediyor. Özellikle Kobanê direnişinden beri oldukça sert bir dili var hükümete karşı…
Var da hemen geri dönülüyor. Bir şey yapılıyor ama sonra geri adım atılıyor süreç bozulacak diye. Peki ne olacak? Çözüm nedir yani? Onu da açıklamadılar. ‘Nedir bu müzakere, neler var’ burada diyorsunuz. Müzakerelerin içeriğinin sürecin selameti için konuşulmadığı söyleniyor. Ne demek yani? Ne olduğunu, ne konuşulduğunu biz bilemeyecek miyiz? Yani 10 tane madde konuşulduysa bunlar nedir kardeşim? Aman süreç zarara uğrar diye bir tutum var. Kürt hareketinin ufkunu genişletmesi lazım. Şu anda söylem rehin vaziyette bence. Çünkü bu hareketin lideri rehin. Yani bir adım ileri iki adım geri. Öcalan’ın cezaevinde yazdıklarında bir ufuk genişliği var. Ama dışarı çıkıldığında bunun giderek daraldığını görüyorum.

Biraz açabilir misiniz burayı?
Bence Öcalan’ın perspektifi Kürtleri ve Kürdistan’ı çoktan aşmış vaziyette. Hatta bana göre Türkiye’yi bile aşmış. Şurada 5 cilt kitabı var hepsini okudum. Ortadoğu’da büyük bir şey düşünüyor. Kafasında demokratik konfederalizm var. Ortadoğu’da halklar nasıl barış içinde bir arada yaşayacak. Devlete, iktidara, sınıra fazla önem vermeyen, toplumu öne çıkaran, ekolojiyi, çevreyi önemseyen, kadını olağanüstü ön plana çıkaran bir toplum projesi var kafasında. Bunu konuşmak istiyor. Kürt meselesini buna vesile yapmak istiyor. Yani çözmek istediği şey Kürt meselesi değil sadece, Kürt meselesinin de içinde olduğu Türkiye meselesi, Ortadoğu meselesi. Öcalan’ın ufkunu düşününce bana göre Kürt meselesi onun dişinin kovuğunu bile doldurmaz şu anda. Ama şu da var; Acaba bütün bunları konuşmanın yeri, zamanı orası mı? Yani bunun için başka bir şey lazım. Serbest kalması lazım.

CHP TABANI İHMAL EDİLEBİLECEK BİR TABAN DEĞİL

‘CHP’den şu haliyle hiçbir şey olmaz’ diyen de var, ‘CHP’siz olmaz’ diyen de. Siz ne diyorsunuz?
CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olarak, ideolojik olarak, ismi CHP olmasa bile Türkiye’de her zaman var olacaktır. CHP’nin ölüsü seçimlere girse yüzde 15-20 oy alır. Böyle bir kitlesi var çünkü. Önemli olan kitledir. Bu kitle cumhuriyet değerlerine, laikliğe inanan, ‘Dini istismar etmemek lazım’ diyen geniş bir kitle. CHP tabanı öyle ihmal edilecek bir taban değil. Türkiye toplumunun da esaslı bir kesimi bu taban.

Yazar hakkında

ihsaneliacikeditör

1 yorum

  • Merhaba İhsan Bey,

    Evrensel’den Erdal İmrek ile yaptığınız röportajda; “Bence Öcalan’ın perspektifi Kürtleri ve Kürdistan’ı çoktan aşmış vaziyette. Hatta bana göre Türkiye’yi bile aşmış. Şurada 5 cilt kitabı var hepsini okudum. Ortadoğu’da büyük bir şey düşünüyor. Kafasında demokratik konfederalizm var. Ortadoğu’da halklar nasıl barış içinde bir arada yaşayacak. Devlete, iktidara, sınıra fazla önem vermeyen, toplumu öne çıkaran, ekolojiyi, çevreyi önemseyen, kadını olağanüstü ön plana çıkaran bir toplum projesi var kafasında. Bunu konuşmak istiyor. Kürt meselesini buna vesile yapmak istiyor. Yani çözmek istediği şey Kürt meselesi değil sadece, Kürt meselesinin de içinde olduğu Türkiye meselesi, Ortadoğu meselesi. Öcalan’ın ufkunu düşününce bana göre Kürt meselesi onun dişinin kovuğunu bile doldurmaz şu anda. Ama şu da var; Acaba bütün bunları konuşmanın yeri, zamanı orası mı? Yani bunun için başka bir şey lazım. Serbest kalması lazım.”demişsiniz. Bunların olması için bu kadar kan dökülmesi, bu kadar ayrışma, bu kadar ötekileştirme olması mı gerkiyordu? Bahsettiğiniz “insan!!!” ne kadar değerliymiş meğerse fark edememişiz. Bu konuda bir Türk olarak beni ikna etmenizi rica ediyorum. Bu ülkede birlikte, eşit vatandaşlar olarak yaşamak istiyorsak bir ortak dil olması gerekli, ama bu dil HDP dili, İmralı mahkumu dili asla olamaz. Barış dilini kullandıklarını söylemelerine rağmen hala suçlayıcı, hala ötekileştirici dil kullanmaya devam ediyorlar. Bu kadar acıdan sonra bizlerin ikna olması için peygamberden, onun arkadaşlarından örnek verin lütfen. Saygı ve selamlar.

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular