Tevhid ve şirk çağa ne diyor?

T

Çağımız insanı “Tevhid ve şirk mücadelesi” deyince sizce bir şey anlıyor mu?

Veya “Hak ile batılın ezeli ve ebedi kavgası.” deyince…

Bu argümanlar sanki sıradan bir laf gibi söylenip geçiliyor; idraklere dokunmuyor, zihinleri yırtmıyor, yürekleri sarmıyor.

Halbuki bunlar dünyanın gelmiş geçmiş en muhteşem sözleridir.

Ne var ki 1400 sene önce söylenmiş…

Çağımız insanına sanki arkeolojik kazıdan çıkmış bir Sümer tapınak metni gibi geliyor…

Peki ne demek tevhid-şirk mücadelesi?

Ne manaya geliyor hak-batıl savaşı?

Bunlar çağımıza ne söylüyor?

Bugünkü insanlıkta karşılığı ne?

Bunları iyi bilmek lazımdır. Tüm da günümüzü anlatmaktalar.

Çağımızın idrakine seslenerek ve genelden özele doğru açarak bakın tevhid-şirk mücadelesi ne demek…

***

Önce bütün vardı.

Gökler ve yer başlangıçta bitişikti (ratk), sonra parçalandı (fetk) ve yaşayan her şey sudan varedildi (Enbiya; 21/30).

Önce birlik vardı.

İnsanlık bir zamanlar tek bir topluluktu (ümmet-i vahide). Sonra aralarındaki kin ve düşmanlık sebebiyle anlaşmazlığa düşüp parçalandı. Allah da tekrar birlik ve bütünlüğü sağlamak için “adaletin yolunu gösteren” peygamberler gönderdi (Bakara: 21/213).

Önce barış vardı.

Yeryüzünde kan döküp fesat çıkaranlar ne zaman savaş için ateş tutuştursa Allah hep onu söndürdü. (Maide; 5/64).

Önce tek bir insanlık vardı.

Sonra ayrılıp parçalandılar. İnsanlığın birliğine savaş açtılar. Kendilerini ana insanlık yolundan ayrırarak büyüklendiler. Böyleleri, Allah’ın yani insanlığın yoluna dönmedikleri sürece alçaklık damgası yemeye mahkum olacaklardır (Al-i İman; 3/112)…

***

Bunları söyler insanlığın vicdanı (Basairu li’n-Nas) olan Kur’an…

Bir tarafta birlik, bütünlük, barış, adalet, insanlık… Diğer tarafta parçalama, kan döküp fesat çıkarma, zulüm, savaş…

Bir tarafta gerçeğin ta kendisi (hak)… Diğer tarafta gerçek dışı, yalan, dolan, sahte, kof (batıl)…

Tevhid; birleme, birleştirme, bütün olma… Şirk; parçalama, ayırma, bütünlüğü bozma ve böylece parçalayıp ayırdığına sahiplenerek bütüne ortak olmaya kalkışma…

Eski zaman kitapları bir tür yabancı dil konuşur. Çağa yabancıdır. Tevhidi ve şirki iyi anlamak istiyorsanız eski itikat kitaplarından kafanızı kaldırın; hayata, tabiata dönün, yere inin, yeryüzüne… Dünyanın cehennemine, cennetine…

***

Allah’ı insandan; insanı Allah’tan ayıranlar…

Allah’ı tarihten; tarihi Allah’tan ayıranlar…

Allah’ı hayattan; hayatı Allah’tan ayıranlar…

Allah’ı tabiattan; tabiatı Allah’tan ayıranlar…

Dünyayı ahiretten; ahireti dünyadan ayıranlar…

Dini devletten; devleti dinden ayıranlar…

Ruhu bedenden; bedeni ruhtan ayıranlar…

Kur’an’ı Peygamberden; Peygamberi Kur’an’dan ayıranlar…

Devleti milleten; milleti devletten ayıranlar…

Arap’ı Acem’den; Acemi Arap’tan ayıranlar…

Türk’ü Kürtten; Kürt’ü Türk’ten ayıranlar…

Zengini yoksuldan; yoksulu zenginden ayıranlar…

Doğuyu batıdan; Batıyı doğudan ayıranlar…

Güneyi kuzeyden; kuzeyi güneyden ayıranlar…

Toprağı tohumdan; tohumu topraktan ayıranlar…

Irmağı denizden; denizi ırmaktan ayıranlar…

Kışı bahardan; baharı yazdan ayıranlar vs. vs….

