“İslam’da Kölelik Kesin Bir Dille Kaldırılmıştır”

Göktuğ Efil   12/08/2017

Antikapitalist Müslüman, İlahiyatçı – Yazar İhsan Eliaçık, Kuran’daki ayetleri ve merak edilen soruları netrojen.com için değerlendirdi. Sorularımızı tüm içtenliğiyle cevaplayan Eliaçık ile faydalı olduğuna inandığımız röportajı okumak için buyurun…

Kuran-ı Kerim evrensel bir kitap olarak kabul edilir. Fakat Azhab Suresi 53. Ayette  “Peygamberin evine izinsiz girmeyin” veya Zuhruf Suresi 3. Ayette “Biz onu anlayasınız diye Arapça indirdik” ayetleri geçiyor. Evrensel olarak görülen bir kitapta, bu ayetleri nasıl değerlendirirsiniz?

– Evrensellik ve tarihsellik meselesini iyi anlamak lazım. Bir şeyin evrensel olması demek mesajının evrensel olması demektir. Örneklerin evrensel olmasına gerek yok, önemli olan mesajının evrensel olmasıdır. Mesela peygamberin evine izinsin girmeyin demek, “birbirinizin evine izinsiz girmeyin” demektir. Bugün birisinin evine gittiğimiz zaman kapının zilini çalıyoruz. Kimse yoksa çekip gidiyoruz. Kimse kimsenin evine pat diye girmiyor. Ama Kuran’ın indiği ortam bedevi bir ortamdı. Kapı zilini çalmak veya kapıya vurmak gibi bir kültür yoktu. Adam pat diye içeri girebiliyordu. Bu duruma bir düzen getirme ve insanların mahrem alanlarına saygı açısından bir uyarı olarak anlamak lazım. Kuran, indiği toplumu adap-erkan ve insani ilişkiler bakımından eğitiyor. Yani birbirimizin evine, özel hayatına, zamanına ve mekanına saygılı olmalıyız. Gereken özeni göstermeliyiz şeklinde evrensel bir mesaj çıkar. Burada şahsın kim olduğu önemli değildir. Peygamberdir veya bir başkasıdır. Böyle baktığımız zaman, Kuran-ı Kerim’den evrensel mesaj çıkarılmayacak hiçbir yerel ve tarihsel olay yoktur. En yerel zannettiğiniz olayda bile, en tarihsel bildiğiniz olayda bile evrensel mesaj çıkar.

Kölelik, din kavramı açısından düşünüldüğünde kesinlikle olmaması gerekir. Köle edinen insan kendini Rab ilan eder ve onun efendisi olur. Kölede irade kalmaz, dolayısıyla insani 
özellikleri gider. Bu yüzden kabul edilebilir bir durum değildir. İslamiyet’te de köle azat etmeye teşvik edici ayetler bulunur. Fakat merak ettiğim esas soru şu, köleliğe 
karşı net tavır gösteren bir ayet var mıdır?

– Var. Beled Suresinin 13. ayetinde kölelik kesin bir dille kaldırılmıştır. Yirmi üç yılın ilk iki yılında gelmiştir hatta ilk yılında geldiğine dair rivayetlerde mevcuttur. Orada “Fekku ragabe” deniyor. Fekk parçalamak, ragabe ise boyunduruk demek. Yani boyundurukları kırın, parçalayın diyor. Ragabe aynı zamanda köle içinde kullanılır. Boyunduruk altında olduğu için köleye “Rigâb” denir. Esir, tutsak, başkasına bağımlı yaşayan, kendi geçimini kendi sağlayamayan, kendi zaruri ihtiyaçlarını kendi karşılamayan ve kendi kararını kendisi veremeyen herkesi kapsar. Bugün mesela kredi kartı köleliliği var. Onlar da  oyunduruk altındadırlar. Bu yüzden Kur’an Arapça’nın en şiddetli kelimesi olan “fekk” kelimesini kullanır. Genellikle Mekk’de kölelikle ilgili ayetler “Fekku ragabe” şeklinde geçer. Kölelerin boyundurukları kırılsın. Mesela “Biz insana iki yol gösterdik ama o zor olana yanaşmadı. Zor olanın ne olduğunu sana söyleyeyim mi? Kölelerin boyunduruklarını kırmak. Zor zamanda aç bir insanı doyurmak, garip, yetim ve yerde sürünen bir yoksulu ayağa kaldırmak. Bu insanlara zor geldi.” Halbuki bizim istediğimiz buydu deniyor Beled suresinde. Tam denilen de oluyor. Köleleri özgürleştirmek o günkü topluma zor geliyor. Medine’ye gelindiğinde, kölelik ile ilgili ayetlere baktığımızda “Tahriru raqabe” kavramının kullanıldığını görüyoruz. Köleleri hürleştirmek, özgürleştirmek anlamına geliyor. Mekke’deki fekk (parçalamak, kırmak), Medine’deki tahrir, hürriyet (özgürleştirmek, serbest bırakmak) oluyor. İşte bu kavramların kullanıldığını görüyoruz. Toplum bunu geciktirdi diye, Kur’an’ın kesin bir emri yok diyemeyiz. O yüzden Kur’an’ın köleliğe karşı tavrı nettir.

Azhab Suresi 50. Ayette: “Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak nasip ettiği “cariyeleri”, seninle birlikte göç eden amca, hala, dayı,  teyze kızlarını salt olarak hepsini sana helal kıldık” ifadeleri geçiyor. Bu ayetten sonra peygamberin cariyelerinin var olduğu anlaşılır mı?

– Yok. Onu cariye olarak çeviriyorlar, peygamberin cariyesi yoktu. Kur’an’da cariye kelimesi geçmez. Onlar esir kadınlardır. Esir kadınlarda saldırıda ele geçirilen esir kadınlar değil, saldırganlardan arta kalanlardır. Adam Medine’ye saldırıyor, ganimet bırakıyor ve kaçarken de esir düşüyor. Yoksa peygamberin herhangi bir yeri ele geçirmesi söz konusu değildir. Bütün savaşlar savunma savaşlarıydı. O bahsedilen ayette, helal kıldık demek git istediğinle yat demek değildir. Aksine şunlar şunlar sana helaldir, evlenebilirsin demektir. “Sırf sana mahsus olmak üzere” ise şu demek: mesela kadınlardan herhangi birisi peygamber ölürse, başka birisiyle evlenmeyecek. Çünkü hanedanlık önlenmeye çalışılıyor. Onun karısıyla başka birisi evlenir de, ondan çocukları doğarsa bu da peygamberin soyu sayılır diyerek oradan bir hanedanlık türetilmesini engelliyor. Çünkü kan, kabile ve soy bağına neredeyse tapan bir toplum Arap toplumu. O yüzden peygamberin hanımlarının başkalarıyla evlenmesi sırf peygambere mahsus olmak üzere yasaklanıyor, “sırf sana mahsus olmak üzere”nin anlamı budur.

Mücadele Suresi, 12. Ayette ise ” Ey İman Edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman, bu konuşmadan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız bilin ki Allah bağışlayandır. Bu ayette geçen “sadaka” ile anlatılmak istenen nedir?

