Kur’an’ın, mal düşkünlerine “aşağılık maymun”… Yemede kırmızı çizgisi olmayan her türden yiyici takımına “domuz”… Kral/zengin uşağı din adamına “dilini sarkıtarak soluyan köpek”… dediğini ve şiddetli eleştiriler yönelttiğini gördünüz. (bkz. ‘Allah ile aldatanın önde gideni’ ve ‘Aşağılık maymunlar olun’ başlıklı makaleler).
Şimdi de “Kitap yüklü eşekler” diye kime diyor onu göreceğiz.
Bazılarınız “Bu nasıl Allah ki kullarına ‘aşağılık maymun’, ‘domuz’, ‘dilini sarkıtarak soluyan köpek’ veya ‘kitap yüklü eşek’ diye kızıyor, itham ediyor, bu nasıl kutsal kitap?” diyebilir.
Oysa bunlar Kur’an’ın “öfke (gazap) ibresinin” yükseldiği yerlerdir. Buradan neye çok kızdığını anlıyoruz. Bunlar “tefsir mantığı” açısından önemli göstergeler olup şahsen çok önem verdiğim bir “satır aralarını çözme” yöntemidir.
Böylesi öfke ibresinin yükseldiği yerleri iyi inceleyin, hep aynı konu etrafında döndüğünü göreceksiniz…
Bunlardan birisi de “Kitap yüklü eşekler” benzetmesidir.
***
Kur’an’da “eşek” benzetmesi iki yerde geçiyor.
Nuzül sırasına göre gidelim.
İlki “ilk mesajlar” da…
Malum, Kur’an’ın nuzül sırasına göre ilk 37 suresine “ilk mesajlar” diyoruz ki Mekke döneminin üç yıl süren (Ş’ib-i Ebi Talip) amborgosu öncesi yaklaşık ilk altı yılını kapsayan dönem oluyor. Bu dönemin ana karakteri; 37. sureye (Necm) kadar putların isminin hiç anılmaması ve zengin kodamanlardan oluşan 9’lu çeteye (tis’a raht) şiddetli saldırılarla “Lehu’l-mülk” (Mülk Allah’ındır) temasının yoğun bir şekilde işlenmesidir.
İşte “eşek” benzetmesi ilk olarak bunlardan 4. sure olan Müddessir suresinde geçiyor.
Önce sureyi kısaca özetleyelim…
İlk ayetinde peygamberliğinin ilk yıllarında bir ara sessizliğe bürünen Hz. Peygamber’in bu hali “yalnızlığa bürünen” (müddesir) kelimesiyle ifade edildiği için bu adı almış. Sure, Hz. Peygamber’i, açıkça tarihin meydanına atılarak kendini elçi olarak tanıtmasını ve uyanış hareketini başlatmasını ister ve “Kalk ve uyar”, “Rabbini tekbir et (Allahukber’i haykır) diyerek fiili eylem çağrısında bulunur. Mekkeli zengin eleştirisinin en sert yer aldığı surelerdendir. Bu sure ile birlikte Hz. Peygamber dünyayı sarsan o büyük hareketi için meydanlara çıkmıştır. Bu nedenle olsa gerek surenin özellikle ilk ayetlerinin Mekke sokaklarını inleten sarsıcı meydan okumayı yansıttığını görüyoruz.
Surede ele alınan karakter isim verilmeksizin 9’lu çeteden “el-Vahid” (Mekke’nin tek/en büyük zengini) diye bilinen Velid bin Muğire el-Vahid’dir. (Alak ve Mâun surelerinde Ebu Cehil, Leheb suresinde Ebû Leheb gibi ilk 37 sure boyunca bu 9’lu çete tek tek deşifre edilir).
Surenin ilk bölümünde (1-10) Hz. Peygamber’e “Servet (çoğaltma) ve menn (para/servet) beklentisi içinde olma” denilir. (‘En kral’ çevirilerde ‘İyiliği başa kakma’ diye çevrilen.) [Müddesir; 6]
İkinci bölümünde (11-15) Velid bin Muğire el-Vahid deşifre edilir: “Tek başına (el- Vahid) yarattığım o adamı bana bırak. Uzayıp giden mal verdiğim, gözünün önünde oğullarıyla nimetimi döşedikçe döşediğim o adamı… Hala gözü doymuyor; verdiğimden daha fazlasını istiyor.”
Üçüncü bölümünde (16-30) kâr-zarar hesabı yapıp duran bu tüccar karakterin “tanıyın bunları” dercesine ciğeri okunur: “Düşündü, ölçtü, kahrolsun nasıl da ölçtü. Canı çıksın nasılda ölçtü. Çevresine bakındı, kaşlarını çattı, surat astı. Sonra sırtını döndü ve küstahça böbürlendi…”
Dördüncü bölümünde (31) konuyu hırsızca/arsızca yığdıkları servetlerinden saptırıp metafiziğe postalamak için dalga geçip dillerine doladıkları “ateşin muhafızları”, “19 melek, “Allah ne demek istedi?” gibi topu taca atma mazeretleri tek bir ayetle cevaplandırılır…
Dördüncü bölümde (32-48) cehennem tehdidi gelir. Onların hesap günü “Sizi ateşe sokan nedir?” diye sorulduğunda “Biz (gerçek anlamda) salât edenlerden değildik ve/yani yoksulu doyurmazdık” diyecekleri anlatılır ve “Şefaat’in faydası yok” denir. Buradaki şefaat “Servetiniz sizi kurtaramayacak” anlamındadır.
Şu ayette geçtiği gibi: “Bir kimse kazançları (malı/serveti) yüzünden azabın pençesine düşmeye görsün, o zaman Allah’ın huzurunda O’ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi bulunur. Kendini kurtarma karşılığı her türlü fidyeyi denkleştirse dahi (dünyaları verse bile) kabul edilmez. Çünkü onlar artık azabın pençesine düşmüşlerdir.” (En’am; 6/70).
Böylece surenin son bölümüne (49-56) gelinir.
İşte burada sure “eşek” benzetmesi yaparak biter: “Onlara ne oluyor ki bütün hatırlatmalardan yüz çeviriyorlar? Sanki ‘aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri’ gibiler. Her biri kendisine özel nama yazılı davetiye (sahife) istiyor. Hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar. Hayır! Bu bir hatırlatmadır!”
Daha önce “gözleriyle seni devirecek gibi bakarlar” (Kalem; 48-52) dendiği gibi, burada da hatırlatmayı (zikr) her duyduklarında “aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri” benzetmesi yapılıyor.
Allah’a ve ahirete inanan (fakat korkmayan), salât eden, tavaf yapan, hacılara su dağıtan, Kabe’nin örtüsünü değiştiren ve fakat “uzayıp giden mallar”, “gözünün önünde oğullar” ve “döşendikçe döşenmiş nimetler” sahibi olduğu halde “Hala gözü doymayan; daha da fazlasını isteyen” birisi hangi hatırlatma (zikr) sebebiyle aslandan kaçan ürkmüş eşek gibi olur? Hangi hatırlatmayı her duyduğunda sanki gözleriyle devirecekmiş gibi bakar?
Düşünün…
Rivayete göre Mekkeli “kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri” şöyle derdi: “Her birimize gökten, başlığında ‘Alemlerin Rabbi’nden falan oğlu filana’ hitabı bulunan ve içinde Muhammed’in söylediklerine uymamız gerektiğini emreden bir mektup/sahife/kitap gelmedikçe inanmayız.” (Razi, İbn Kesir Kurtubi). “Her biri kendisine özel nama yazılı davetiye istiyor” ifadesi bu iddiaya cevaptır.
Açıktır ki, bu, mal ve oğullar (servet, çevre, nüfuz) sahibi kişinin narsist (kendine hayran) kişiliğini yansıtır. Allah’tan kendine özel davetiye istiyor! Sıradan bir muhatap olmak istemiyor! Sanki Allah’tan kendisine nama yazılı özel hatırlatma (zikr) gelse “aslandan kaçan ürkmüş yaban eşeği” gibi olmayacak?
Ne kadar da tanıdık (tuzu kuru) bahaneler, değil mi?
***
Kur’an’da “eşek” benzetmesinin yapıldığı ikinci yer ise Cuma suresidir.
Medine’ye gelindiği için ortam değişmiştir. Fakat “öfkenin” yöneldiği karakter ve tiplemeler hayret edilecek şekilde aynıdır.
Yine sureyi özetleyerek gidelim…
Cuma suresi iki bölümden oluşur. Yahudilerden bahseden birinci bölüm (1-8) ve Müslümanlardan bahseden ikinci bölüm (9-11).
Birinci bölüm mülkün sahibi (el-Melik) vurgusuyla başlar. O’nun halkın içinden çıkan (ummî) elçi seçtiği, onun insanları arınmaya (tezkiye) çağırdığı, Kitab’ı ve Hikmeti öğrettiği söylenir. Halbuki daha önce açık bir sapkınlık içinde oldukları ve elçinin onlardan başkalarını da arınmaya, Kitabı ve Hikmeti öğretmeye geldiği haber verilir. Halbuki daha önce Tevrat’ı yüklenenler, yüklendikleri şeyi taşıyamamışlar ve insanlar arasında tabakalaşma ve sınıflaşma yaratarak kendilerini halktan ayırmışlar (min dûni’n-Nâs) ve “Allah’ın velileri” olduklarını iddia etmişlerdir (bkz. Cuma; 1-8).
Kutsal bilgiye sadece kendilerinin sahip olduğu vehmiyle Kitap üzerinde tekel oluşturan bu zümre kendi dışında kalanlara da “ummi” demektedir. Onun için özellikle bölümün girişinde “halkın içinden çıkan elçi” (ummi resul) vurgusu yapılmakta.
Görülüyor ki Mekke’de “Bize üzerinde ismimiz yazılı özel sahife gelmeli” diyen zümre, Medine’de “Biz halktan ayrıca/üstünde (dûne’n-nâs) Allah’ın velileriyiz” imtiyazına dönüşmüştür.
Kabe’nin sorumluluğunu taşıyamayanlar nasıl kendilerini halktan ayırarak imtiyazlı sınıf yaratmışlarsa, halkın geri kalanı ile eşit hale gelmek istemiyorlarsa ve bunu hatırlatanı duyunca “aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri” gibi oluyorlarsa, Tevrat’ın sorumluğunu taşıyamayanlar da aynı şeyi yapmakta ve “kitap yüklü eşekler” gibi olmaktadırlar.
“Eşek” benzetmesinin her ikisinde de gerekçe aynı: “Ayrıcalık kibri…”
Mekke’dekiler hacılara su dağıtmakta ve fakat haccın ne anlama geldiğini bilmemektedirler. Dünyanın en büyük “eşitlik gösterisi”ne ev sahipliği yapmakta, Kabe’ye gelen mallara el koymakta, bunu kendilerini zengin etmek için kullanmakta, üstelik bunu yapıyorlar diye peygamberden “özel sahife” isteyecek kadar kendilerini halktan ayırmakta, imtiyaz yaratmakta ve halka tepeden bakmaktadırlar. Genel halkın muhatap olduklarından ayrı kendilerine özel ayet gelmesini istemektedirler. Bu kadar da tuzu kuru, kibirli ve halk düşmanıdırlar.
Medine’dekiler ise Kitap yanlarında olduğu halde halktan koparak Allahın’ın seçilmiş özel kulları (velileri) olduklarını sanmakta ve Kitap üzerine tekel oluşturarak kendi dışındakileri “ummi” (halktan/avamdan) diye aşağılamaktadırlar. Oysa ki Kitap bu türden tabakalaşma, sınıflaşma ve halktan ayrılmaları ortadan kaldırmak (tevhid; birlik, eşitlik) için gelmişti.
Onlar için din artık statü kazanma aracına dönüşmüştür. Kutsal bilgiyi elinde bulundurmak artık onlar için iktidar, mal ve statü elde etmenin aracından başka bir şey değildir.
Mekke’dekiler nasıl “aslandan kaçan ürkmüş yaban eşeği” gibi ise Medine’dekiler de “ciltler dolusu kitap taşıyan eşekler” gibi olmuşlardır.
Mekke’dekiler “yaban eşeği” gibi ürkektirler çünkü mülklerinin elinden gitmesinden ödleri kopmaktadır. Medine’dekiler ise Kitabı sırtlarında taşımakta ve fakat “katır” gibi kendi bildikleri yoldan gitmektedirler.
Ne Kabe ve hacc onlara eşitliği, ne de Kitap bunlara paylaşmayı/bölüşmeyi öğretememektedir.
***
Ali Şeriatî’nin tabiri ile “eşekleşmeye” (istihmâr) sebeb “ayrıcalık kibri”nden başka ikinci bir şey daha var.
Her iki surede (Müddesir ve Cuma) vurgulanan bu şey, surenin (Cuma) girişindeki “mülkün sahibi” (el-Melik) vurgusundan da anlaşılacağı gibi, kendinden menkul bu ayrıcalık kibrinin kaynağında yatan mülkiyet hırsı ve mal düşkünlüğüdür.
Müddesir suresinde bu hırs Velid bin Muğire el-Vahid üzerinden anlatılmıştı.
Cuma suresinde ise Peygamber’i hutbede ayakta bırakarak “mal şamatasına” giden Müslümanlar üzerinden anlatılıyor.
Rivayete göre Medineliler alış veriş için şehre bir ticaret kervanı geldiğinde davul zurna çalarak karşılama yaparlardı. Kervanın başına üşüşürler ve pazarlıklar yaparak malları alır-satarlardı. Bu arada davul zurna sesleri arasında bağırıp çağrışmalar olur, şamata çıkardı. Böyle bir kervanın geldiği sırada Hz. Peygamber mescitte hutbe irad ediyordu. Mescittekilerin neredeyse tamamı davul zurna ile bağırıp çağrışmaları (mal şamatası, alışveriş eğlencesi) duyunca hutbeyi yarıda bırakarak çekip gittiler. Hz. Peygamber’i ayakta yalnız bıraktılar. Bu sırada mescitte 8–10 kişi ancak kalmıştı. İşte bunun üzerine Cuma suresinin son ayetleri (9–11) nazil oldu (Razi, İbn Kesir, Kurtubi).
Bu ayetlerin, vurdumduymaz bir edayla “Kitap bizde, nasıl olsa kurtulmuşuz” diye halktan koparak, “Allah’ın velileri” adı altında imtiyazlı bir sınıf/zümre oluşturanların anlatıldığı bölümün hemen altına yerleştirilmesi sizce neyi anlatıyor?
Pek tabi, Kitap yanlarında (hatta peygamber aralarında) olduğu halde yine vurdumduymaz bir edayla “Kitap bizde, peygamber aramızda, nasıl olsa kurtulmuşuz” vehmiyle mal şamatasına gidenlerin de “kitap yüklü eşekler” gibi olacağını…
Demek ki bunlara da “Kur’an’ı taşıyamayanlar” diyeceğiz.
Görüldüğü gibi Mekke’de eleştirilen Velid bin Muğire’nin durumuna, Medine’de Müslümanlar düşmüştür.
Kitap yanlarında, peygamber aralarında olduğu halde onu taşıyamamışlar, mal mülk şamatasına kapılmışlardır…
***
Öte yandan “ayrıcalık kibrine” ve “mal hırsına” karşı her iki surede de “ölüm” vurgusunun öne çıkarılmasının nedeni acaba ne olabilir?
Çünkü “Ölüm gelinceye kadar hep böyleydik” (Müddesir;47) veya “Allah’ın ayrıcalıklı/veli kulları iseniz hadi ölümü isteyen o zaman” (Cuma; 6) ifadeleri ayrıcalık kibri ve mal hırsı içindeki zihnin tam bir panzehiridir.
Bu durumda bütün imtiyazlar kaybolur ve sahip olunan her şey yok ulur. Dümdüz edilip eşitlenirsiniz. Aynı mecliste bulunmak bile istemediğiniz, surat asıp öbür tarafa döndüğünüz yoksulla aynı toprağın altına konulursunuz. Onun için ölüm en büyük eşitleyici ilkedir. (bkz. ‘En büyük eşitleyici ilke olarak ölüm’ başlıklı makale).
