Tevrat’ın son bölümü olan Malaki şöyle bitiyor: “Rabb’in büyük ve korkunç günü gelmeden önce size peygamber İlyas’ı göndereceğim. O, babaların yüreklerini çocuklarına, çocukların yüreklerini babalarına döndürecek. Öyle ki gelip ülkeyi lanetleyerek yok etmeyeyim.” (Malaki; 4/5).
İncil’in son bölümü olan Vahiy kitabı da şöyle bitiyor: “Bunlara tanıklık eden “Evet, tez geliyorum!” diyor. Amin! Gel, ya Rab İsa! Rab İsa’nın lütfu kutsallarla birlikte olsun! Amin.” (Vahiy; 22/20-21).
Kur’an’ın son suresi olan Nâs da şöyle biter: “De ki: İnsanları şüphelere düşüren sinsi fısıldayıcıların şerrinden, görünür görünmez tüm belaların şerrinden insanların Rabbine, Melikine, İlâhına sığınırım.” (Nâs; 1-6)
***
Bitiş bölümlerinden de anlaşılacağı gibi Kur’an, önceki Tevrat ve İncil’den uslup, tema, vurgu ve geleceğe bakış açısı (eskatoloji) bakımından esaslı farklarla ayrılır. Bu, aynı zamanda Kur’an’ın dini dünyaya getirdiği reformu da yansıtan önemli bir farktır.
Önceki Tevrat ve İncil’in, bu konuda, daha önceki Vedalar ve Avesta metinlerinin etkisi altında olduğunu görüyoruz. Yani her ikisinde de Hindu-Caynacılığının ve İran-Mecusiliğinin açık etkisi var. Bu metinlerde daima muntazır (beklenen, gözlenen), musavver (özelikleri açıklanan) ve muhayyel (hayali kurulan, düşlenen) bir “kurtarıcı mehdiden” bahsedilir.
Şöyle ki:
* Hindistan’daki Caynaizme göre Mahavira, dünyaya belirli aralıklarla gelen kurtarıcılardan (cayna) biriydi. Mahavira’dan önceki son kurtarıcı (cayna) 250 yıl kadar önce gelmişti. Çünkü dünya kuruluşundan beri canlı bir öz olan civa (ruh) ve cansız maddelerden (aciva) oluşur. Civalar doğaları gereği tüm bilgiyi, erdemi ve sonsuz mutluluğu içerirler. Bu özelliklerini açıkça göstermemelerinin sebebi daha baştan türlü türlü maddelerle kirlenmiş, bulanmış olmalarıdır. Böylece gerçekte kusursuz ve ölümsüz olmaları gereken civalar ölümlü, maddi vucutlara bağlanmış olurlar. Civanın bu kirli maddeye bağlanmışlıktan kurtulmasının yolu, maddeden bağımsızlaşması ve yeni kirlenmiş maddelerin alınmasının önlenmesiyle mümkündür. Bunun için kişi sıkı perhiz yapmalı, katı bir disiplin içinde yaşamalı, çileci ve erdemli bir yaşam sürmelidir. Bunu en yüksek düzeyde yapan kişiye de cayna (kurtarıcı) denir ve her 250 yılda bir ‘yüzyılın başında’ zuhur ederek insanlığı kurtarır… Bugün Mahavira taraftarları (caynalar) Hindistan’da seçkin bir azınlık çevrede iki milyon civarındadır…
* Mecusiliğe göre, yaratılıştan kıyamete kadar zamanın süresi her biri üçer bin sene devam eden, dört devreden meydana gelen 12.000 senedir. Birinci devrede (1-3000) Ahura-Mazda melekleri, iyi ruhları ve Fravaşileri, yani canlıların ezeli ruhsal suretlerini yaratmıştır. Bütün bunlar sonsuz bir gelecekte mevcutturlar… İkinci devrede (3000-6000) sonsuz yaratılış maddeye dönüşür. Maddeye dönüşen ilk insan Gayomart ve hayvanlar aleminin ilk boğa ruhu olgun ve günahsız bir hayat sürmeye başlarlar. Kötülük tanrısı Ehrimen birinci devredeki hücumunun boşa gittiğini ve nihai zaferi Ahura-Mazda’nın kazanacağını görerek tekrar yeni bir saldırıya geçmek ister. Bu defada Ahura-Mazda galip gelir… Üçüncü devrede (6000-9000) Ehrimen dünyaya girer, ilk insanı ve ilk boğayı öldürür. Fakat ilk insan ve boğa kederlerini önceden görerek nesillerini bırakmayı ihmal etmemişlerdir. Ehrimen’in bütün kötülük güçleri, devler, cinler vs. dünyayı kaplar. Yeryüzünde iyilerle kötüler birbirine karışır.
Dördüncü devrenin (9000-12.000) başında ise insanlara yardım etmek için Ahura-Mazda Zerdüşt’ü gönderir. Tanrı, onun ruhunu henüz ikinci devrin başında yaratmıştı ve o zamandan beri sonsuz alemde ruhen yaşıyordu. Zerdüşt’ün yaptığı tebliğ bin yıl sürecektir. Zerdüşt’ten sonraki ikinci bin yılda, yine Zerdüşt’ün zürriyetinden bir peygamber gelecektir. Bu peygamberin tebliği de bin yıl sürecek, üçüncü bin yılda ise “beklenen mehdi” zuhur edecektir. Adı Soşyant olan bu mehdi peygamber dünyaya hakim olan şer güçlerini temizleyecek, Zerdüşt’ün tebliğini yenileyecek, dünya Zerdüşt’e inananlar ile dolacaktır. Bin yılın sonunda ise, hakimiyeti Ahura-Mazda’ya teslim edecek ve bu suretle dünya son bulacaktır…
* Maniheist metinlere gore ise Mani, çeşitli zamanlarda insanlığa kurtuluş yolunu göstermek için görevlendirilen ilahi elçilerden (paraklit) sonuncusudur. Kendisinden önceki Zerdüşt, Buda ve İsa gibi şahsiyetler hep aynı yolun yolcusuydular. Mani’den sonra peygamber gelmeyecek ancak yalancı elçiler zuhur edecektir. Mani, yeryüzünden ayrıldıktan sonra ruhlar alemine gitmemiş, şu an ay gezegeninde beklemektedir. Oradan insanlığa yol göstermeye devam etmektedir. Maniheizme göre ruhların yeryüzü ve beden hapishanesinde kurtularak ışık alemine yükselmelerine paralel olarak dünyada zulüm ve şiddet artacak, kötülük çoğalacaktır. Ayrıca yalancı Mithra (Deccal) ortaya çıkacak ve insanları saptırmaya çalışacaktır. Ahir zamanda son ışık parçacığının da kurtuluşunun yakın olduğu bir dönemde dünyanın sonunun habercisi olan büyük bir savaş zuhur edecektir. Bundan itibaren dünyaya yalnızca günah ve kavga egemen olacaktır. Daha sonra ışık elçisi İsa Mesih ikinci kez yeryüzüne gelecek ve insanları yargılamaya başlayacaktır. İsa Mesih dünyanın tam ortasına oturacak, iyiyi kötüden ayıracaktır. Bu ayrıma göre o ana kadar henüz ayrılmamış olan Mani bağlıları ona katılarak sağ tarafına oturacaklar ve kazananlardan olacaklardır…
***
Şimdi…
Ey halkım söyle!
Elini vicdanına koy ve düşün: Acaba bu tür ifadeler Kur’an’da neden geçmiyor?
Arayın tarayın Kur’an’ın hiç bir yerinde böylesi bir eskatoloji (gelecek tasavvuru) bulamazsınız.
Mehdinin geleceğine, İsa’nın ineceğine dair yapılan zorlama yorumların hiçbirinin aslı astarı yoktur. Konuyla ilgili hadis olduğu iddia edilen rivayetlerin tamamı uydurmadır. İbn Haldun, altıyüzyıl önce Mukaddime adlı eserinde bunları tek tek ele almış ve kesin bir şekilde çürütmüştür. (bkz. “İsa nerede?”, “İsa gökten inecek mi?” ve “İnzâr ve intizâr” başlıklı makaleler).
Bunların hepsi eski dünya dinlerinin kurtarıcı beklentisini yansıtan boş inançlarıdır. Kur’an’ın bunların hiç birine itibar etmediğini ve insanlığa bambaşka bir gelecek tasavvuru getirdiğini görüyoruz.
Bu açıdan bakınca, evet, Kur’an son derece futurist (gelecekçi) bir kitaptır. Yoğun bir şekilde gelecekte olacaklardan ve yarınlarda beklenmesi gereken şeylerden bahseder. Fakat bu asla eskiden yaşamış bir kahramanın dirilerek yeniden dünyaya gelmesi veya bir kurtarıcının ortaya çıkıp dünyayı kurtarması beklentisi değildir.
Peki nedir?
Kur’an’ın “İleride şunlar olacak, bekleyin” dediği şey nedir?
Üç şey: 1- Ölüm 2- Afet 3- Kıyamet!
Bütün Kur’an bunlara dair uyarılarla dolu…
Açın herhangi bir yerinden bir kaç sayfa okuyun, göreceksiniz.
Bunun dışında beklenecek hiç bir şey yok!
Ne mehdi gelecek, ne İsa inecek, ne mesih zuhur edecek!
Bunların hepsi Kur’an öncesi eski dünya eskatolojilerinde kalmış çaresiz, zavallı, boş beklentilerdir.
Aslında bu tür rivayetleri “Mehdi Kur’an’dır”, “Her Müslüman mehdidir”, “İsa’nın ruhu geri dönecek, davası hakim olacak” vs. şeklinde “tevil” ederek yorumlamak da mümkün.
Fakat ben bu yoldan kazançlı çıkanın yine pusuya yatmış bekleyen ve halkı aldatmayı meslek haline getirmiş din simsarları olacağı kanaatindeyim. Asıl böyle yapılınca onlara prim verilmiş olacaktır. Bu nedenle tereddütsüz hepsi reddedilmelidir. Bunun hesabını hem dünyada hem de ahirette vermeye hazırım. Bu kadar kesin, aslı yok bunların!
***
Peki, elde Kur’an gibi bir “bürhan-ı hakikat” varken, bu kitabın bağlıları olduğunu iddia eden Müslümanlar dahi, nasıl oluyor da hala mehdi, mesih veya nuzul-i İsa beklentilerine inanabiliyor?
İşte cevabı : “Ey Rabbim, benim halkım bu Kur’an’ı mehcur bıraktı” (terketti/bir kenara attı/uzaklaştı)“ (Fussilet; 30).
Yani: En güzel hadis (ahsenu’l-hadis) Kur’an iken uydurma hadislerin peşine düştü. Uydurma rivayetler yoluyla eski dünya dinlerinin boş inançlarını 200 bin uydurma rivayet yoluyla yeniden dinine soktu. Senin dinini tersyüz edip iyiyi kötüden, gerçeği kurgudan ayıran Furkan’ı terketti. Akif’in tabirleriyle “Nebiye atf ile binlerce herze uydurdu/Yıktı din-i mubini de yeni bir din kurdu…”
Usül ulemasının defalarca söylediği gibi bende yineliyorum: Gelecekten/ğaybtan haber veren, bir kişiyi veya kesimi yeren, diğer bir kişiyi veya kesimi öven, Kur’an’ın vurgusu, teması ve söylemi dışında vurgular, temalar ve söylemler içeren tüm hadisler uydurmadır, batıldır! Böyle asgari 200 bin, azami 1.5 milyon uydurma rivayet vardır ve hepsi de piyasada dolaşmaktadır.
Muhammed’in getirdiği din bu yolla tersyüz edilmiş, yerine Ehl-i Kitap dinine benzer yeni bir din kurulmuştur.
Kanımca mevzu (uydurma) rivayetler konusu İslam’ı yıkan üç şeyden birisidir (bkz. “İslam’ı yıkan üç şey“ başlıklı makale).
Hz. Peygamber’in Kur’an dışındaki nasihatlerini derleseniz en fazla 500 rivayeti geçmez. Bunlar da daha çok ahlak, ibadet, doğruluk, dürüstlük, merhamet, adalet vb. etrafında döner. Kur’an’ın ana söylemini doğrular nitelikte ve onunla direk irtibatlıdır. Bunlar dahi Hz. Peygamberin emri veya tevsiyesi üzerine değil; sahabelerin kendiliğinden tuttuğu notlardan ortaya çıkmıştır. Dini değil; sosyolojik değere haizdir. Dini değer ifade eden tek şey Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Çünkü Allah bizi kendi kitabından hesaba çekecektir. Buhari’nin veya Ebu Davud’un kitabından değil. “Dini değer“ derken bunu kastediyorum…
***
Şimdi…
Ey halkım söyle!
Artık uydurma treninden ne zaman ineceksin?
Sermayeyi kediye yüklemekten ne zaman vazgeçeceksin?
Burhan-ı hakikat’e ne zaman döneceksin?
Ey halkım söyle!
Allah’ın kitabı ölüm, afet ve kıyamet uyarıları yapar durur.
Oysa sen…
Ölüm gelir aldırmazsın…
Afet olur akıllanmazsın…
Kıyamet yaklaşır umursamazsın…
Bilmem ki daha neyi beklersin?
Ey halkım söyle!
Allah’ın kitabı ölüm, afet ve kıyamet uyarıları yapar durur.
Oysa sen…
Mehdiyim diyene koşarsın..
Mesihim diyene kanarsın…
İsa’yım diyene söğüşlenirsin…
Defalarca aldatılır, kandırılır, yine aynı şeyi yaparsın.
Trafik kazası olur böcek gibi çiğnenirsin…
Deprem olur tezek gibi ezilirsin…
Sellere kapılır kütük gibi kıyılara vurursun…
Bunlara neden olan rantçılardan, kaçak binacılardan, dere yatağı haramîlerinden hesap sormak aklına gelmez, hep kurtarıcı beklersin…
Allah’ın kitabının ölüm, afet ve kıyamet uyarılarını teberrüken okuduğundan görmezsin. Bunları boyuna ölülerin arkasından üfürür durursun.
“Açıp nazm-ı celilin bakarsın yaprağına/veya okuyup geçersin bir ölünün toprağına… İbret olmaz sana, hergün okursun ezberde/ yoksa bir maksat aramazsın ayetlerde…”
Mehdiyim diyene koşarsın..
Mesihim diyene kanarsın…
İsa’yım diyene söğüşlenirsin…
Defalarca aldatılır, kandırılır, yine aynı şeyi yaparsın.
Bilmem ki daha neyi beklersin?
Ey halkım söyle:
Hala “Beni uyaran olmadı” mı diyeceksin!
Tembeliz hocam tembel..
hocam,sitenize bir paylaşma linkleri koysanız da uyarılarınızı başkalarıyla paylaşsak. belki de burada olmayanlar daha iyi anlayacaklar, anlatacaklar. biz de vesile oluruz böylece.
İsa a.s ve mehdi a.s. meselesinin tevatürü manevi olduğunu söyleyen pek çok alim varken senin gibilerin itirazını kimse kaale almaz, iyi araştırda Allaha yalvar sahih iman sahibi olmaya bak, inkarla bir yere varılmaz….
ALLAH (C.C) razı olsun ve ilminizi arttırsın Hocam. Her yazınız "Ey müslümanlar kendinize gelin!" uyarısı veren bir tokat gibi.<br><br>Yazınızda Ayet ismi hatayla Fussilet olarak yazılmış.<br><br>İşte cevabı : “Ey Rabbim, benim halkım bu Kur’an’ı mehcur bıraktı” (terketti/bir kenara attı/uzaklaştı)“ (Furkan; 30).
hocam size ulacamadığım için buradan izin istemek durumunda kaldım. ücretsiz dağıtacağımız liseli dergisi çıkaracağız bir yazınızı yayınlamak istiyoruz. cevabınızı bekliyorum
allah razı olsun
Sayın eliaçık "dini değer taşıyan tek kuran" söyleminiz dine, alimlere, yüzyılların usullerine ve müslümanlara karşı çok ağır bir yaklaşım olmuştur, sizde takdir edersiniz ki; geçmiş ve günümüz müslüman alimleri sünnetin veya Buhari müslim, ebu davud gibi hadis eserlerinin de dini bağlamda hüccet teşkil ettiğini söylemişler, kıymetli ve faydalı eserler yazmışlardır. Bizler gündem
Kaderin cilvesine bakın ki Türkiye'de de bir Ali Şeriati yaşadığını sosyalist bir yazar(Ece Temelkuran-Milliyet)'dan öğreniyorum. Acaba çok ünlü islamcı! yazarlar neden siz(varsa sizin gibiler) den bahsetmez? Neden? Teşekkürler hocam.
Sayın hocam İslamiyeti ve müslümanlığı bilmeyenler sadece cennete girmeyi hayal edip çırpınanalar bilsinlerki bizleri yaratan yüce rabbin insanların sabah akşam ibadet etmesinden bir menfaati yokyur.dünya malı hırsıyla yaşayanların, paylaşmayı, yardımı bilmeyenler sizin gibi düşünen ve bunları söyleyenlerden dinimizin gerçek anlamını öğrenebilir.
Sayın İhsan ELİAÇIK HOCAM,<br><br>Kur'an Furkan Suresi 32. Ayeti- İnkarciler "Kuran ona neden bir defada indirilmedi dediler. Biz böylece onu belleğine yerleştirmekte ve onu belirlenmiş bir dizilişe göre okumaktayız" diyor.<br><br>Bu Ayet Kuran'ın İniş sırasına göre okunup yazılması gerektiğini bize hatırlatmıyormu. Bu değişikliği yapanlar ALLAH'a karşı ASİ olmuş