Bunlar arasındaki birliği, bütünlüğü, birbirini tamamlayışını, tek bir bütünün öteki yüzleri olduğunu göremeyenler…

Bütün bu yüzlerin tek bir “Allah” kavramı içinde ifade edildiğini, bütün yüzlerin farklılıklarını koruyarak ve birbirini yok etmeden tek bir “Allah” ta ifadesini bulduğunu, bu anlamda Kur’an’ın “Allah” dediği şeyin bütün bunların ışığı (nuru), canlılığı (ruhu), kapsayıcı/kuşatıcı (muhit), birleştirici (ehad) ve bütünleştirici (samed) kudret eli (yed-i kudreti/gücü) olduğunu bilmeyenler…

Tevhidi/Samedi (Biri/Bütünü) anlayamazlar.

Tüm yelpazesi ile tarihi, bütün renkliliği ile hayatı, tüm cıvıltısı ile tabiatı, sessizce akan zamanı, yer kaplayan mekanı ve boyuna devinen görkemli evreni “Allah” ile tek bir nokta-i nazar haline getirirseniz Birin/Bütünün ne olduğunu da anlarsınız…

Çünkü bu insan zihninin ulaştığı en son noktadır.

İnsanoğlu olup biten her şeyi tek bir nokta-i nazardan ancak bu şekilde kavrayabilir.

***

“İnsan” nokta-i nazarı yoksa beyni, kalbi, gönlü, aklı, vicdanı, vahyi, ilhamı, ayağı, eli, kadını, erkeği, beyazı, siyahı, zenciyi, sarıyı, Arabı, Acemi anlayamazsınız…

“Hayat” nokta-i nazarı yoksa iyiyi, kötüyü, doğumu, ölümü, acıyı, tatlıyı, zulmü, adaleti, hüznü, vuslatı, sokağı, sarayı, varlığı, yokluğu vs. anlayamazsınız…

“Tarih” nokta-i nazarı yoksa Sümer’i, Babil’i, Asur’u, Çin’i, Hind’i, Roma’yı, Mısır’ı vs. anlayamazsınız…

“Tabiat” nokta-i nazarı yoksa dağı, ırmağı, denizi, ayı, yıldızı, güneşi, kumu, çölü, ovayı, çimeni anlayamazsınız…

“Hayvan” nokta-i nazarı yoksa arslanı, tilkiyi, ceylanı, kurdu, kuşu, karıncayı, böceği, anlayamazsınız…

“Bitki” nokta-i nazarı yoksa çiçeği, gülü, meşeyi, kavağı, çamı, söğüdü, kaktüsü anlayamazsanız…

“Renk” nokta-i nazarı yoksa siyahı, beyazı, maviyi, kırmızıyı, alı, moru, yeşili anlayamazsınız…

“Allah” nokta-i nazarı (bakış noktası/perspektifi/kavrayış ufku) yoksa da bütün bunları anlayamaz ve anlam veremezsiniz…

Kamu aleme “bir” noktadan bakabilmeniz gerekir.

İşte bu birci ve bütüncü bakışa “tevhid” diyoruz.

Bunları parça parça etmeye, yetmedi bunları birbiri ile savaştırmaya, kavga ettirmeye, böylece birliği ve bütünlüğü bozmaya da şirk…

Onun için Kur’an diyor ki: “Allah (tarih, hayat, tabiat, insanlık) birdir ve bölünmez bir bütündür!” Ve o Allah “Yerlerin ve göklerin nurudur, size şahdamarınızdan daha yakındır, her nereye dönseniz oradadır, hiçbir şey onun dengi değildir!”

***

Demek ki müşrik “bütünü” parçalayan, böylece bütüne ortak koşan oluyor.

Günümüzde müşrikler, bütünden ayrılıp modern kum tepelerinde (ahkaf) yaşayanlardır…

Günümüzde müşrikler, bütünden ayrılıp tiranlaşanlar, tağutlaşanlardır…

Günümüzde müşrikler, bütüne tepeden bakan, bütünü böcek sürüsü gibi gören, asude kulelerinden aşağıya sigara külü çırpanlardır…

Günümüzde müşrikler, bütüne karşı böl, parçala, yönet politikası izleyenlerdir…

Bunlar kendi içlerinde bir ve bütün olmaya çalışırlar fakat insanlık kaygısı güttüklerinden değil; dünyanın geri kalanını daha fazla parçalamak, bölmek ve sömürmek için. Nihai olarak “insanlığın birliği” fikrinden uzaktırlar. Kendilerini insanlık bütününden özenle ayrı ve üstte tutarlar. Kendi beyaz nüfusları dışındakileri telef edilmesinde bir sakınca olmayan sürüler olarak görürler. Onun için hayvan avlar gibi Afrika’da insan avına çıkarlar. Yakaladıklarını sürüler halinde gemilere doldurup ülkelerine köle yapmaya, yük taşıtmaya, tuvalet temizletmeye, yol süpürmeye, asude gölgeliklerinde ırgatlık yapmaya ve savaş çıktığında da cephelere sürmeye götürürler…

Tanıyın bunları, çağımızın müşrikleri bunlardır.