Demek ki “kitap yüklü eşekler” Kitap yanında olduğu halde işaret ettiği yöne gitmeyen; halka, sokağa, yetimi korumaya, yoksulun yanında olmaya, paylaşmaya, bölüşmeye, eşitliğe, karışmaya, kaynaşmaya gelemeyenler oluyor. Öyle ki Kitab’ın sadece “fiyatı” ve sağlayacağı “kariyer” ve “ayrıcalık” onları ilgilendiriyor.
Müddesir ve Cuma surelerinin bana öğrettikleri budur.
Kur’an’ın kime “Kitap yüklü eşekler” dediğini anladınız mı?
Anlamadınız ise benzetmenin yapıldığı Müddesir ve Cuma surelerini bizzat kendiniz okuyunuz.
Okumak yetmez, karşılaştırınız, günümüze getiriniz ve üzerlerinde en az yarımşar saat düşününüz ve “metin üzerinde çalışmalar” yapınız…
***
Şimdi…
Ey Mekke’deki “uzayıp giden mal” sahiplerinin ve Medine’deki “Allah’ın veli kulları” olduğunu iddia edenlerin yerine geçmiş olanlar…
Ey “Ayet bizden bahsetmiyor” diye arkalarına bakanlar…
Ey yoksulla aynı mahallede olmamak için semt değiştirenler…
Ey “V.I.P umre ziyareti… Kabe ayağınızın altında!” diye küstahça ilanlar verenler…
Ey Kabe’ye (Velid bin Muğire gibi) 120 kilo altın işlemeli örtü asanlar…
Ey eşitlik ritüelinden (tavaf) çıkar çıkmaz kral dairelerinde konaklayanlar…
Ey kaşânelere, villalara, burjlara taşınıp kendilerine halktan ayrı muamele (sahife) isteyenler…
Ey bir eşeği tutsa önüne koyduğu ot işçisine verdiği asgari ücretden (599 TL.) daha fazla tutacak olan patronlar…
Ey yanında 20 yıldır çalışan işçisi hala kirada otururken kendisi katlar, yatlar, apartmanlar sahibi olanlar…
Ey fabrikasına bir taraftan mescit açarak, diğer taraftan iftar ve sahur yemekleri vererek işçileri afyonlayan, öte yandan da “İslam’da grev yoktur, sendika caiz değildir” diye kitap bastırıp dağıtanlar…
Ey bu türden kitapları yazan alim taslakları, her biri “zengin soytarısı” haline gelmiş fetva vezneleri…
Ey asgari ücretin kaç lira olduğunu bile bilmeyen “Allah’ın velileri!”
Ey Nuh’a dedikleri gibi “ekâbirân” (büyükler/zenginler) “erâzil” (ayak takımı/yoksullar) ile aynı yerde olamaz, onları yanından kov diyenler…
Ey halkla aynı şeye muhatap olmayı, onların oturduğu yerde oturmayı, onların yediğini yemeyi, giydiğini giymeyi kibirlerine yediremeyenler…
Ey kitabın bilgisine sahip olmayı zenginleşme, sınıflaşma, hiyerarşi ve hegemonya aracı haline getirerek “din mesleği” icra edenler…
Ey yıllardır Velid bin Muğire gibi hacılara su dağıtanlar… Kabe’nin örtüsünü değiştirip duranlar … Ebu Cehil gibi salât edenler, 40/1 yeter diyenler, abdestsiz yere basmayanlar…
Ey TV’lerde 1 saat tadil-i erkan (abdest ve namazın kuralları) anlatıp mazmaza (suyu ağızda çalkalama), istinşak (burna su verme) anlatılarıyla, aynlar ğaynlar patlatanlar: “Vay o namaz kılanların haline” ayetine nasıl muhatap olmayacağımızı anlatırken tek kelime “yetimi koruma” ve “yoksulu doyurmaya teşvik”ten bahsetmeksizin, dilimizin yanını azı dişlerimize bastırıp yayarak nasıl “azîîîm” çıkaracağımızı kameranın zoomlamasıyla ağzını aça aça göstererek Mâun suresi tefsiri yaptığını sananlar…
Ey (Kayseri tabiri ile) Kur’an’ın “ıcığını cıcığını” çıkardığı yani tartışılmadık hiçbir konusunu bırakmadığı halde iş “mülk” konusuna gelince “gözleriyle devirecek gibi bakanlar”…
Ey “Asgari ücretle işçi çalıştıranın kıldığı namaz boştur” sözünü duyunca “aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri” gibi kaçanlar, daha da semtime uğramayanlar…
Ey din ile uğraşmak kendisine entelektüel gevezelik, akademik geveleme, dinci lakırdı, imtiyaz, kariyer, rütbe, titr, makam, mal, para, iktidar, hiyerarşi, cemaat, vakıf getirdiği halde bir türlü en-Nâs’a dönme; sokaktaki yangını görme, kum tepelerinden inip kumlara karışma, paylaşma, bölüşme, kardeşlik, sevgi ve merhamet getirmeyenler…
Ey ruhsuz ve heyecansız kuru kuruya yatıp kalkanlar, şaklabanlıklar, iki yüzlülükler, yalanlar ve birçok mübtezel merasimlerle oyalanıp duranlar…
Ey “Bana özel sahife” veya “Allah’ın seçkin kulu” kasınmasıyla korunaklı evlerde oturanlar, korumalarla dolaşanlar, ellerini öptürenler, eteklerini yalatanlar, cahil ve fakat samimi dindarları kendilerine kıyam, kıraat, ruku ve secde ettirenler…
Ey “Allah Allah” nidaları ile hamile kızın bebeğini düşürenler…
Ey “Bu çocuk hangi suçundan öldürüldü?” diye sorulduğunda vereceği bir cevabı olmayanlar…
Ey dini “muktedir sopası” olarak kullananlar…
Velhasıl ey bütün o dini “zengin eğlencesi” haline getirenler…
Sizin Kitaptaki adınız işte budur: “Kitap yüklü eşekler.”
“Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim.”
(A. Cahit Zarifoğlu)
Makalenizi okumadan yazmak istedim. Bu yazıyı gördüğüme çok sevindim, sanki aradan aylar geçmiş ve yeni bir yazı ekliyormuşsunuz gibi geldi. Çok teşekkürler İhsan bey, çok teşekkürler.
herşey okadar açık ve net ama benanne babama bile anlatamıyorum…saygılarımla..
Hasan kardeşim; gerçeği görmeyene, onu anlatamazsın.
ihsan ağabey<br><br>Diyorum ki birde şu hz.ademin yasak şeçer'i yeme olayına değinsende yer yerinden oynasa ne dersin . Millet bir elma yüzünden çektiğimiz bunca çileye bir anlam veremiyor ki elmanın kilosu 1,5 tl ..<br><br>Şeytanın cennette ne işi var, elma diye bilinen şey nedir, bu serüvenin başlamasına sebep olan ölümsüzlük sevdası ve şeçer nasıl bir şeydir yenilirmi içilirmi ..
Mahallenin Ağabeyleri,<br>Artık yeter,çağımıza vereceğiniz bu mu?Herkes eteğindekini döksün,bu kısır döngüye dönüşen,çözüm üretemeyen,tekelci ve baskıcı zihniyet artık tutunamıyor.Kur'an hakem olarak yetmez mi?Müslümanlar ne zaman aklını başkasının cebine koymaktan vaz geçecek?Hani hiç kimse yokkende ben varım diyenler,nerede?<br>ihsan Eliaçık ın çığlığını Ebu Zer in sırtına sarıp Rebeze ye
Allah razı olsun…<br>size bu ilm-i verene, yazdırana ve ayrıca bize okutana<br>binlerce kez hamd-ü sena olsun…<br>hakkınızı helal edin…
Allah razı olsun.. Her zaman bu ses'in arkasında olacağım ! Şüpheniz olmasın. Selam olsun, gönlü böyle coşanlara ! Selam olsun insanlara umut ışığı saçanlara !
KUR'AN'I anlamaya başlamak ne güzel hocam sayende yeniden okuyorum ve beynime üflenmiş düğümlerden kurtuluyorum……..
Ey iktidar sahipleri ! ey servet ellerinden gidecek diye korkan eşekler! ey kişiye özel kararname, yasa çıkaran paranın vekilleri! eşek olduğunuzu biliyorduk bu yazı sayesinde daha bir anladık. ne ki eşeğin bile hiç olmazsa gözleri güzel. sizlerde o gözler bile yok.
tesbitleriniz çok güzel Allah razı olsun makalelerinizi merakla bekliyor ve okuyorum
Hocam uzun yıllardır sizi ve kitaplarınızı takip ediyorum.Gostermiş olduğunuz mücadeleden dolayı kendi şahsıma örnekler alıyorum.Ama beni hayal kırıklığına uğratan bir durum varki genelde kitap ve makalelerinde Allah'ın razı olacağı bir uslup kullananların,gerçek hayatta pekde söyledikleri ,yazdıkları gibi yaşamadıklarını gördük.Hocam sizi tenzih ederim ama yazdıklarınızın karşılığı yoksa &
Hocam yüreğinize sağlık.Sizi ilahiyat camiasının cesur yüreği olarak görüyorum.Allah'ın gör dediği yerden görememize ve Kur'an'a yeniden sarılmamıza vesile olduğunuz için Allah sizden razı olsun.
gene okumaktan memnun kaldığım bir makale. Ne diyeyim tek kelimeyle harikasınız
hocam 12 gündür yazınızı bekliyordum şimdi okuyacağım hocam duydunuz mu 120 trilyonu olan kadın ölmüş kanser 3 ayda nakavt heyyy insanoğlu işte hocamızın anlatmaktan dilinde tüy bitti mevkilerinizi tirilyonlarınızı Allah yaptınız tapınıyorsunuz peygamber b undan farklı ne söylemişte şimdi islam cehennem kabir azabı cübbeli hoca 3 kulhu bir fatiha dini olmuş işte tek gerçek eşitleyici ölüm
imla hataları yapmışım kusura bakmayın ama yayınlayın yine de hocam ellerinizden öperim
hocam yazılarınızı okuyorum ayrıca birkaç kere sizin sohbetinizi dinledim beni oldukça sarstınız benimde yarı hissedar olduğum fason imalat yapan işletmem var burada asgari ücretli 12 kişi 650 tl alan 13 kişi 800tl iki kişi 1000 tl 2kişi 1800 tl iki kişi çalışmaktadır ayrıca ssklarıda ödenmektedir şuan yaptığım ciro ile anca işletmemi ayakta tutabiliyorum kasamda işletmemin 1 aylık
olayı saptırma hoca mülkü yıganlardan bahsediyor sen işletmeni çalıştır üret ama yigma yatırım yap ıstıhdam sagla ama vahsilesmeden
hocam çok güzel yazi tesekkurler
kaleminize sağlık. hele ' fetva vezneleri ' benzetmeniz yok mu? harika bir ifade…..
okuyuculardan özür diliyorum postamı sitede yayınlanacağını bilmiyordum çok utandım ben E-postamı ihsan hocamın cevaplaması için yazmıştım hocanın mülk konusundaki görüşlerine hak verdiğim için bu soruyu sormuştum o yüzden herkesin bilmemesi gereken şeyleri yazdım
lailahe illallah lehül mülk.eliaçık kardeş yine vicdanları rahatsız eden bir yazı.eline zihnine sağlık.rabbim senden razı olsun.
