ANKARA 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO : 2013/345
DAVALI : R. İHSAN ELİAÇIK
VEKİLİ : AV.E.FIRAT KUYURTAR
DAVACI : R. TAYYİP ERDOĞAN
VEKİLİ : AV. ALİ ÖZKAYA
KONU : Süresi içinde cevap dilekçemizin sunulması hakkındadır.
AÇIKLAMALAR
I . CEVAP DİLEKÇESİ VE SÜRE UZATIM KARARI
Sayın Mahkemeye müvekkilim tarafından sunulan 24.07.2013 tarihinde sunulan ve kısmen cevapların sunulduğu dilekçede, ayrıntılı cevapların sunulabilmesi için süre talep edilmiş ve Mahkemeniz tarafından müvekkilime 06.08.2013 tarihli ara karar ile kararın tebliğinden itibaren 1 AY ek süre verilmiştir.
Geçtiğimiz süre zarfında bu karar müvekkilime tebliğ edilmediği gibi, 24.09.2013 tarihli tensip kararı ile duruşma tarihi de müvekkilime bildirilmemiştir. Geçtiğimiz hafta tarafımdan UYAP üzerinden gönderilen vekaletname ile usulen yapılan işlemlere vakıf olunmuş ve işbu cevap dilekçesi hazırlanmıştır.
Açıklanan gerekçe ile işbu dilekçenin cevap dilekçesi olarak kabulünü arz ve talep ederiz.
II. ESASA YÖNELİK CEVAPLARIMIZ
Davacı dilekçesinde müvekkilimin 18.06.2013 günü saat 14.23’ten itibaren, twitter sosyal paylaşım internet sitesinden beyan ettiği bir takım ifadeleri, davacıya hakaret edildiği gerekçesi ile dava edilmiştir. Davacının iddiasına göre belirtilen ifadeler, davacıyı tahfif etme amacı ile kullanılmıştır, hakarettir.
Bu iddiayı kabul etmek mümkün değildir. Şöyle ki;
1- MÜVEKKİLİM TARAFINDAN SARFEDİLEN SÖZLER HAKARET ETME AMAÇLI DEĞİL, ÜLKENİN EN GÖRÜNÜR VE MUKTEDİR KİŞİSİNİN İKTİDARI KULLANMA BİÇİMİNE YÖNELİK ELEŞTRİLERDİR.
Müvekkilim 24.07.2013 tarihli dilekçesinde kullandığı sözlerin etimolojik kökenlerini açıkça ifade etmiştir. Bu ifadeleri hatırlamak gerekirse:
“Ülkenin eli kalem tutan bir yazarı olarak, daha ziyade genel anlamda konuşan ve yazan biriyimdir. Hem bir vatandaş, hem de dindar görünümü ile kendisine oy verdiğim mevcut Ak Parti iktidarını, hatalarını düzeltmesi amacı ile eleştirebilme hakkını sürekli kendimde görmüşümdür. Bu hak tüm halkta ve özellikle aydın insanlarda vardır, bu hak aynı zamanda bir görevdir de.
Eleştirilerim daha ziyade genel anlamdadır ve ilkeseldir. Kişiyi gözden düşürmeye değil, anlatmaya ve düzeltmeye yöneliktir.
Diktatör; danışmadan sadece kendi keyfince hareket eden kişi iken, Tiran ise bunu değişmeyecek huy haline getiren anlamlarındadır. Yöneticilere “diktatörleşmeyin” demek her vatandaşın hakkıdır.
Haram; hak gözetmeden bir değere ulaşmaktır. Bir insana bir makamı hak etmediği halde verirsen, bu da haramdır. Liyakat sistemini uygulamamak da haramdır. Hükümete karşı, devletin imkanlarını haram işlemeden kullanın, aksi halde haramzade olursunuz demek her vatandaşın hakkı. Bizim imkanlarımız ile oluşan mevkilere, hak etmediği halde oturan yok mu?, Tarih boyu hep olup gelen bu tarza dikkat çekmek istedim.
Yiyici olmak, yetim hakkı yedirmek: hükümetler birer emanetçidir. Halk da emaneti ehline vermek için çaba sarf eder ve en uygun gördüğüne emaneti verir. En uygun olarak görüp oy verdiğimiz Ak Parti bu konuda güven sarsıcı uygulamalar yaparsa, partili veya partiye yakın kişiler habire zenginleşir ise, bu konuda uyarı yapmak suç mu?, yoksa susmak mı suç?
Yalancılık; gerçekleri kapatmak, örtmek, gizlemek, söylediği şeyi yapmamak veya ertelemek. Yapılıan vaatlerin yerine gelmemesi veya gecikmesi.
