SÖYLEŞİ (TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK)

S

“Kapitalizmin Karşısında Kim Varsa Onlarla Birlikte Olmak Gerekir”
“Cennet bu dünyada kurulacak”


Halit Elçi /Toplumsal Özgürlük/Ekim 2011

T.Ö: Siz çok net ifadelerle İslamiyet’i yoksulların açısından yorumluyorsunuz ve bunun asıl İslam olduğunu söylüyorsunuz. Yükselen İslami renkli burjuvaziyi, AKP’nin uygulamalarını “Abdestli kapitalizm” diyerek eleştiriyorsunuz. Bu görüşlere nasıl ulaştınız?

İ.E: İsmet Özel bir şiirinde şöyle diyor: “Her şey biz yaşarken oldu.” Benim 1995’te yayımlanmış olan ilk kitaplarımdan üçüncüsünün ismi Devrimci İslam. Fakat o dönemdeki devrimci İslam vurgusu daha çok siyasal içerikliydi. Yani İslam devleti nasıl kurulur? Parlamenter yolla mı, devrimci halk mücadelesiyle mi diye tartışmalar olurdu. Siyasal anlamda kendimizi Devrimci Müslümanlar olarak görürdük. Hâlihazırdaki iktidar mensuplarıyla daha o zamanlar bir yöntem tartışması içinde olmuştuk. Gün oldu devran döndü, o siyasal hareketin içerisinden bir parti çıktı, parti iktidara geldi. Bu olup bitenlere bakarak kendi kendime bir teşhis koydum: Bunlar kapitalizme abdest aldırıyorlar.  Biz İslam devleti, sınırsız ve sınıfsız bir İslam toplumu derken bunları kastetmedik. Başka bir şey çıktı ortaya. Bugün geldiğimiz noktada iktidardaki mevcut AKP zihniyetiyle şahsen ben zihnen ve fikren tamamen kopmuş vaziyetteyim. Arada neredeyse bir din ayrılığı kadar derin bir ayrılık var. Bu mülkiyet meselesi, servet meselesi, Kuran’daki tabirlerle infak (gelirin ihtiyaçtan fazlasının dağıtılması), zekat… bunların yeniden yorumlanması noktasında aramızda köklü bir ayrılık oluştu. Bu bir anlamda, İslam tarihinde geriye doğru gidecek olursak, Muaviye ve Ebu Zer arasındaki ayrılık gibi bir şey. Biz Ebu Zer’in durduğu yerde duruyoruz, onlar da Muaviye’nin durduğu yerde duruyor.
T.Ö: Türkiye’de Sol ile İslamcıların geçmişine ilişkin kötü anılar var: Komünizmle Mücadele Dernekleri, Kanlı Pazar
Benim bir düşüncem var. Buraya gelen gençlerden bazılarına Kapitalizmle Mücadele Dernekleri kurmalarını tavsiye ediyorum. Şu işi tersine çevirelim. Gecikmiş bir cevap olsun. Çünkü o Komünizmle Mücadele Dernekleri meselesi 60’lı yıllarda bir NATO projesi olarak başladı. Türkiye’deki Müslümanları antikomünistleştirip Sovyetlere karşı, “komünizm tehlikesi”ne karşı bilinçlendirme amacıyla kurulmuş ama beklenenden çok daha fazla etki uyandırmış ve sadece o zamanki Müslüman nesile değil, sonraki kuşaklara da derin etki bırakmış. Şu an öyle bir noktaya gelmiş bulunuyoruz ki ortalama bir sağcı muhafazakar Müslüman, önce antikomünist, ondan sonra Müslüman. Burada kablolar yanlış bağlanmış durumda. Öbür taraftan sosyalist hareketlerin de dini düşman olarak görmesini, sosyalist olmanın dinsiz ve Allahsız olmak gibi algılanmasını da trajikomik bir durum olarak görüyorum. Bunu düzeltmek lazım. Solcular Amerikan 6. Filosuna saldırıyor, bunlar da 6. Filoya saldıranlara saldırıyor. Bu trajikomiktir, rezalettir. Bir iç hesaplaşma yaparak Türkiye Müslümanlarının bu çizgiden kopması gerekiyor, zihnen kopması gerekiyor. Ray değiştirmesi gerekiyor yani.
T.Ö: Yani Müslümanların sosyalistlerle aynı cephede yer alması gerektiğini söylüyorsunuz.
