Sertaç Aktan/ euronews / 08 Ocak 2019
Son yayınlanan araştırmalarda varılan sonuçlar ile Türkiye’de inançsızlığın yaygınlaştığının ve dindarlığın azaldığının ortaya çıkması medyada ve sosyal medyada yankı bulan bir konu oldu.
İnsanlar neden dini inançları daha fazla sorgular oldu? Türkiye’de dinsizlik sol kesime mal edilirken neden sağ kesimin iktidarda olduğu bir dönemde yükseliyor? Türkiye’de ateizmin yükselişi küresel trendlerin bir yansıması mı yoksa Türkiye’deki gelişmelerden mi kaynaklı?
Tüm bunları anlamak için önce inançsızlığın ne olduğunu doğru kavramak gerekiyor.
Dindarlığın, muhafazkarlığın, solculuğun veya milliyetçiliğin olduğu gibi inançsızlığın da farklı seviyeleri ve kategorileri bulunuyor. Deizm, ateizm, agnostizm, panteizm ve materyalizm gibi farklı kategorilerin ve bu kategoriler arasındaki farkların ne olduğunu inceledik.
Deizm
İnançsızlığın en hafif seviyesi olan ‘deizm’ bir tanrının varlğına ve bir yaratıcı fikrine inanmak ancak bu tanrının semavi dinlerin tanrılarından veya mitolojik başka dinlerdeki tanrılardan farklı olduğunu düşünmektir. Her deistin aklındaki tanrı kavramı ve modeli farklı olabilir.
Deistler varolan tüm inançların iddialarından farklı ve bilinmesi mümkün olmayan bir şekilde yaşamın bir yaratıcı eliyle ortaya çıkmış olduğunu ancak bunun nasıl ve ne amaçla olduğunun asla bilinemeyeceğini düşünürler. Bu nedenle de tanrının var olduğunu ancak kitaplar veya peygamberler tarafından aktarıldığı gibi olmadığını ileri sürerler. Dolayısıyla kitaplara, mitolojilere veya peygamberlere inanmazlar.
Ateizm
Ateizm bir yaratıcı fikrine ihtiyaç duymamaktır. ‘Tanrı tanımazlık’ veya ‘tanıryı inkar etme’ olarak yapılan tanımlar ateizmin doğru tanımları değildir. Bir olguyu tanımamak veya inkar etmek için önce o olgunun olabileceği veya olduğu varsayılmalıdır. Bu nedenle ‘tanrı olgusunun tanınmadığı veya inkar edildiği’ fikri ateistler arasında kabul görmez.
Ateistler sadece semavi dinlerin tanrılarına değil insanlık tarihi boyunca ortaya çıkmış binlerce tanrının hiçbirine inanma ihtiyacı duymayan ve hiçbir inanç grubuna mensup olmayan kişilerdir.
‘Tanrı Yanılgısı’ adlı kitabın yazarı ve evrimsel biyoloji üzerine çalışmalar yapmış olan Richard Dawkins bu durumu “Aslında Hristiyanlar da tüm tanrıların yüzde 99,99’una inanmazlar, ateistler sadece Hristiyanlardan bir tanrı fazlasına inanmayanlardır” şeklinde tanımlıyor.
Agnostizm
Agnostizm ise bu sorunun cevabının kesin olarak bilinemeyeceğini ileri sürer ve bu nedenle daima şüphe ve sorgulama içinde olma halidir. Dolayısıyla agnostikler ne ateisttir ne de herhangi bir inanca mensupturlar ancak bir yaratıcının varolma ihtimaline olmama ihtimali kadar eşit derecede inanırlar.
Agnostikler de zamanla kendi içlerinde iki kategoriye ayrılmıştır: Agnostik ateistler ve agnostik deistler.
Agnostik ateizm
Agnostik ateistler, ateistler gibi yaratıcı fikrine ihtiyaç duymayan ancak böyle bir olgunun olmadığının kesin olarak bilinemeyeceğinden ötürü ‘tanrı yoktur’ gibi kesin bir ifade kullanmaktan kaçınan kişilerdir. Kısaca bu grup tanrının varolma ihtimalini kabul eden ancak bunun hiçbir şekilde bilinmesinin mümkün olmadığını düşünerek agnostik ateist olmayı tercih etmiş kişilerden oluşur.
Agnostik deizm
Agnostik deistler tıpkı deistler gibi bir yaratıcı fikrine inanır ancak desitler gibi buna keskin şekilde kabul etmezler. Agnostik şekilde şüphe duymaya devam ederken inanmayı tercih eden kişilerdir.
Panteizm
Panteizm genellikle deizm ile karıştırılır. Birbirlerine yakın olmakla birlikte panteistler tanrı olarak direk doğaya inanırlar. Doğanın tanrı ile aynı olgu olduğunu düşünürler. Doğanın ve evrenin içinde varolan herşeyin tanrının bir parçası olduğunu varsayarlar.
Dini inançlardan farklı olarak panteizmde herhangi bir ritüel veya ibadet yoktur. Yaşamdan sonra cennet cehennem benzeri ödül veya cezalandırma yoktur. Hiçbir ahlaki kod veya ders yoktur.
Doğa tanrı, tanrı da doğadır. Olup biten herşey de doğanın yani tanrının bir sonucudur ancak bu tanrı insanlığın ortaya çıkardığı tanrılardan hiçbiri değildir.
Materyalizm
Materyalizm bilinç de dahil olmak üzere evrendeki herşeyin maddeden oluştuğunu ve herşeyin maddelerin etkileşimine dayalı olduğunu öne süren ve bu bakımdan ateist dünya görüşünü içinde barındıran ancak ateizmden daha kapsamlı olan bir felsefedir.
Araştırmalara göre inançsızlık dünya genelinde yükseliş gösteriyor ve durum sadece Türkiye’ye özgü değil.
Bu bakımdan son yıllarda Türkiye’de özellikle genç nesil siyaset ve günlük olaylardan azade şekilde inançla arasına mesafe koymaya başladı. Bu neslin temsilcilerinden biri de soyadı bizde saklı olan Trabzonlu Meryem.
“Ateist oluyorum ama anneme söylemeyin…”
Trabzon’un muhafazakarlığı ile bilinen Of ilçesinde sınıf öğretmenliği okuyan 19 yaşındaki Meryem ateist olmak üzere olduğunu söylüyor ve “Ben de günümüzdeki birçok genç gibi kafa karışıklığı içindeyim varaoluş sebebimizi anlayamıyorum” diyor. Müslüman bir ailede ve toplumda doğan ve Müslüman olarak yetişen Meryem toplumun din adına yaptığı biçok rutinin hurafe olduğunu düşünüyor.
Oldukça muhafazakar bir çevrede yaşayan Meryem içindeki hislerin ve düşüncelerin Müslüman toplumla ilgili olmadığını belirtiyor. Meryem “Toplumun bozuk olması üzücü Müslüman ülkelerin politikalarının barışçıl ve özgürlükçü olmaması da üzücü ama bu tercihtir. Benim fikirlerimin oluşmasında toplum etkili olmadı çünkü kişilerin hataları dine maledilemez” diyor. Meryem’e göre toplum sadece müslüman doğduğu için bu dini yaşıyor ve kendisi öyle olmak istemiyor.
Yeni teknolojilerin etkisi
Dünyadaki yeni teknolojilerin, sosyal medyanın, bilgiye erişim ve iletişim olanaklarının daha fazla sorgulama yapma ve şüphe duyma noktasında kesinlikle etkisi olduğunu ve bunun “güzel birşey” olduğunu belirten Meryem çevresinde kendi gibi çok sayıda kişi tanıdığını ve onların da benzer deneyimlerden geçmekte olduğunu aktarıyor.
Meryem’e göre genel olarak kendi yaş grubunun anlam arayışı içerisinde. Şaka ile karışık “Atesit oluyorum ama anneme söylemeyin” diyen Meryem, üst neslin eğitim seviyesinin önyargılara neden olduğunu ve yeni fikirlere çok açık olunmadığını ileri sürüyor.
Ailesinin durumu bilip bilmediğini sorduğumda ise şunları söylüyor: “Tabiki bilmiyorlar çok kızarlar ve üzülürler bu yüzden ben ara yolu bulmaya çalışıyorum. Onları üzmemek için bu konuları açmıyorum. Muhafazkar aileler küpe takan gence bile kızıyor.”
Durum Türkiye’ye özgü olmasa da Türkiye’de sosyal ve iş hayatındaki durumunun bu trende yaptığı ciddi katkılar da mevcut. Türkiye’nin büyük gazetelerinden birinde koordinatörlük yapan 33 yaşındaki Diren Nazım Selimoğlu içinde yaşadığı toplumun kendisine yaşattığı tecrübelerden ötürü ateist olmuş kişilerden biri.
“İstismar, ısrar ve yasaklar…”
Selimoğlu 8-9 yıl kadar önce kadar gerekli ibadetleri pek yerine getirmese de kendini Müslüman olarak tanımlıyormuş. Ne var ki, muhafazakar bir medya kuruluşunda çalışmaya başlamış ve dinin iş hayatında nasıl kullanıldığını görüp, tanık olduğu istismarlardan ötürü soğukluk yaşamış ve önce deist olmuş.
Bir yıl boyunca deist olduğunu ve bu süre zarfında semavi dinleri elinden geldiğince okuyup araştırdığını, çevresindeki muhafazakar insanları incelediğini ve ülkede olup bitenlerden hoşlanmadığını anlatan Selimoğlu sonunda bu kadar istismar edilebilen bir varlığın yaratıcı olamayacağına kanaat getirdiğini ve ateist olduğunu söylüyor. Selimoğlu şunları anlatıyor:
“Kendini muhafazakar olarak tanımlayan bir kişi bana şöyle bir şey sormuştu: Madem ateistsin neden kadınlara tecavüz etmiyorsun? Bu soruyu soran Müslüman mı ahlaklı, soruyu duyunca şoka giren ben mi? Bu tarz insanları ‘zaptetmek’ için görmedikleri bir şeyden korkmalarına ihtiyaç var. Din ve Allah yaşadığımız toplum için gerekli. Çünkü hukuku, hapsi falan geçmiş, direk ‘öbür dünya’da çekeceği cezayı ya da alacağı ödülü düşünüyor bazı insanlar.”
Milliyetçilik ve Atatürk de din kadar istismar ediliyor
İstismarın her türlüsüne karşı olduğunu anlatan Selimoğlu, politik duruşunu ve sıkışmışlığını “AKP yüzünden ateist CHP yüzünden İslamcı oluyorum” şeklinde özetliyor ve ekliyor: “Türkiye’de de en çok istismar edilen şeyler bence sırasıyla din, milliyetçilik ve Atatürk. Ülkede özel olarak inançsızlığın artmasının nedeni ise istismarla birlikte ısrarın ve yasakların da artması.”
Özkohen: İçi boşalan muhafazakarlık insanlara dinlerini sorgulatıyor
Türkiye Ateizm Derneği Başkanı Selin Özkohen Türkiye’de artan ateist sayısının daha ziyade dünyadaki küresel trendin bir yansıması olduğunu ancak pek çok bireyde ilk sorgulamaları başlatan kıvılcımların Türkiye’nin siyasi ve toplumsal atmosferi olduğunu ifade ederek şunları söylüyor:
Türkiye’de son dönemlerde içi boş bir muhafazakarlık tiplemesinin ortaya çıktığını ve pek çok kişinin sürü psikolojisi ile göstermelik olarak dine yakın gözüktüğünü anlatan Özkohen, bu durumun pek çok insanı “benim dinim bu mu?” diye sorgulattığını “din buysa ben yokum” dedirttiğini ileri sürüyor.
Özkohen KONDA araştırmasında ateistlerin yüzde 3’e çıktığının belirtildiğini ancak bu tip çalışmalarda ateist olduğunu açıklayabilen insanların son derece sınırlı olduğunu belirterek gerçek oranın yüzde 15 civarı olduğunu tahmin ediyor.
Eliaçık: Ateizmin yükselmesi olumlu birşey
İlahiyatçı-Yazar İhsan Eliaçık ateizm ve türlerinin yükselişinde Türkiye’deki atmosferin küresel trendlerden daha etkili olduğunu düşünüyor. “Ateizmin yükselmesi olumlu birşey” diyor ve şunları ifade ediyor:
“Türkiye’ye benzer şartla ve koşullar içerisinde olan ülkelerde gördüğümüz bir gelişme bu. Özellikle üç ülke; Suudi Arabistan, İran ve Türkiye’de ateizm ve deizmin yaygınlaştığını görüyoruz. Din iktidarla buluşup kamu kaynaklarını kullanmaya, askere polise hükmedip baskı uygulamaya başlayınca iktidarlar ve onların temsil ettikleri şeyler yıpranıyorlar.”
Türkiye’de 16 yıldır İslam’a hizmet ettiğini ileri süren muhafazakar kökten gelen kadrolarla ülkeyi yöneten bir iktidarın olduğunu ancak gele gele sonunda ‘Müslümanlık bu mu?’ sorusuna gelindiğini anlatan Eliaçık, insanların sırayla önce dinden soğuduğunu, ardından deist olduğunu ve son olarak ateizme geçtiğini belirtiyor ve devam ediyor:
“Ben bunu dini çevrelerin aksine olumsuz bir gelişme olarak değil olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Gençlerin deizme ve ateizme kayması Türkiye’de olumludur çünkü hiç olmazsa mevcut egemen emevi saltanat ve hurafe dininden bir çıksınlar. Kafaları ve kalpleri bir boşalsın, sadeleşsin. Ondan sonra hiç olmazsa gerçek İslam’ı görme ve anlama şansı artar diye düşünüyorum.”
Esas çekişme dinsizlerle değil dindarlar arasında yaşanacak
Manevi açlık duyan insanlar akıllarına, kalplerine ve vicdanlarına uyan bir dine çok daha hızlı ve kolay döneceğini ileri süren Eliaçık, bundan sonra Türkiye’deki esas çekişmenin ateistler ile dindarlar arasında değil, bağnazlar ile reformcular arasında yaşanacağını öngörüyor. Samimi ve ahlaklı bir ateist ile samimi ve ahlaklı bir dindar arasında ince iplik kadar bir fark olduğunu ileri süren Eliaçık, bu iki kesim arasında bir sorun olmadığına ve rahatlıkla birbirlerine dönüşebileceklerine dikkat çekiyor.
Eliaçık ateistlerin de inançları olduğunu, özgürlüğe, adalete, akla, bilime inandıklarını dindarların da aslında aynı şeylere inandığını ve bunların toplamına ‘Allah’ dediğini kaydediyor. O nedenle kendisinin ateistlerle çok iyi anlaşabilidiğini söylüyor.
Eliaçık İslam dünyasındaki refomrun batıdan değil İslam toplumunun içinden geleceğine inanıyor ve Avrupa’dan aydınlanma ihraç etmeye gerek olmadığını kaydediyor ve “İslam coğrafyası kendi aydınlanmasını yaşadığında bu topraklarda ateizme de gerek kalmayacak” diyor.