Provokatör; ortamı hazırlayıp, birbiri ile normalde çatışmayacak olanları çatıştıran kişi.
Bu kavramları hakaret kavramı olarak algılamak yerine, eleştiri olarak algılamak daha makuldür. Bu kelimelerin yerine geçecek daha yumuşak kelimeler kullanılabilirdi, lakin iktidarın aşırı güç kullandığı, muhalefetin de aşırı pasif kaldığı bu ortamda, muhalefet yazılarının da biraz keskin olması gerekiyor.
Bizim yazılarımız belki keskin eleştirilerdir, lakin bu keskinlik iktidarın keskinliğinin bir yansımasıdır.”
2- Müvekkilimin verdiği cevaplarda aslında kullandığı sözcükleri hangi maksatla açıkladığı ortadır. Bu ifadeleri peki müvekkilim durup dururken mi kullanmıştır?
Geçtiğimiz sene Haziran ayı başında Türkiye tarihinde, iktidara karşı en ciddi tepki eylemlerinden biri gerçekleşmiştir. “Gezi direnişi” şeklinde ifade edilen bu eylemler ise davacı tarafından bir tertip olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle de tepkilerini dile getirmek için Taksim Meydanı civarında yoğunlaşan insan toplulukları davacının başında olduğu yürütme tarafından dağıtılması gereken zararlı varlıklar muamelesi görmüştür. Bu topluluklar iktidarın sert müdahalesini daha da kalabalıklaşarak ancak barışçı bir şekilde protesto etmeye devam etmiştir. Müvekkilim de en başından itibaren, Gezi Direnişi içinde iktidarı ve iktidarın görünen yüzü olarak davacıyı eleştirmekten geri durmamıştır.
Gezi Direnişi müvekkilime göre bir tertip değildir. Toplumun farklı kesimlerinde, iktidarın kullanılış şekline, iktidar hoyratlığına, talan kültürüne tepki duyanların ortak çığlığıdır. Muktedir davacı tarafından bu çığlık sert, kaba, duyarsız ve doğru olmayan yöntemler kullanılarak bastırılmaya çalışılmış ve bu nedenle de müvekkilimin de eleştirileri kimi zaman sertleşmiştir. Müvekkilimin Twitter üzerinden yazdığı bu ifadeler de bundan ibarettir. Müvekkilimin davacı ile kişisel başka bir bağı olmadığı gibi, davacının şahsı kullandığı makamdan bağımsız da değildir. Eğer o makamı davacı değil de, başka bir şahıs işgal etseydi ve aynı şekilde davransaydı müvekkilim o kişiye karşı da eleştiri hakkını aynı sertlikte kullanacaktı.
Yüksek Yargı, daha evvel benzer davalarda bu şekilde sert eleştirilerde davacının taleplerinin yerinde olmadığına karar vermiştir:
“Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemidir. Davalı konuşması aynen; “Başbakan diyor ki; Gümrük Birliği bize zararlı oldu, 123 milyar dolar zarardayız diyor. Peki kardeşim sadist misin, mazoist misin? İnsana sorarlar niye oraya doğru koşuyorsun hala” biçimindedir. Görüldüğü gibi davalı, davacının sözleri ile davranışı arasındaki çelişkiyi vurgulamak amacıyla beyanda bulunmuştur. Dava konusu sözlerin sözlük anlamları ile günlük hayatta insanların yaygın olarak o sözcüklere yükledikleri anlamlar her zaman aynı olmayabilir. Nitekim davalının da az yukarıdaki sözleri, sözlükteki anlamında değil, yaygın olarak insanlar arasında her gün kullanıldığı anlam ile yani “kendisine zarar veren”, “başkasına zarar veren” anlamında kullanıldığı açıktır. Konuşmanın bütünü gözetildiğinde, bu kelimelerin sözlükteki anlamları ile kullanıldığını gösteren hiçbir bulgu mevcut olmayıp sözlükteki anlamları kastedilerek değil gerçeği gördüğü halde aynı yolda gitmekte ısrar etmesi kastedilerek “kendisine zarar veren”, “başkasına zarar veren” anlamında kullandığının kabulü gerekir. Şu durumda davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2008/4-295 K. 2008/270 T. 26.3.2008
“Tayip Bey’in saralı olduğu benim güvendiğim kanallarla çok önceden bana duyurulmuştu… … Bu açıdan yine abartılı “şizofreni” var… Artık Tayip Erdoğan’ın başvekâlet bir yana, hiçbir kamu görevi alamayacağını yazıyorum…. ( fotoğraf yorumlarken ) Burada da Tayip Erdoğan kendisinde değildir. Böyle bir tabloyu ancak Kasımpaşa’da bir kahvede düşünebiliriz.… Daha beş yaşında babası zavallı yavru Tayyip’i her gün dövüyordu ve koltuk altlarından tavana asıyordu, bunlar herhangi bir araz bırakmıyor, bir kez attan düşünce fıtık oluyor…Epilepsi hastalarının çoğunda kişilik bozukluğu esastır.” ifadelerinin yer aldığı kitap ile yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle davacı başbakan manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davacı başbakanın iddia edilen hastalığa duçar olduğu ispat edilememekle birlikte, siyasi kimliği ve yaptığı görev dikkate alındığında, kitap halindeki yayında, “kamu yararı ve toplumsal ilgi” nin mevcut olduğu, yazının “güncel” bulunduğu, “özle ifade arasındaki denge” nin bozulmadığı, sert eleştiri sınırlarının aşılmadığı, davacının kişilik haklarının ihlal edilmediği ile davanın reddi hukuka uygundur.”
T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2009/2882 K. 2010/1813 T. 24.2.2010
“DAVA : Davacı R. T. Erdoğan vekili Avukat Fatih Şahin tarafından, davalı E. Çölaşan aleyhine 05/03/2009 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 30/06/2009 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Bir başbakan diplomatik davranmasam ben ona başka bir şey yapardım diyor orda ya. Ulan sen kimsin, ne yapacaksın orada, dövecek misin adamı, 86 yaşındaki adamı orada dövecek misin ? sonra kim alkışlayacak seni ? ya Mustafa kepazeliğe bak ya” şeklinde ifadeler kullandığı hususunda çekişme yoktur. Uyuşmazlık davalının konuşmasında geçen “ulan” ve “kepazelik” kelimelerinin davacının kişilik hakkına saldırı teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 05/05/2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi.”
T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2009/10738 K. 2010/5416 T. 5.5.2010
“Dava, manevi tazminata ilişkindir. Davalı muhalefet partisi başkanı, TBMM Grup Toplantısında, Başbakan olan davacı ile ilgili olarak, “siyasi ahlaktan yoksunluğun ve kokuşmuş bir zihniyetin ağızlardan itirafıdır.” “Bu toprakların bugün kanlı terör örgütünün baskısı ile terke hazırlanılması vatana ihanetle eşdeğer bir alçaklıktır.” gibi sözler söylemiştir. Bu sözlerin ağır eleştiri olarak kabul edilip, tazminat davasının reddi hukuka uygundur.”
T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2009/7741 K. 2010/3497 T. 29.3.2010
3- MÜVEKKİLİMİN KULLANDIĞI SÖZLERİ TAHFİF ETME AMACI KESİNLİKLE BULUNMAMAKTADIR. SİYASET YAPANLAR VAATLERİ İLE SEÇİLİRLER VE HÜKMEDERLER. VAATLERİNE AYKIRI İŞ YAPTIKLARINDA KENDİLERİNE MUHALEFET EDİLİR, ELEŞTRİ YÖNELTİLİR, BU ELEŞTİRİ YUKARIDA AKTARILAN YÜKSEK MAHKEME İÇTİHATLARINDA İFADE EDİLDİĞİ ÜZERE AĞIR/SERT DE OLUR. MUKTEDİR İKTİDARI HOYRATÇA KULLANIYORSA BU ELEŞTRİ SERTLEŞMESİ NORMALDİR.
Demoktratik düzenlerde muktedir olanlar ne oligark ne de monarktır. Dolayısı ile bir yurttaşın, iktidarı kullanan kişiyi beğenmemesi, eleştirmesi, eleştirerek iktidardan gitmesini arzu etmesi, bunun için çaba göstermesi Anayasal bir HAKTIR.
Müvekkilim dava konusu olayda davacının yönetim şekline muhalefet etmiştir. Olay bundan ibarettir. Davacı ise gerek yönetsel gücü ile müvekkilimin yayın organlarında kendisini ifade etmesinin önüne geçmekte, gerekse ekonomik gücü ile bu şekilde davalar açıp kendisini rahatsız eden müvekkilim gibi aydınların seslerini kesmek istemektedir.
4- DAVA KONUSU SÖZLERİN İFADE EDİLDİĞİ GÜN GRUP TOPLANTISINDA KONUŞAN DAVACI, MÜVEKKİLİM DAHİL OLMAK ÜZERE BİR ÇOK KİŞİYE HAKARET ETMİŞTİR
Sayın Mahkemenin dikkatini çekmek gerekirse, davacı, Gezi Parkı eylemlerine katılan hemen herkesi ÇAPULCU olmakla nitelemiş, aksi hala kanıtlanmadığı üzere, Gezi Eylemlerine katılan insanların Bezm–i Alem Camiinde içki içtiklerini ifade ederek, bu eylemlere katılan insanları, mütedeyyin kesim karşısında kutsal değerlere saygısız kişiler olarak göstermiş, müvekkilimin Twitter kanalı üzerinden ifade ettiği eleştirilerini sarfettiği gün ise aynen, hatta doğrudan müvekkilimi, müvekkilim gibi davranan kişileri hedef alarak şu sözleri sarfetmiştir:
“Bir tarafta ellerinde Türk bayraklarını sallayanlar, diğer tarafta Türk bayrağını alçakça yakanlar bir araya geldiler. Bir tarafta Gazi Mustafa Kemal’i istismar ettiler, bir tarafta bölücülerin paçavralarıyla yanyana getirdiler. Bir tarafta güya namaz kıldılar, camiye ayakkabıyla girdiler ve alkol kullandılar camilerimizde. Başörtülü kızlarımıza el uzattılar.” (18.06.2013 tarihli Radikal gazetesi internet sayfası http://www.radikal.com.tr/
Gezi Direnişi’nin başladığı tarihten itibaren, her kesimden insanlar eylemlere katıldığı gibi inançlı Müslüman kesimden insanlar da bu eyleme destek vermiştir. Hatta davacının ısrarlı bir şekilde, sanki bu eylemlere katılan kişiler din düşmanı, camiye, başörtüsüne saygısızlık eden kişiler algı yönetimi yürüttüğü görüldüğünden, bu eylemlere katılan başta Anti Kapitalist Müslümanlar ve müvekkil olmak üzere bir çok kişi, gerek Kadir Gecelerini Park’ta kutlamışlar, gerekse 7 Haziran tarihinden itibaren bir kaç hafta Park içinde toplu olarak Cuma namazları kılmışlardır. Görüntüler temin edilir ve izlenirse, bazı insanların namaz kıldıkları, namaz kılmayan bir takım insanların, kılan kişiler için elleri ile zincirler yaptıkları, müzik seslerinin ezan saatlerin kesildiği yahut azaltıldığı, vb.. Örnekler görülecektir. Şimdi şu soruyu sormanın vakti gelmiştir. BURADA NAMAZ KILAN İNSANLARIN NAMAZ KILMA EYLEMLERİNİ SÖZDE EYLEM OLARAK NİTELEMEK, SORMAK GEREKİR HAKARET DEĞİL MİDİR?
İşte Başbakan’dan artık bir yumuşama, yönetsel sorumluluğunu aldığı halkına karşı bir şefkat beklerken, grup toplantısında tavrını daha da sertleştirmesi, hatta müvekkilime sözde namaz kılan diyerek hakaret etmesi, müvekkilimin bu sözlere tepki vermesine neden olmuştur. Tarihsel olarak olayların oluş şekli budur. Başbakan bir şey yapmıştır, müvekkilim tepki vermiştir. Ne bu dava konusu olayda ne de bugün yaşanan Yargı makamına yönelen müdahaleler olmak üzere herhangi bir zamanda müvekkilim davacıya durup dururken bir eleştiri yöneltmemiştir. Dolayısı ile haksız bir şekilde davacının müvekkilimi tahrik eder nitelikte sözleri de dava dosyasında değerlendirmeye tabi tutulmak zorundadır.
SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan gerekçelerle, DAVANIN REDDİNE, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz.
Saygılarımızla
Davacı vekili
Av.E.Fırat KUYURTAR
Gezi direnişinden bu yana, hatta onun da öncesinden başlayarak, hatta tüm hayatı ile sabittir ki Sayın Eliaçık bu ülkedeki tek gerçek muhalefettir! Şunun için ki; muhalefetin söyleminin, sunduğu çözümlerin, fikirlerini dayandırdığı realitelerin en azından belli noktalarda veya birkaç durumda iktidara nazaran daha sağlam olması gerekir. Bu şekilde bir muhalefet ancak iktidarın mutlaklaşmasını
kardeşim bu camiler bütün toplumun değilmiş , sünnilerinde bir gurubunun akepelilerin örgütlenme merkezleri olmuş , kendim bektaşiyim – bildiğiniz bektaşilerden değil – fakat dinlere ilgim vardır birçok sünniden çok islamı hatm etmişiz ukalaca algılanmasa . Bazen farklı camilerin nabzını tutmak amacıyla cemaata – namaza dahil oluyorum . Varsa yoksa hükümeti , akp yi
islamı hatm etmek nedir ya ! cehalet ve taassup sahibi bektaş arkadaş. Bırak boş boş konuşmayı da al eline bir Kur'an oku ! istersen İhsan abinin kini oku benim tavsiyem Süleyman Ateşinki ama olsun sen al oku kendini cehennemden kurtar bizi de senin bu saçma yorumlarından…