İ.E: İslamiyet sosyal bir dindir. Kuran-ı Kerim baştan sona ezilenleri, yoksulları, miskinleri, kimsesizler korumayı, öksüzü kayırmayı öğütler. Peygamberin hayatı ortadadır. Mülksüz ölmüştür. Mal biriktirmeye karşı hassas bir tavrı vardır. Kuran-ı Kerim’de “kenz” yapmak, yani şahsi mal biriktirmek haramdır. Kuran’daki bütün bu sosyal içerikli ayetlere baktığınızda, tabii olarak buradan bir kapitalizmin çıkması mümkün değildir. Doğal olan, çağımızda İslam’ın sosyalist dünyanın durduğu tarafta durmasıdır. Kendisine sosyalist, komünist veya Marksist demeyebilir, kendisini bu sıfatlarla anmayabilir; ki anmaması da gerekir, o zaman orijinalitesi kaybolur. Kendine ne diyorsa o haliyle, duruş itibariyle, dünya kapitalizminin karşısında kim varsa onlarla birlikte olması gerekir. Malum dünyada tanrısı servet ve para olan, tapusu da mülkiyet olan bir uygarlık var. Buna karşı bir söz söylenmesi, bir mücadele verilmesi lazım. Bu mücadelenin kesinlikle antiemperyalist ve özellikle de antikapitalist olması gerekiyor. Antikapitalist olursanız paraya, servete ve mülkiyete dokunursunuz. Bunun dışında her şeyin tartışılmasına izin verirler ama bankalar, servet düzeni, para düzeni ve mülk anlayışı asla tartışılamaz; bunları tabu olarak görürler.  
T.Ö: Müslümanlar ve Marksistler arasındaki “inanç” sorunu ortak davranışın önünde bir engel oluşturur mu?
İ.E: Marksistlerin, yeniden Ortadoğu’daki, Mezopotamya’daki din dilinin ne anlam ifade ettiğini anlaması gerekiyor. Bu dil, yeryüzündeki zayıfların, mahrumların ve ezilenlerin dinsel dilidir. Adam eziliyorum, açım diye bağırmıyor da, “Allahuekber” diye bağırıyor. Bunu Marksistlerin anlaması gerekiyor. Bu dile yabancılar, bunu anlamıyorlar. Dinin sadece afyon yüzünü görüyorlar. Ama dinin bir de vicdan yüzü var; asıl yüzü de odur zaten. Bunu gördükleri zaman sorun kalmayacaktır. Bana göre buna inanmakta da beis yoktur. Benim sosyalistlere teklifim şu: Olduğun yerde dur, kalbini, gönlünü Allah’a aç, Kuran’a aç ve oradaki sosyal adalet ilkelerini gör. Senin söylediğinin aynısını söylediğini göreceksin. Eğer İslam’ı bu yüzüyle tanırlarsa, o zaman inanma problemi de kalmaz. İnanmak şudur: Kuran’ın sosyal adalet ilkelerine ve mülkün Allah’a ait olduğu gerçeğine inanmak. Buna inandığın zaman Kuran’a inanmış oluyorsun. Ama onlar şöyle düşünüyorlar: Allah’ın zatına inanmak, ahiret gününe inanmak, cennet ve cehenneme inanmak. Onlar işin itikat tarafıdır, işin metafiziğidir, onu öbür tarafa bırakmak lazım. Allah’a zat olarak inancı olmayan, ahirete, cennete ve cehenneme inanmayan ve fakat Kuran’da anlatılan sosyal adalet, ezilenden yoksuldan yana olma, mülkün Allah’a yani kamuya, tüm topluma ait olmasına inanan (bak bu da “inanan”) bir ateistle her yere giderim ben. Yani arkamı döndüğümde bana kazık atmayacaksa, dürüstse, ben onunla emperyalizme ve kapitalizme karşı savaşırım, vuruşurum, onunla her yere giderim. Neymiş, Allah’a inanmıyormuş. İnanıyor işte, sosyal adalete, mülkün Allah’a/kamuya ait olduğuna inanıyor. Metafiziğinin seninkinin tıpkısının aynısı olması gerekmiyor. İnançlar ve ritüeller üzerinden sorgulama ve yargılama yapamayız. Davranışlar üzerinde anlaşacağız.
T.Ö: Bir tarafta mevcut sistemle yani kapitalizmle bütünleşmiş ve onu meşrulaştıran, onu güçlendiren bir İslam anlayışı var. Sanki tek İslam buymuş gibi görünüyor. Ama siz ve bazı İslami düşünürler, başka bir İslam’dan bahsediyorsunuz. Aslında İslam içinde iki din mi sözkonusu bugün?
İ.E: Bu iki yorum mudur, iki din midir? Bana göre iki dindir. Çünkü ben öncekilerle karşılaştırıyorum, onlardan farklı değil. Ebu Cehil’in din anlayışı ile Muaviye’nin din anlayışı arasında pek fark yok. Aynı şeyi söylüyorlar. İnançları ve ritüelleri benziyor. İnanıyorlar ve salât ediyorlar. Gusul abdesti alıyorlar, tavaf ediyorlar. Yani inançları ve ritüelleri bizden farklı değil ki. Ama “Ben” diyor “bu yanımdaki köle Bilal ile eşit mi olacağım?” “Bunları niye azletmemizi istiyorsun? Böyle giderse çalıştıracak köle bulamayacağız. Ben bunlarla aynı sofraya oturmam” diyor. Eşitliğe yanaşmıyorlar. Toplumsal eşitliğe yanaşmıyorlar ve kurdukları hegemonyanın ellerinden kayıp gideceğini görüyorlar. Onun için Hz Peygamber’e çok büyük tepki gösteriyorlar ve bu uğurda savaşmayı bile göze alıyorlar.
T.Ö: Siz İslam’ın amacının eşitliğe, ortak mülkiyete dayanan bir düzen kurmak olduğunu söylüyorsunuz, değil mi?
İ.E: Aslında infak, zekat, zenginin yoksula vermesi bana göre geçici hükümlerdir. Bunlar eşitlik sağlanınca kalkacaktır. Kıyamete kadar hep birileri zengin birileri yoksul olacak ve hep birileri diğerlerine boyuna verecek! Böyle olmaz. Yoksullar ömür boyu zenginlerin inayetiyle yaşayamaz. Bunun bir gün kalkması lazım. Yerine ne olacak? Herkes ürettiğini değiş-tokuş edecek. Günlük kazancın ihtiyaçtan fazlasını bölüşülecek. Temel ve zaruri ihtiyaçlardan fazla insanların üzerinde mülkiyet bulunmayacak. Nihai amaç budur.
T.Ö: Bu da temel kopuş noktalarından bir tanesi. Ciddi, köklü bir farklılık. Çünkü geleneksel İslam anlayışında yoksullara “Bu dünyada yoksulluğa boyun eğin, Allah’a inancınızı koruyun, öbür dünyada ödüllendirileceksiniz. Dünya bir imtihan yeridir” denir.
İ.E: Bu tam da müşriklerin anlayışıdır. Yasin suresinde şöyle denir: “İsteseydi Allah’ın doyuracağı kişileri biz mi doyuracağız?” Yani Hz. Peygamber diyor ki, yoksullara elinizdekini verin, paylaşın. Onlar diyor ki, “Niye verelim, isteseydi Allah onları doyururdu, doyurmadığına göre demek ki vermiyor, demek ki istemiyor. Kimisinin tok kimisinin aç olması, kimisinin zengin kimisinin yoksul olması Allah’ın takdir ettiği bir düzendir. Beni zenginlikle, onu yoksullukla imtihan ediyor.” Halbuki böyle bir şey yok. Allah’ın takdir ettiği, Fussilet Suresinin 10. ayetine göre, eşitliktir. “Allah eşitliği takdir etti” diyor. Yeryüzündeki rızık kaynaklarının eşitçe bölüşülmesini irade buyurdu. Yeryüzünde aç, çıplak, susuz ve güneşin sıcağında yanan kimse kalmasın istiyor, Taha Suresinin 118. Ayetine göre. Yani Allah yeryüzünde aç görmek istemiyor, kullarım aç olamaz, diyor. Buna kim neden oluyorsa suçludur. Susuz kalamaz, yani maddi ve manevi temel ve zaruri ihtiyaçların susuzluğunu çekemez. Çıplak olamaz, yani giyeceği ve barınacağı bir yer olmalıdır. Güvenlik korkuları içinde yaşamamalıdır. Buna cennet diyor, işte sizin için cennet diyor. Dolayısıyla Kuran’ın cennet dediği aslında henüz insan eli değmemiş doğal dünyadır. Biz insanlar burayı cehennemi çevirdik. Ahiretteki cennet ise dünyayı tekrar doğal haline çevirmek isteyenler için vaadedilmiş ödüldür, işin itikad tarafıdır. Ben ona da inanırım, sonsuz umuttur bu.
T.Ö: Sol ve İslamiyet arasındaki önemli gerilim noktalarından birisi de kadın konusuna yaklaşım. Genelde kadın ikinci sınıf cins olarak görülüyor. Erdoğan da “eşitlik olmaz, kadın fıtratı gereği farklıdır” diyor. Kadının eşitlik ve özgürlüğü konusunda siz ne düşünüyorsunuz?
İ.E: İslam en temelde kadın ve erkeğin eşitliğini savunur. Ancak İslam’ın indiği Mekke ve Medine ortamında bu eşitlik yoktu. Durum kadınların aleyhine feci şekilde bozulmuştu. Alınıp satılıyorlardı, köle yerine konuyorlardı, mirastan pay alamıyorlardı. Kuran’daki kadın-erkek ilişkilerini düzenleyen ayetlere baktığımızda bunların hemen hemen tamamı kadınların lehine, erkeklerin aleyhinedir. Kadın olduğu için değil sadece, o gün toplumda ezilen o olduğu için, onun yanında yer almıştır. Ve her yeni gelen ayetle ona bir hak verilmiştir. Toplum eşitliğe doğru ilerletilmeye çalışılmıştır. Kuran’ın teorik içeriğinde bence bu var. Ama sosyal pratik bu teorik içeriğe ne kadar yaklaşmıştır, ne kadar hayata geçirebilmiştir, orası tartışılabilir. Fakat benim Kuran’ın kadın ve erkek arasında eşitlik öngördüğü konusunda en ufak bir şüphem yok. Çünkü yaratılışta eşitlik vardır, hesapta eşitlik vardır. Erkeklerin muhatap olup da kadınların muaf tutulacağı -sırf onlar kadın olduğu için- hesap sorulmayacağı hiçbir konu yoktur. Hesapta eşitlik varsa, yaratılışta eşitlik varsa yaşamda da eşitlik olmak zorundadır.

Söyleşi: Halit Elçi (Toplumsal Özgürlük)

16 yorum

  • değerli hocam size bir şey sormak istiyordum bu yazar turan dursun un yazıları hakkında ne düşünüyorsun

  • . Yerine ne olacak? Herkes ürettiğini değiş-tokuş edecek. Günlük kazancın ihtiyaçtan fazlasını bölüşülecek. Temel ve zaruri ihtiyaçlardan fazla insanların üzerinde mülkiyet bulunmayacak. Nihai amaç budur.<br /><br />Yukaridaki cumleler, yazara ait. Peki de bu ihtiyactan fazlasini kim belirleyecek. Neye gore belirleyecek. En onemlisi kim alip ta dagitacak. Kisi kendisi dagitmiyor. Bugunki durum

  • bu inanç ve yürek işidir.hz.muhammed yola çıkarıldığında aynen senin dediklerine benzer şeyleri müşriklerde demişlerdir.o vazgeçtimiveya vazgeçirildi mi.üstad,peygamberin bıraktığı yerden tekrar başlanmalı diyor.sağlıcakla kalın,selam ve dua ile<br />ahmet uysal bursa

  • İnsan fıtratına yani yaratılışa aykırı yaklaşımlar. İnsanlar çalışacak elde ettiğinden ihtiyacı kadar alacak geri kalan paylaşılacak. Bu insanların çalışma ve üretme isteklerini güdülerini yok eder. İnsan mülk edinmek için çalışır, üretir ve tasarruf eder. Eğer Allah&#39;ın insana verdiği bu mülkiyet hakkını ortadan kaldırırsanız insanlığı durağanlaştırırsınız ve gelişmenin önünde set olursunuz.<

  • Adsız dediki kardeşim, bu sitede yayınlanan İhsan Elşaçık&#39;ın yazılarından önce altındaki yorumları okuyurum, kitaplarınıda üçer beşer alıp okuyorum halen, ve aklıma, fazlamı etkileniyorum, okuduklarımdan diye geliyor, sonra farkettimki, etkilenmekten çok kurgulayamadığım düzenleyemediğim düşünce ve duygularıma paralel olan, görüşler,yazılar, senin dediğin gibi diyelim hayaller, bunlar.<br />

  • Peygambere musriklerde boyle demisti diyorsunuz, ornek verebilir misiniz. Inan isi baska, hayal isi baska. Inanc isi, peygamberimizin kendisinin ve ashabinin kendi imanlari geregi infaklarina yol acmisti. Hz Omer yarisini verdi. Hz Ebu Bekir hepsini. Hayal ise, utopya olarak -Aallah korusun- hayata gecince, ya hitler benzeri bir rejim ya da stalin benzeri bir rejim ortaya cikiyor. Madem esitlik

  • Serdarun bu kafayla bir bakkal bile yonetemezsin. Kusura bakma. Hakaret icin demiyorum. soylediklerin hayal bile olabilecek kadar ciddi degiller.