Sanirim ihsan hoca yati, kati, jeepli patron( extradan namazli?) ve isci iliskisindeki asgari ucret dengesizligine bakisi
O yazdiginda bilgiler inci gibi dökülür.<br><br>O yazdiginda .duygular yürekten tasarak aleme yayilir.<br><br>O yazdiginda akil ve yürek elele verir.<br><br>O yazdiginda insan emindir,<br><br>O yazdiginda güven ruhun derinliklerinde yasar.<br><br>R. Ihsan Eliacik yazdiginda sevgi ve umut kiyama kalkar.
Ah Hocam! Allah sizi, sözünüze muhalif bir yaşantıyla cezalandırmasın. Bizi de yolumuza ışık tutacak fikirlerinizden, yazılarınızdan mahrum etmesin. Allah razı olsun.
izin verirse bir cümle de İhsan hocanın bu güzel yazısına ben ekleyeyim.<br>" Ey,Swarovski taşlı 1500 dolarlık Kuran-ı Kerim satın alanlar..,satanlar,okuyanlar …"
Ey Allaha yöneldik diye namaz kılıp Allahın sistemini yanlış algılayıp yazanlar.Milyonlarca sayfa hadis,fıkıh,sünnet,ilmihal kitaplarını evinde taşıyıp kurandan uzaklaşanlar o hesap gününde önünüze kuran gelince utanacaksınız.boşuna okumuşuz o kitapları eşekler gibi boşuna taşımışız diyeceksiniz ama nafile cahimi göreceksiniz.
Bir solukta okudum, Allah razı olsun
selamün aleyküm,<br><br>harika bir yazı ibret ve ders, özellikle son kısmındaki "şimdi" sözcüğünden sonraki kısmını bir kaç kez ürpererek okudum. tek kelime ile muhteşem…
İhsan hocam; Yazılarınızın tamamında mülkiyet/sermaye problemi var. Yaklaşım ve uyarılarınız kapitalist ilişki ağının getirdiği yaşam ve insan manzarasını kanatıyor. Bu kanamayı durdurmak için de, geleneğin vadilerinden iyi renge boyanmış sıvalar getirilecektir. Boyamayı iyi yapma konusunda uzmanlaşanlar her daim olmuştur. Lakin sizi anlamak zor. Bu yükü kaldırmak için motorun beygirini artırmak
Allah razı olsun İhsan Hocam.. Zalimler kaçacak delik arasın dursun bu kadar deşifre olduktan sonra.. Nereye kaçabilirler! Nereye!..
Sizi tanıttığı gün için allaha hamd olsun(1998-Degişim)O günden bu yana takipçinizim.Yazdıklarınız bu fani için hayatı anlamaya yardımcı oldu.Ve ataların dininde gerçek hayat dini islama geçmemizi sağladı.En emin olana emanet olunuz
selamlar…<br><br>ehli kitap kimdir ve yasayan kuran isiginda 4 kitabin manasi calismalarinizi cok isabetli saygideger calismalar olarak defalarca okudum… türkiyede geleneksel islami algiyi kirarak genclige dinamik ve ayagi yere basan bir din (=sorumluluk ve duyarlilik) anlayisinii empoze etme adina sizin sahsinizda siz ve sizin gibi yada uzmanlik sahalarina göre farkli acilimlarda yapan
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1032416&Yazar=SIRRI%20S%dcREYYA%20%d6NDER&Date=15.12.2010&CategoryID=97&CMessageID=752380&CRes=1#
masum ve haklı bir yazı bir yiğidin haykırışı ben yakın çevremde hocamın açılımını yaptığı eşek cinsinden çok eşek gördüm yemimiz bitmesin diye anırıp duran lütfen yazılarınızı bitirmeyin belki kitap yazacaksınız belki başka işleriniz var lütfen yazılarınız devam etsin ALLAHA emanet olun
elinize, aklınıza sağlık İhsan Bey.<br><br>Arkadaşlar, burayı bir forum gibi kullanacağım için çok özür dilerim hepinizden ama bir maruzatım var ve İhsan Bey'in de sizin de yardımlarınıza ihtiyacım var.<br>Ebu Zerr El Gifari'nin hayatının, en azından bir döneminin film ya da oyun olması gerektiğini düşünüyorum. Tanıdığım, okuduğum kadarıyla buna ihtiyaç var. Bunu yapmak istiyorum ve
Allah senden razı olsun İhsan abi, İşte bu olmalı din…
Sayın İhsan kardeşim,<br>Sizin şahsınızda العلماء ورثة الانبياءhadisinin tecellisini görüyorum. Allah yardımcınız olsun. Yolunuzda sizi sabit kılsın. Kuran'da bir yerde daha eşeklerden bahsediyor:"Şüphesiz ki seslerin en kerihi eşek sesidir"LOKMAN/19. Selam ve saygılarımla.
Bu, benim de en büyük sorunlarımdan biridir. İstiyorum ki insanlara okuduklarımı anlatayım ama aynı şekilde daha evde (en yakın akraba çevrem dahil) bile sözüm geçiremezken kaldı ki diğer insanlarla bu konular hakkında konuşamıyorum bile… Konu açıldığında bir şekilde kapatılıyor, değiştiriliyor, vs…
ihsan agbi gibi islamin 'sokagin sesi" oldugunu ve asil indirilis amacinin dunyada adalet ve barisin tesisi icin oldugunu anlatan ve uygulamaya calisan kardesler sayesinde ihsan agbinin yazilarini takip etmeye calisiyorum.Allah hepinizden razi olsun..emek karsiliginda,bedel odeyerek yapilan ibadetler maalesef gunumuz muslumanlara agir geliyor,,bi nevi insanlar soyle diyor"olurmu
arkadaşım ne kadar has duygulara ve imana sahipsin,benım anladığım kardan doymuş karı muktedir hale getirmiş azgınlaşmış bırıkım yaptığı halde asgari ücret,ödemek caiz değildir anladım<br>Siz işletmenızı ayakta tutma gıbı mubarek bır iş yapıyorsunuz ekmeğinizi paylaşıyorsunuz
İhsan hocam,<br>Tadında makelenız için çok sağolun devamını bekleriz<br>Birkaç soruma yanıt alabılırmıyım.<br>Hocam namaz farzdır,Allaha olan borcumuzdur,bir diyanet imamı bu işi geçim arcaı olarak yapıyor,ımamlık meslekmıdır.Alınan para zaten zorunlu olduğunuz bir ibadeti boş çıkarmıyormu.<br>Hukumetin,imamlara sabah,bayram,yatsı namazı için mesai ücreti verilecek açıklaması.Dini siyasete alet
ismail bey ebu zerrın fılmı var,sanırım arap yapımı
Ey fasığın sozu ile hareket edip bugun yalan olduğu ortaya çıkan "Bebek düşürme" zannıyla müslümanlara çatan ihsan efendi.Kurandan aldığın 4 tane ayeti çevirip duruyorsun bi kuran a bakıp iftiranın cezası nedir onu da yaz buraya.Atılan iftirayı gundeme taşıyıp başörtüsüne açıktan dusmanlık eden ,yıldız universitesinde basortulu ogrencilere saldıran bu sozde magdur serefsizleri kollamak
Ey kendi mahallesinden başka duyduklarına kulaklarını mühürlemiş olan,<br><br>Ey kim olursa olsun hakkını arayan herkesi para karşılığında coplayanı Müslüman sanan,<br><br>Ey memleketteki tek mağdurları ve haklıları sadece ve sadece türbanlı kardeşlerimiz sanan,<br><br>Ey memleketi ve insanlığı güruhlara bölünmüş sanan,<br><br>Sen apaçık sözü hiçbir zaman anlamadın ve bu gidişle de anlamayacaksın
Üstadım merhaba,<br><br>Adalet vurgunuzu yürekten destekliyorum. Fakat analitik geometride bir karşılığı yok. Yani Descartes'ın Törebilim'i açısından zihnimde kavram oluşmuyor. Kastınızı bildiğim için de bu konunun derinleştirilmesini, vicdanın değil de, zihnin ölçülerine gelmesini, getirilmesini arzuluyorum. Bir öneri olarak, "el insaf" bunu karşılar mı acaba? Allah'ın 100.
el insaf, Arapça "yarım" anlamına geliyor. Bütün tam ortadan 2 yarısı da birbirine eştir. Toplumun tam ortasına "orta direk" diyoruz. Orta direk dışında insan kalmadan eşitlemeyi sağladığımızda herkesi, -dikkat, fakirliğe değil- orta direk yapmış olmayacak mıyız?<br><br>Tüm azıtanlara "EL İNSAF" çekersek, herkes eşitlenmiş olur… Eşitlemenin olduğu yerde de kibir ve
DÜZELTİ:<br><br>Yanisi şu; Fırsat eşitliği diyenler bizi kandırıyor. Biz eşitliği fırsatını öneriyoruz, önermeliyiz…
YENİDEN :<br>el insaf, Arapça “yarım” anlamına geliyor. Bütünün tam ortadan 2 yarısı da birbirine eştir. Eşlerin birbirinden nasıl üstünlğü yoksa, bunu Medeni Kanun'da sağlamışsak, heryere uygulanması gerekir.<br><br>Toplumun tam ortasına “orta direk” diyoruz. Orta direk dışında insan kalmamacasına eşitlemeyi sağladığımızda herkesi, -dikkat, fakirliğe değil- orta direk yapmış olmayacak mıyız?
Recep Bey kitaplarınızı, makalelerinizi ve tefsirinizi dikkatle okuyorum.<br><br>Ey “Allah Allah” nidaları ile hamile kızın bebeğini düşürenler…<br><br>Ey “Bu çocuk hangi suçundan öldürüldü?” diye sorulduğunda vereceği bir cevabı olmayanlar…<br><br>burada yoruma tabi tuttuğnuz sosyal olay hakkında sizinle aynı yorumu paylaşmıyorum.<br><br>Hamile kızın hamileliğini ve o gösteri alanında bulunuşunu
toprağa diri diri gömülen kızı babası kendi elleriyle gömüyordu. Hz. Ömerde kızını gömmüştü. Sosyal olaydada çocuğunu düşüren kadın başına şiddet geleceğini bile bile o meydana gidiyor. Yani o düşürülen çocuğa sorulduğunda annem beni islam karşıtı bir grubun eylemine götürdü ve başka bir islam karşıtı grup üyesi tarafından öldürüldüm diyecek.
Harika….
işte bu ! yeter molllardan hacılardan çektiğimiz .eğer bir allah varsa bu cübbelinin allahı olamaz. saygılar
" (yeter mollalardan hacılardan çektiğimiz. eğer bir allah varsa cu cübbelinin allahı olamaz) " kitap yüklü eşeklerin allahı olamaz.
Ayette Allah(cc) buyuruyor: onlarki sözün güzeline taabi olurlar,teslim olurlar. 39/Zümer, 18 ihsan hocam güzel vede isabetli sözler söylemiş. katılmamak insafsızlık olur. suskun vicdanların,susmayan dili olmuş.
S.a.<br><br>Yazılarını okumanın da ötesinde sohbetine katılmak isterim hocamızın.Ancak kendilerine site üzerinde yolladığım maile bir cevap gelmedi.Hocamızın periyodik sohbet programları oluyor mu? Oluyorsa nerede ve hangi gün saatte gerçekleşiyor acaba? Dahası katılım nasıl olacak?<br>Kendisini benden daha iyi takip eden bir seveni var ve [email protected] adresine bir bilgi verir ise çok
dediğiniz gibi bu konular insanlık alemi,nin en zayıf yönü. bunlar konuşulmaya başlanınca örtülüyor,kapatılmak isteniyor,değiştirilmek isteniyor.İşin acı yönü yoksul sayılabileceklerde bu konudan uzaklar.ilgilenmiyorlar.
bu cevap çok yakışıksız vwe o kadarda seviyesiz,anlaşılıyorki bu düşüncede ve bu mantıkta olanların verecek cevaplarıda ancak bu kadar olabiliyor.
Selam,<br><br>Yazıda yazılanların hepsi doğru…<br><br>Fakat, söz ile anlatma dönemi bitmiştir, İŞ ile anlatma dönemi başlamıştır…<br><br>Sayın Yazar, siz geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?.Geliriniz nereden?…<br><br>Allahın elçileri tebliğe başladığında ilk beyan ettikleri şey, bu elçilik karşılığında ücret talep etmediklerini açıklamak idi…<br><br>Her Mümin bir Gönüllü elçi ise, ve elçi
"Adım: Ayhan<br>Lakabım: Mehdi<br>Kod adım: Dabbetül-Arz<br>((cin ve insan şeytanlarının azrailiyim))<br>Doğum: Malatya<br>Kütük: Maraş<br>Büyüme: İstanbul<br>((İstanbul şehrinde ol Sahib-i zaman?))<br>altmışa gelmedim 1973'te geldim vesselam?<br>binüçyüze gelmedim 1400'de geldim vel-ikram :)<br><br>21.yüzyılın alevi ozanı<br>pirgerçekveli'nin en son dörtlükleri:<br><br>@llah ile
sizin yazilarinizi okumaya doyamiyorum su güzelim dinimizi sizin bize sundugunuz pencereden bakmak o kadar hos o kadar güzelki Allah sizden binlerce kez razi olsun ömrünüz uzun olsun saygi ve sevgilerimle
Ebu Mevdudi hazretleri Tefhimül Kuran eserinde bu konuyu şöyle anlatıyor "Aslında bu hadise hicretten kısa bir zaman sonra vuku bulmuştur. Bu dönem sahabenin sosyal eğitiminin henüz yeni başladığı bir dönemdi. Diğer yandan Mekke müşriklerinin ekonomik ambargo uygulaması nedeniyle, Medine'deki halk günlük ihtiyaçlarını karşılamada dahi zorluk çekiyordu. Hasan Basri, Medine'de o
Kimseden özür dilemene gerek yok kardeşim.Ayrıca söylediklerini herkeste bilmeli ve görmeli ki bu memlekette hala dini hassasiyetleri olan senin gibi iş adamları olduğunu görelim,şükredelim.Allah yardımcın olsun.İnşallah tam bir müslüman iş adamı olursun da herkese örnek olursun.Selamlar.
Hakan kardeşim biz müslümanların diğer insanlara karşı özellikle de müslüman kardeşlerimize karşı daha tatlı dilli olmamız gerekmez mi?Bu kardeşimiz çok şükür ki düşünüyor,endişe ediyor,Allah rızasının nerede olduğunu öğrenmek istiyor.Unutmayalım ki Allahü Teala peygamber efendimize Âl-i İmran Sûresinin 159 âyetinde, "Allah'ın bir rahmet eseridir ki, sen onlara karşı yumuşak davrandın
''asgari ücretle işçi çalıştıranın namazı kabul değildir'' eyvallah hocam bu sözü tanıdığım herkese anlatacağım,anlatıyorumda… yazılarınız hevesle ve mutlulukla okuyorum. sanki yıllardır sizin gibi birini arıyormuşumda bulmuşum gibi seviniyorum. eyvallah..
degerli hocam allah ilmizi artırsın’O’nu,size ve bizlere tam hayırlı etsin’zihin açıklıgı feraset basiret verip saglık ve afiyet nasip etsin’sadece kendisine tapan salih amelli kamil imanlı muttaki kulu etsin mekanızı cennet etsin;
müdesir suresinin açıklamasını (tefsirini okudum )daha öncede dinlemiştim çok dogru can alıcı tamda murad-ı,ilahi’ye enuygun meal/tefsir olmuşallah razı olsun,
fakat bir dilegimvar lütfen herhangi bir siyasi partiye yanaşmayın kimliginiz
(pis) siyasete alet o lmasın zaten bölünmüşüz bizi birleştirecek ve diri tutacak ilim adamlarına ihtiyac var selam ve dua ile.