– Peygamber Medine’ye gelince, bazı münafıklar yardımlaşma ve dayanışma
faaliyetlerine katılmadan yani ellerini cebine götürmeden peygamberin yanına kadar sokulup, protokolde ön sıralarda görülüp bir yerlere gelmek istiyorlardı. Çünkü yeni bir toplum kuruluyordu, Medine sözleşmesi imzalanıyordu. Bu işleri de peygamber organize ediyor. Haliyle peygamberin etrafına da münafıklar dolmaya başlıyor. Fakat bunlar para vermiyorlar. Halbuki mescit yapılması gerekiyor, yoksullara yardım yapılması gerekiyor. Bunlara hiç gelmiyorlar ancak bir namaz
kılınacağı zaman en ön sıralarda gözüküyorlar. Veya bir yere gidilecek hemen peygamberin sağını solunu dolduruyorlar. Peygamberle özel görüşmeler yaparak onun en yakınıymış görüntüsü veriyorlar. Şimdi onlara sesleniyor: “Peygamberin yanına,
sağına soluna girip onunla özel görüşme yapıp ve bu görüşmenin nimetlerinden
yararlanma isteğinde bulunanlar, gidin önce infakta bulunun.”Bu infak yalnızca
peygambere verilmiyor. Mescide gelen herkesin bu yardımlaşmaya katılması gerekiyor. Yani herkesin ihtiyaçtan fazlasını vermesi gerekiyor. Ama onlar vermiyorlar, o yüzden tedbir olsun diye böyle bir ayet geliyor. Peygambere konuşma yapmadan önce sadaka veriniz demek bu anlama geliyor.

Kenz meselesine değinmek istiyorum. Fırsat bulduğunuz her anda bu konuyla ilgili konuşuyorsunuz. Sizce bir Müslüman zengin olabilir mi?

– Zenginlikten ne anladığınıza bağlı. Benim anladığım tanıma göre zengin olamaz. Müslüman toplum zengin olabilir ama Müslüman kişiler zengin olamaz. Çünkü o zaman yoksullar ortaya çıkar, toplumda eşitsizlik meydana gelir. Benim anlayışıma göre zenginlik; ihtiyaç fazlası mala sahip olmak demektir. İhtiyacı kadar mala sahip olmak
kişiyi zengin yapmaz. Mesela bir evin, bir araban var bunlar ihtiyaçtır. Bunları
yaşamak amacıyla kullanıyorsun. Arabayla bir yere gidiyorsun, evinde yatıyorsun. Bunların hiçbirisi kişiyi zengin yapmaz. Bizim zenginlikten kastımız ihtiyacı olmayan bir mala fazlasıyla sahip olmasıdır. Benim görüşüme göre hiçbir zenginlik içinde suç barındırmadan oluşmaz. Faiz geliri olmadan, kamu imtiyazı kullanmadan, yanındakini sömürmeden ve bilgi tekeli oluşturmadan zengin olmak mümkün değildir. Eğer bir adam zengin olmuşsa yani ihtiyaçtan fazla mala sahipse bu saydıklarımdan birisi kesin vardır.
Çünkü, “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz“.

Kuran’da doğanın güzelliklerinden bahsedilirken, hurma ağaçlarından, aydan,  yıldızlardan, şelalelerden bahsedilir genelde. Kuzey ışıklarından veya başka coğrafyaya özgü bir doğa olayından bahsedilmemesi tuhaf değil midir?

– Çünkü hitap çevresi Ortadoğu ve Arabistan çevresidir. Kuran-ı Kerim bütün Dünya’ya yönelik olarak konuşmuyor. Orta Arabistan’da Mekke, Medine hattındaki Araplar, Yahudiler veya başka yerlerden gelmiş topluluğa sesleniyor. Kuran’ın dili tarihsel,
mekanı tarihsel, verdiği örnekler tarihsel ancak mesajı evrensel. Tarihi örnekler
üzerinden evrensel mesajlar veriyor. Hatta çoğu yerde evrenselleştiriyor. Tüm dünyayı işin içine katıyor, yerlerde göklerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Doğu ve Batı onundur. İki Doğunun da iki Batının da Rabbi o’dur. Yedi kat semavat ve uzayın derinlikleri derken alabildiğine evrensel mesajlar vermiş oluyor.

www.netrojen.com

 

Yorum ekle

Kategoriler

SON İÇERİKLER

ARŞİV

Konular