Günümüzde müşrikler, Türk’ü Kürt’ten, Alevi’yi Sünni’den ayırmak ve birbirine kırdırmak isteyenlerdir…

Bunlar, bu görkemli coğrafyanın ne kadar rengi varsa hepsini birbirine düşman etmek isterler. İşleri güçleri fitne ve fesat saçmaktır. Yaralarımızı kaşır, ihtilaflarımızı körüklerler. İran’a gider Şii, Türkiye’ye gelir Sünni olurlar. Doğuya gider Kürt, Batıya gelir Türk olurlar. İran’a saldırdırken Saddamcı, Arapları fişteklerken Saddam düşmanı olurlar.

Tanıyın bunları, çağımızın müşrikleri bunlardır.

***

Günümüzde muvahhidler ise, birleştirmek, yanyana getirmek, yekvucut yapmak isteyenlerdir… Kalpleri ortak bir “sinede” birlikte atanlardır…

Çağımızda muvahhidler, yeryüzünde “adalete dayalı dünya düzeni” kurmak isteyenlerdir…

Çağımızda muvahhidler, halkları parça parça sınıflara ayırarak erkeklerini boğazlayıp, kadınlarını hayasızlığa zorlayan modern Firavunları, yaşadıkları asude tepelerinden alaşağı edip ezilenleri yeryüzünün önderleri yapmak isteyenlerdir…

Evet, bu bir tevhid-şirk mücadelesidir!

Birleştirmek isteyenlerle, parçalamak isteyenlerin mücadelesi…

Bütünün haysiyetini ve onurunu savunanlarla, bütünü bölmek, parçalamak, zayıf düşürmek, korkutmak, aciz bırakmak ve böylece Tanrı gibi olarak yıkılmayacak bir hükümranlığın (melekeyn) yolunu açmak isteyenlerin mücadelesi…

Uçsuz bucaksız kum yığınları ile kum tepelerinin mücadelesi…

Halklarla halk düşmanlarının mücadelesi…

Onun için “Lailaheillalah”, insanlığın birliğine inanan ve bütünlüğünü savunanların, tepeleşmelere itiraz edenlerin, uçsuz bucaksız insan yığınlarının ezeli ve ebedi tevhid şiarı, insanlık parolasıdır…

Kim, nerede ve ne zaman tepeleşmeye kalkarsa karşısında ezelde bu bayrağı bulmuş, ebette de bulmaya devam edecektir!

Aynen öyle.

3 yorum

  • selamün aleyküm<br><br>tevhidin bir anlamı bütünlük ise diğer geniş anlamı çoklugun<br><br>ardindaki birlik demektir.bu da varlıgın kaynagını ve<br><br>eşitligini saglayan müthiş bir sosyal ve siyasal tavırdır.<br><br>ama siz bu çoklugu tek millet,tek devlet ve tek din anlayışıyl<br><br>a karıştırırsanız bu totaliter ve otoriter monoist faşist<br><br>bir ideolojiye dönüşür.varlık kaynagında tek

  • ayrıca ümit aktaşın islama en yakın yaşam biçimi anarşizmdir.<br><br>degerlendirmesi iyi bir kaynaktır.anarşizm hükümetlerin,<br><br>orduların ve her çeşit saltanatın-iktidarın- olmadan yani devletin<br><br>tahakkümcü güçleri olmadan toplumun kendi kendini yönetmesidi<br><br>r.özyonetim demektir.ozyonetime en yakın inançlı yaşam<br><br>biçimi de islamdır.bakınız hz.hüseyin şehadetleri,<br><br>

  • Sitenizi yeni gördüm çok güzel görüşleriniz var, yararlandım. özellikle islamın sosyal kapsamı hakkındaki görüşlerinize çoğu yönden katılıyorum. Ancak ayetlerde zorlama ve kapsam dışı tefsirlere girdiğiniz yerler var. <br>Örneğin bu yazıdaki; Onun için Kur’an diyor ki: “Allah (tarih, hayat, tabiat, insanlık) birdir ve bölünmez bir bütündür!” bu vahdet-i vücutçu bir yaklaşım. Bu durumda açıkça

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular