DEVRİMCİ İSLAM’A ÇAĞRI:
R. İHSAN ELİAÇIK
BİRGÜN GAZETESİ ( Şubat 2010)
http://ihsaneliacik.wordpress.com/ erişimindeki yazılarını ve yapıtlarını inceleyen herkes onun bu çağrısına kulak verecektir, ister istemez. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Kendi payıma, bir çok Kur’an meali ve tefsiri okumuş bir kişi olarak İhsan Eliaçık’ın Yaşayan Kur’an’ını (Nuzül Sırasına Göre Meal/Tefsir) tam bir insanlık manifestosu olarak gördüm. Kur’an’ın “oku” emrinin bu kadar çağdaş ve modern olabileceğini tasavvur etmemiştim. Maxim Rodinson veya Roger Graudy yoluyla İslam’ı yorumlayanların şaşıracağı; Hikmet Kıvılcımlı veya Doğan Avcıoğlu ile Müslümanlığı tanımlamışların daha kolay idrak edeceği ama asıl ateistlerin ve din dışı Marksistlerin etkileneceği bir İslam’ın ne olabileceğini İhsan Eliaçık’ta bulmak günümüzün en açıklayıcı olgusu olarak ortaya çıkıyor. Ne Şeriati, ne Kutup, ne de Begoviç… Türkiye’de İslam’ı anlamak isteyen tüm sosyalistlerin temel çıkış noktası İhsan Eliaçık olmalı. Söylediklerinden politika üretmek için değil, henüz buna hazır değiliz, sadece insanı ve onu oluşturan tarihi anlamak için. Tefeci-bezirganların iktidarlarında neyin ne olduğunu daha iyi anlamak; günümüzdeki Türkiye’de temel ideolojik kırılmanın aslında yapay bir kayıkçı kavgası; “laikçi”lerle, “dinci”lerin aynı kayıkta, aynı kapitalist yolun yolcusu olduğunu idrak etmek için. Laiklerle dindarların ise aynı noktaya doğru çekildiği bir merkezkaç kuvvesinin girdabına mı giriyoruz? Bu yolculuğa çıkanlara kılavuz olsun diye İhsan Eliaçık’a sorular yönelttim. İşte yanıtları:
VB: Kur’an’daki indiriliş (nuzül) sırasına göre ilk sure Alak’ın ilk sözü “oku”yu, Allah tarafından Peygamber’e emredilen, zalimlere, egemenlere, sömürgenlere ve kötülere karşı “meydan okuma” çağrısı olarak tefsir ediyorsunuz. Şöyle diyorsunuz: “öyle ki, bu okuma, insanı, toplumu, dünyayı, yaşamı … oluşu, akışı içine alan ve varoluşun özünden gelen derin bir sesleniş, çağrı ve dillendirme şeklinde bir okuma olmalıdır … Türkçe’de ‘ezan okuma (yüksek sesle çağırmak) meydan okumak…’ deyimlerindeki okuma gibi.” O gün böyle bir yorum bana çok makul geliyor; fakat bugün? Bugün ne diyor bu ayet?
İhsan Eliaçık: Kur’an’ın ilk emrinin “Oku” diye başlaması, Peygamberimizin bundan sonra ne yaptığına bakılarak anlaşılabilir. Eğer buradan kasıt “kitap oku” olsaydı, peygamberin kendine kütüphane araması veya okuma yazma seferberliği başlatması gerekirdi. Halbuki baktığımızda hiç de böyle bir şey yaptığını görmüyoruz. Peki ne yapmıştır? Şehre inmiş, Mekke’de kurulu düzene meydan okumuştur! Bu meydan okuma sonucu etrafında ezilenler, mazlumlar, kimsesizler, çaresizler, köleler, alınıp satılan kadınlar, yoksullar toplanmış, şehrin egemen mülk sahipleri korkuya kapılarak ona derhal cephe almıştır. Şehir ikiye bölünmüş ve kıran kırana bir mücadele başlamış, nihayet iş Bedir’de, Uhut’da meydan savaşına kadar varmıştır… Bu manzara “oku”nun ne anlama geldiğini apaçık gösteriyor. “Oku” ile başlayan bu çağrı ve meydan okumaya iki kesimden şiddetli itiraz geldiğini görüyoruz. 1-Tefeci bezirgânlar. 2-Din adamları, kahinler ve falcılar…
“Oku” bugün de aynı anlama gelmektedir. “Oku”yu çağımızda böyle anladığınızda çağımızın küresel ve yerel tefeci bezirgânlarının ve onların ayakta durmasını sağlayan “dinin afyon yüzünün” size şiddetle karşı çıktığını görürsünüz…
VB: Yazılarınızda (http://ihsaneliacik.wordpress.com/) ve söyleşilerinizde Allah’ın sözünün toplandığı kitabın (Kur’an’ın) tapınak dini haline getirilmesine karşı çıkıyorsunuz ve ekliyorsunuz,“Günümüzde, Allah’ın sözlerinin sosyalizme ne kadar yakın olduğu değil, kapitalizme ne kadar uzak olduğu önemlidir.” Immanuel Wallerstein’a göre insanlığın en büyük hastalığı olan kapitalizmin zaten elli yıllık bir ömrü var. Elli yıllık bir ömrü olduğunu varsayarsak, Kur’an’ın kapitalizm sonrası kurulacak olan düzene dair ne vaat ettiği de önemli değil mi?
İhsan Eliaçık: Dindar zihinler yıllardır anti-komünist telkinlerle, “Bu kış komünizm gelecek” korkutmalarıyla yönlendirilmiş, tepki biçimlenmesi içine sokulmuş vaziyettedir. Müslümanlık bu telkinlerle sağcı, anti-komünist, Amerika’ya ehven-i şerrreyn (iki kötünün en hayırlısı) gözüyle bakan bir hale gelmiştir. İslam olsa olsa “abdestli kapitalizm” üretecek bir din olarak görülür ve anlaşılır olmuştur. Ben buna itiraz ediyorum. Şüphesiz bunun böyle olmasında, İslam’ın, içine doğduğu imparatorluk çağlarının feodal ilişkilerini aşamaması ve orada boğulmasının etkisi vardır. Bu nedenle modern çağa geçişte kapitalizmle örtüşür olarak ele alınması kolay oldu. Fakat Kur’an metnine baktığımızda ve Peygamberimizin “Medine Komunü” (cemaati) uygulamasına baktığımızda-(Comun ile Cemaat’in Com ve Cem’i aynı kökten gelir ve toplumculuğu, işitirakçiliği, ortaklaşacılığı ifade eder) cahiliye döneminin vahşi kapitalizmine tepki olarak doğduğu görülür. Sosyalizmin modern kapitalizme itirazı neyse, İslam’ın cahiliye kapitalizmine itirazı aynı şeydir. Bu açıdan İslam’ın sosyal adalet ilkeleri ile sosyalist idealler örtüşür. İslam kavmiyet, milliyet ve mülkiyet üstünlük ve ayrıcalıklarının olmadığı bir cennete insanları çağırıyor. İslam’ın cenneti bu anlamda dünyada kurulacak evrensel adalet ve barış yurdunu (Daru’s-selam) ifade etmektedir. Cennet, Kur’an’ın dünyevi ütopyasıdır. Dünyayı cennete çeviren cennete, cehenneme çeviren cehenneme girer. Ahiret, “ileride, sonrada olan” demektir ve bu anlamda ileriye, geleceğe, umuda, bunun ilelebet bir gün gerçekleşeceğine imanı ifa eder.
VB: Küçük bir azınlık için büyük bir çoğunluğu sömüren, onlara zulm eden, durmadan biriktiren, her zaman yağmalayan ve savaşan kapitalizm için bir ideolojik ortam, vasat değil mi din? Weber’e göre “protestanlık kapitalizmin ruhu.” 1400 yıllık uygulamaya bakarsak, İslam neden ve nasıl kapitalizme karşı olsun? Bunca köklü bir tüccar-bezirgan (kapitalistlerin) dini haline getirilmişken, İslam’ı nasıl tersine çevirip yoksulların meydan okuması müjdesi haline getireceğiz?
İhsan Eliaçık: Kur’an’ın ilk 23 suresine baktığımızda yoğun bir tefeci bezirgân eleştirisi görürüz. Cehennem tehditleri, yoksulların mülk sahiplerine yönelik öfkesini yansıtır. Tabiat ayetleri, yerin ve göğün mülkiyeti Allah’a aittir (Lehu’l-mülk) ilkesini hiçe sayarak toprağa, suya, ateşe (üretim araçlarına) sahiplenen ihtiras sahiplerine yöneliktir. Onların sahiplenici kibrini kırmak içindir. Peygamberimiz şöyle der: “Üç şey ortaktır; su, ateş ve toprak…” Kur’an’ın ilk kıssası zenginlik ve yoksulluk meselesini ele alan Bahçe sahipleri kıssasıdır, ikinci inen Kalem suresinde geçer. Kur’an, münafık diye iman ettiği halde malından vermeyene der. Yine Kur’an-ı Kerim ismi de bunu ifade eder. Kerim olmayı ; vermeyi, paylaşmayı emreden bu çerçevede bir hayat yaşamayı öğütleyen kitap demektir. Tevhid ve şirk kavramları da bunu ifade eder. Tevhid; birlik, bütünlük, eşitlik içinde yaşayan doğal toplumu, şirk; Allah’ın yerde ve gökte mülküne ortak olmayı, mülkiyete sahiplenerek üstünlük taslamayı, toplumu sınıflara ayırmayı, parçalamayı, kastlar oluşturmayı ifade eder. Kur’an’ın, yerdeki durumu göksel ifadelerle ele alan bir dili vardır. Yeri göğe, göğü yere çevirerek okuduğunuzda her şey yerli yerine oturur. Bunu iyi anlamak gerekir. Mesela Kur’an’da sosyal içerikli ayetlerde “Allah” yerine “en-Nâs” (halk, toplum) kavramını koyarak okuyun mananın değişmediğini görürsünüz.
Öte yandan tarih boyunca ezilenlerin ve yoksulların sesi hep peygamberler olmuştur. Peygamberler tarihi aynı zamanda devrimler tarihidir. Ama çağımızda bunun Marksizme, sosyalizme geçtiğini görüyoruz. Kanımca burada hatlar karışmış durumda. Bunu düzeltmek için Marksizmin Allah’a, İslam’ın da özüne; ezilenlerin safına dönmesi gerekiyor. Bunun teorik ve ideolojik kökleri Kur’an’ın metninde ve Peygamberimizin hayatında var. Ben bunu göstermeye çalışıyorum.
VB: Marx’ın “din halkın afyonudur” sözü ile devrimci Marksistler ile Müslümanlar arasına sokulan nifak nasıl yok edilebilir? Edilebilir mi? Yoksa, Marksistlerin tümü Müslüman olunca mı “halk” (yaratılan) ile “devrimci özne” arasındaki bu çelişki ortadan kalkar? Devrimci İslam’ın politik bir programı var mı?
İhsan Eliaçık: Ben bu nifakın bir proje olabileceğini düşünüyorum. Buna son vermeliyiz. Bir taraftan İslam’ın ezilenlerle, ezilenlerin vicdanı olarak ortaya çıkan bir ekonomi-politiğin de İslam ile bağı kopartıldı. Ayrı yerlere, hatta karşı karşıyla getirildi. Marksistlerin, İslam’ın dinlerden bir din değil; dinlere karşı devrim olduğunu görmesi gerekiyor. İslam, insanlığı uyuşturucu dinlerin etkisinden kurtarmak için gelmiştir. Bu açıdan dinler tarihinde bir reformdur. İslam’a bireysel bir inanç diyen aydınlamanın ve modern burjuvazinin bakış açısı ile bakarsanız fena halde yanılırsınız. Oysa İslam, tevhidci; birlikçi, eşitlikçi yeni bir hayat talebi ve tarihsel-toplumsal bir devrimdir. Bir üst yapı kurumu değil; tümüyle üstyapıdır. Kapitalizm öncesi çağların eşitlikçi, özgürlükçü dinsel dilidir. Kur’an’da Allah kendini yoksulun, ezilenin, mağdurun, mazlumun yerine koyarak konuşur. “Allah”, bu anlamda insanın, tarihin, hayatın ve doğanın akışının bu coğrafyadaki (Mezopotamya-Akdeniz havzası) soyutlanmış ifadesidir. Marx’ın ifadesi ile vicdansız bir dünyanın vicdanıdır. Marx’ın “din halkın afyonudur” sözü olumsuzluk ifade etse bile söyledikleri Hristıyan-Katolisizm için geçerlidir. Burada “Hangi din?” diye sormak icap eder. Hatta “Dinin hangi yüzü?”. Bir eşitlikçi, halkçı, vicdan yüzü var, bir afyon yüzü… Çünkü dinler de devrimler gibi acılar ve ızdıraplar içinde doğar. İktidar, rahat ve konfora gömülünce biter. Tarihe baktığımızda bütün dinlerin isyan ve başkaldırı olarak doğduğunu görüyoruz… Marx’ın analizleri, İslam’ın sosyal adalet dilinin maddi dile çevirilişi olarak okunabilir. Das Kapital’in temel kavramları meta, mal, sermaye, para ve emek… Bunların hepsi de Kur’an kavramlarıdır. Buna İslam tarihinde doktriner anlamda giren İbn Haldun olmuştur. Fakat arkasının getirilmediğini görüyoruz. Marx işte bunu yeniden ve rafine bir şekilde ele alıyor… Dinî dil, maddi olana yabancılaşma değil; onun dinsel ifadesi oluyor.
VB: Yaşayan Kur’an adlı meal ve tefsirinizde, Müddessir suresinde, “din sektör, vahiy meta, peygamber pazarlamacı, sana inananlar da müşteri değildir” dediğini söylüyorsunuz Allah’ın (s.46). Bu şerhi düştüğünüz ayeti, “Servet yığma hayallerine kapılma” (74/6) meali ile aktarıyorsunuz. Elmalılı’nın “Çoksunarak (yaptığını çok görerek) başa kakma” mealini meal eden Mustafa Özel ise, ayeti “Yaptığın işi çok bularak başa kakma” anlamıyla aktarıyor. Yaşar Nuri Öztürk de, “Çok bularak başa kakma yaptığın iyiliği!” olarak. Yani ayet aynı ama mealler farklı. Kanımca, sizin dışınızda işe hermenüetik açıdan yaklaşan olmamış. Surenin ilk beş ayeti göz önüne alınınca, sizin mealiniz çok doğru. Peki, bunca egemen aldatmaca varsa, sizinki nasıl olacak da kabul görecek? Müslümanların hangi mealin hangi tefsirine “inanacaklarını” da egemenler tayin etmiyor mu?
İhsan Eliaçık: Bahsettiğiniz Müddesir suresi 6. Ayette Peygambere “Servet yığma hayallerine kapılma” deniyor. Bunu “Yaptığın iyiliği başa kakma” şeklinde çeviriyorlar. O ayetin tefsirinde bunu dilsel olarak analiz ettim. Bu konuda “Para tanrısı Mamon” başlıklı yazıma bakılabilir ( http://ihsaneliacik.wordpress.com/2009/08/03/para-tanrisi-mamon-yeni/#more-718 ). Burada mesele şudur: Kur’an’ın mal, mülk, para, zenginlik, yoksullukla ilgili ayetlerine hep müdahele edilmiş. Yani Kur’an’a bu konuda operasyon çekilmiş ve zenginlerin istediği şekle sokulmuş. “Allah” da zenginlerin Allah’ı olmuş. Yani Emevî karşı-devrimi söz konusu. Kur’an devrimi yarım kalmış, İslam imparatorluk dinine dönüştürülerek yenilgiye uğratılmış. Fakat buna rağmen Kur’an’ın teorik içeriği yeterince açık ve güçlü. Benim umudum da zaten burada. Dinin teorik içeriğinde bir sorun yok. Yeniden bir tefekkür ve aydın zihinlerin bu işe yoğunlaşmasıyla devrimci mesajları gün yüzünü çıkarılabilir. Benim uğraşım ve mesaim tamamen buna yöneliktir.
VB: Çok teşekkürler, kanımca söyledikleriniz çok dayanaklı ve temelli. Herkesi “oku”maya çağırıyorum. Sözlerinizde ete kemiğe bürünen, maddileşen İslam’ın sıradan bir yorumuyla değil; insanlığa ufuk açıcı bir müdahale ile karşı karşıyayız… Yolumuz açık olsun…
Çok doyurucu,aydınlatıcı sözler.<br>Fakat korkutucu olan Allah'ın ve Resulünün muradını ideolojik murad ile değiştirerek yazıya geçirmektir.<br>Bütün mesele ne olur ise olsun Allah'ın ve Resulünün muradını değişik olarak sunmamaktır.<br>Örneğin:Allah Resulü bunu hiç yapmamış.İstese kendisini uyaran ayetleri (Haşa)suskunluk ile geçiştirdi.Ama yapmadı.Allah'ın muradına razı oldu.