  • Bati, kliseye baskaldirdiginda, dini yikip cenneti bu dunyada kuracagiz demisti. Insan merkezli bilgi de bu sekilde baslamisti. Yani modernizmiz yani sirkin yani bagy nin basladigi yerden baslamak yazarin savurulmasina ve geldigi noktaya guzel ornek olmus.

  • yazarın savruluşu.. rabbimiz neden sosyal hayatı düzenleyen, adaaleti tesis ettirecek, eşitliği savunan bu kadar yığınla emir veriyor kuranda? kuran yaşama geçirilecek bi pratiktir..iyiyi doğruyu güzeli bu yüzden emreder,dünyayı daha yaşanılır , daha güzel daha adil bir yer kılmak içindir kuranın kuralları.. savruluş bunun neresinde? ihsan hocanın sözlerinde kurana aykırı bi yer bulamadım.. son

  • Adsız kardeşim dediğin doğru ben bir bakkalı bile yönetemem, bu kafamla, çok battım, hepsinin bana ders niteliğinde olduğunu düşündüm düşünüyorum, ve bu düşünüş ve duygu tarzımla, bin tane bakkal açsam batıracağımda biliyorum, çünkü, hayatımın iniş çıkışlarının bir amacı olduğunu, bir öğrenim süreci olduğunun farkındayım, ve bunu unutmamak için elimden glni yapıyorum. Elimden geleni yapıyorum,

  • İhsan hoca bize geri plana itilmiş Islamın, İsyanın çığlığını yeniden duyurmaya çalışıyor. Evet, mülkiyete sahip olan onu sınırsızca artıkmak istedinde, bunu sınırı yok. Kapitalizmiz sınırı dünyanın bütün ekonomisinin tek bir şirketin hakimiyetine girmesi. Kaçınılmaz biçimde, rekabet bunu getirecektir. 300-500 sene sonra açık biçimde bu düzen sürdüğü sürece mülk tek bir kişinin tüzel veya gerçek

  • Hocam, burada 99 koyun 1 koyun meselesi Aristo&#39;nun erdem tarifine benzer biçimde cimrilik-cömertlik-savurganlık arasındaki ortayı tutturamamanın bir elestirisi olamaz mı? Gunumuz mülkiyet sisteminde paylar sozleşmelerle belirleniyor. Sozlesmenin taraflarından guclu olan cimrilik yapmak yerine comertlik yapsa sorun cozulmez mi? Niye, illa ki özel mülkiyet sorun olsun? Aslında, mülkiyete

  • İhsan hocayı okuyunca merak ettim Peygamberin Hayatını da okuyorum. Ve gördüm ki İslam Bir DEVRİM&#39;di. İhsan hoca bunu hatırlamamızı istiyor gibime geliyor. <br />Bakkalı bile yönetemiyecek kardeşime gelince. Kul hakkı yemediğin için batıyorsa bırak batsın. Derdimiz de bu değil mi zaten. <br />H.B.

  • Seyit Gazi kardesim, Kurana aykiri bir yer goremedim demissin ama ayni anda tum kurani aklinda mi tutuyorsun? Oncelikli olarak, Kur ani Kermdeki fitrat ayetine temelde savas acmis bir mantik var bu yazida. Teknolojinin zihni esir aldigi mukemmel bir ornek. Tum fasist zihinler aslinda, teknolojinin turevleriydi. Hepsi de fitratla kavga icerisindeydiler. Serdarun Kardesim, gercekten yasanmis bir

  • &quot;Allah’a zat olarak inancı olmayan, ahirete, cennete ve cehenneme inanmayan<br /> ve fakat<br /> Kuran’da anlatılan <br />1)sosyal adalet, <br />2)ezilenden yoksuldan yana olma, <br />3)mülkün Allah’a yani kamuya, tüm topluma ait olmasına inanan (bak bu da “inanan”) bir ateistle her yere giderim ben. <br />Yani <br />1)arkamı döndüğümde bana kazık atmayacaksa, <br />2)dürüstse, <br />ben

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular