İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 87. yılını kutladığımız bu günde, marş ile ilgili gündemde yer alan soruları Yazar Recep İhsan ELİAÇIK’a sorduk.
ELİAÇIK: “Zaferler korkularını yenmiş milletlerin işidir
“
(Kanal A Haber’den Mehmet Toprak’ın röportajı…)
İSTİKLAL MARŞI VAROLUŞ METNİDİR
• İstiklal marşının kabulü üzerinden 87 yıl geçmesine rağmen güncel ve önemli kılan nedir?
– Bir ülkenin milli marşı o ülkenin ruhudur. Bir ülkenin milli marşı o ülkenin bütün milli reflekslerinin yansıtıldığı varoluş metnidir. Akif’in yazmış olduğu milli marşa baktığımızda bütün bunları içerdiğini görüyoruz. Nerden baksanız 1000 yıllık bir tarihin özeti.. I. Dünya Savaşının sonu, her yer işgal altında, imparatorluk yıkılmış, bir avuç insan valık-yokluk mücadelesi veriyor. Bütün cephelerden yorgunlukla Anadolu’ya çekilmiş bir anda ortaya bir ruh, bir vicdan koyuyorsunuz. Bu milletin bütün unsurları kendini bu marşta buluyor. Yeryüzünde var olma iradesi.. Bu milletin var olma mücadelesi sürdükçe bu marş kurtuluş ve özgürlüğün ilham kaynağı olmaya devam edecektir.
“İMPARATORLUK ŞAİRİ” MEHMET AKİF
• İstiklal Marşı’nda neden “Türk” kelimesi geçmiyor?
– Akif köken itibariyle Arnavut’tur. İstiklal Marşı’na baktığımızda Akif ısrarla “Türk” kelimesini kullanmıyor. Bu tutum Akif’in “millet” anlayışından kaynaklanıyor. Akif’in “millet” anlayışı “ümmetçi” bir anlayıştan ziyade –onu da içine alan- “İmparatorluk milleti” anlayışıdır. Akif, bir ulus-devlet şairi değildir. Bir “imparatorluk şairi”dir. Onun dünyasında millet çok geniş bir alanı kapsıyor. İmparatorluklarda etnik kökenler kaynaşmıştır. Hâkim unsur kendi etnik kökenine vurgu yaparak diğerlerini rahatsız etmek istemez. Aksi tutum imparatorluğun birliğinde çatırtılar meydana getirebilir. Bu nedenle olası asabiyet ve etnik tartışmaları arka plana atarak millet tabirini ön plana çıkarır. Bu anlayış İstiklal Marşı’nda ve Safahat’ın geneline hâkimdir. Akif özel olarak başına veya sonuna herhangi bir ek getirmeksizin “millet” tabirinin kullanılmasında ısrar ediyor. Millet, 1000 yıllık süreçte oluşmuş –tabiri caizse- bir markadır. Millet denildiğinde bütün unsurlar kendini bu kavramın içinde bulur. “Milletimiz” dediğiniz zaman, Kürt, Türk, Çerkez, Laz, Arap yani bütün etnik unsurlar kendilerini bunun içinde bulur. “Millet ayağa kalk!” denildiğinde hepsi birden ayağa kalkar.
AKİF’İN IRKTAN KASTI “TÜRK IRKI” DEĞİLDİR
• İstiklal Marşı’nda geçen “kahraman ırk” tabiri ile ne kastedilmektedir?
– Mehmet Akif, “ırk”tan kastı etnik/biyolojik köken olarak “Türk ırkı” değildir. Irk kelimesi 1942 yılında Türk Dil Kurumu sözlüğüne girerek bugünkü anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarihten önceki Osmanlıcadaki kullanımı bu manada değildir. Osmanlıcanın “vatan” gibi sonradan ideolojikleştirilmiş kelimelerinden birisidir. Vatan da önce “köyün meydanı” demekti ve genellikle köylüler kullanırdı. Daha sonra Namık Kemal’in şiirleriyle vatan kelimesi Tanzimat’tan sonra ideolojik bir kavrama dönüşerek Türkçe’de kullanılmaya başlandı. Irk da böyledir. 1942’lerde II. Dünya Savaşı’nda Mussoluni ve Hitler’in öncülüğünde Nasyonal Sosyalist akımlar yükselişe geçiyor. Dünyada yükselen bu trende karşılık Türkiye’de “ırk”a ulus anlamı yüklenilerek kullanılmaya başlandı. Akif ise bu manada ırkı kullanmamıştır. Akif’in zihin dünyasında ırk, yakın ve uzak geçmişteki “ecdad” manasındadır. Nitekim ırk, ırak (uzak) ile aynı köktendir. “Kahraman ecdad” vurgusu başka şiirlerinde de kullandığı bir tabirdir. Safahat’ta ırka dair düşüncelerini şu şekilde ifade eder:
“Hani milliyetin İslam idi… Kavmiyet ne!
Sarılıp dursaydın a milliyetine
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri”
Arabın Türke; Lazın Çerkeze yahut Kürde
Acemin Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!
Müslümanlık da ‘anasır’ mı olurmuş ne gezer
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor peygamber”
Irktan kastının “Turan” veya “Türklük” olmadığını şu mısralarda net bir şekilde görebiliriz:
“Aynı milliyetin altında tutan İslam’ı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir.
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir…
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez..
Son siyaset ise Türklük. O siyaset yürümez.
Turan ili namıyla bir efsane edindik.
Efsane fakat gaye deyip az mı didindik?
Kaç yurda veda etmedik artık bu uğurda?
Elverdi gidenler acıyın eldeki yurda”.
Şu mısralar ise Akif’in “yurt”tan ne anladığını gösterir:
“Selahattin Eyyübilerin Fatihlerin yurdu
Ne zillettir ki çan inlesin beyninde Osman’ın
Ezan sussun, göklerden silsin zikri Mevlâ’nın”.
Bu mısralarda kullanılan “yurt” Selahattin Eyyübilerin ve Fatihlerin bulunduğu yer, “ırk” ise Selahattinlerin, Fatihlerin içinde bulunduğu bir köktür. Malumunuz olduğu üzere Selahattin Eyyubi Anadolu’da değil, Suriye, Mısır ve Kudüs’te bulunmuştu. Köken itibariyle de Türk değildi. Bu farklılıklara rağmen Akif, Selahaddin ve Fatih’in bulunduğu her iki yere birden “milletin yurdu”, “milletin tarihsel kökü” tabiriyle de ırka işaret etmiştir. Dolayısıyla “ırk” kelimesinden etnik kökeni çıkaramayız.
Türk diyenler Türklükten, Kürt diyenler Kürtlükten, Arap diyenler de Araplıktan olur. Hepsini de kaybederler. Çünkü “Medeniyet denilen kahpe” hepsine de diş biliyor. Bu kahpelerin derdi ne Türkiye’dir, ne Kürdistan, ne de Arabistan. Onların derdi böl, parçala, yuttur;
“Artık ey millet-i merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık , ne Türklük kalacak, aç gözünü!
Dinle peygamber-i Zişan’ın ilahi sözünü
Türk Arapsız yaşayamaz. Kim ki “yaşar” der, delidir!
Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir
Veriniz baş başa… Zira sonu hüsran-ı mubin
Ne hükümet kalıyor ortada billahi, ne din!”
ZAFERLER KORKULARINI YENMİŞ MİLLETLERİN İŞİDİR
• İstiklal marşında geçen “Korkma!” sözü İstiklal Marşı bütünlüğü içinde nasıl bir anlam ifade ediyor?
– “Korkma!” sözü, acaba yeryüzünde millet olarak varlığımız, devlet olarak varlığımız, ülke olarak varlığımız “yok mu olacak” endişesi içerisinde olan insanlara seslenen bir hitaptır. Bizim en büyük zaafımız korkularımızdır. Devletin korkuları var. Askerlerin korkuları var. Gazetecilerin, yazarların korkuları var. Herkes korkuyor ve korkularının esiri olarak yaşıyor. Bir milleti ileriye atılmaktan, inkişaf etmekten alıkoyan en önemli sebep kendi içinde taşıdığı korkularıdır. Korkularını yenenler muzaffer olurlar. Zaferler, korkularını yenmiş milletlerin işidir. Dolayısıyla bu milletin üzerinde oynanan oyunlara karşı dikkatli olunması lazım ve millet mensuplarının içlerindeki korkuyu atması lazım. Özellikle milletin unsurların birbirlerinden korkmaması lazım. Mesela Türk’ün Kürt’ten korkmaması lazım. Kürt’ün Türk’ten korkmaması lazım. Müslüman’ın Ermeni’den, Yahudi’den, Rum’dan korkmaması lazım. Bu coğrafyada tarihsel olarak ortaya çıkmış olan millet oluşumunu dışarıdan çökertmek ve yıkmak isteyenler milletin içindeki korkuları eşeliyorlar. Yani Türk ve Kürt’ü birbirine karşı, devleti millete karşı, milleti devlete karşı, laiki İslamcıya karşı, İslamcıyı laike karşı korkulur hale getirmeye çalışıyorlar. Ateşin közüne nefesle üfleyip yangın haline getirerek korkuları sürekli diri tutmaya büyütmeye çalışıyorlar. Bu yangının içinde hepimizin yanarak kül olmamızı istiyorlar. İşte İstiklal Marşı bunun için “korkma!” diyor. Önce kendi korkularını yenmesi için devlete “Milletten korkma!”, millete “Devletten korkma” diyor. Dışarıya dönük ise “dünyaya hükmedenlerden de korkma” diyor. Korkulacak bir şey varsa o da ahlâkî çöküntümüzdür. Bunları sağlam tuttuktan sonra senin yeryüzünde varoluşuna engel olabilecek hiçbir şey yoktur. Korkuları yendiği sürece bu millet yeryüzünde ebediyen yaşamaya devam edecektir.
TEŞKİLATI MAHSUSA ÜYESİ MEHMET AKİF
• Mehmet Akif’in “devlet”i nasıl algılıyordu?
– Osmanlının çözülüş ve yıkılış döneminde Enver Paşa’ya bağlı olarak Teşkilat-ı Mahsusa kuruldu. Teşkilat, imparatorluğu tekrar canlandırmak için dünyanın dört bir tarafına mensuplarını gönderdi. 40 parçaya bölünmüş İslam ülkelerinin çoğunda faaliyet gösterdiler. Mehmet Akif de bu teşkilatın bir mensubu idi. Mısır’da bulunduğu süre zarfında kendisine Türkiye Cumhuriyeti hakkında sorular sorulmasına rağmen devlet aleyhine hiçbir şey söylemedi. “Ben, beni mi eleştireceğim” diyerek bunlara karşı çıktı. Mehmet Akif, hiçbir zaman kendini devletin kenarında, uzağında görmemiştir. “Devlet benim” demiştir. Ülkeyi sahiplenmiştir. Ülkenin o anki yöneticilerine karşı kırgınlığı vardır. Ama ülke yöneticilerini kıracak ve Türkiye’yi dünyada güç duruma düşürecek sözler ve fiillerden kaçınmıştır.
MEHMET AKİF SALTANATA KARŞIDIR
•Mehmet Akif’in saltanata karşı tutumu nedir?
– “İmparatorluk şairi” olan Mehmet Akif, saltanat karşıtıdır. Akif gibi düşünen, dönemin “İslamcılığını” temsil eden düşünürlerin birçoğu da cumhuriyet taraftarıdırlar. Cumhuriyetin kuruluşuna aktif olarak katıldılar. Cumhuriyetin kuruluş anayasasında da yer aldılar. İmparatorluk ruhundan kastım, birlik ve bütünlük anlayışıdır. İmparatorluk evrenseldir, bütün dünyaya hitap eder. İmparatorluk, birleşik etnik kökenlerden ve dinlerden oluşur. Saltanatlık hüküm sürdüğü için imparatorluk denilmiyor. Günümüz Amerika’sı da bir imparatorluktur.. Amerika Birleşik İmparatorluğu.. 52 tane devlet bir araya gelmiş. En büyük özelliği evrensel olması ve birleşik bir ruh taşımasıdır. Akif ve arkadaşları da içeriden bir muhasebe ile diriltmeye çalıştıkları ruh budur. Yani bu topraklardan dışarıya dünyaya evrensel bakış; içeride ise barındırdığı bütün etnik kökenleri, dinleri, farklılıkları tek bir sinede, tek bir hamulede kaynaştırarak sarsılmaz bir cephe oluşturma ruhunu diriltmeye çalışıyordu.
AKİF’İN MEALİ YAYINLANSAYDI TÜRKÇE ŞAHA KALKARDI
• Mehmet Akif Ersoy, neden Türkçe Meal yazmak istemiştir?
– Akif, Kur’an-ı Kerim hususunda çok hassastır. Safahat’ta yer verdiği ayetlerin mealini kendisi yapmıştır. Ayetlerde geçen “And olsun ki”, “Şüphesiz ki” ifadelerini Akif mealinde “Açın gözünüzü”, “Açın kulağınızı” şeklinde kullanmayı tercih etmiştir. Mehmet Akif bu meal çalışmasını tamamlayabilmiş olsaydı Türkçe’yi de şaha kaldıracaktı. Belki Türkçe dilinde onun üzerine başka bir meal de yazılamayacaktı.
• Bu çalışmadan neden vazgeçti?
– Devlet yetkilileri ile yapılan anlaşmaya göre Elmalılı Hamdi Yazır Kur’an Tefsirini, Mehmet Akif Kur’an Mealini, Ahmet Naim ise Sahihi Buhari şerhi ve tercümesini hazırlayacaktı. Bunların hepsi dinin kaynaklarının doğru öğrenilmesi konusunda Cumhuriyet hazırlattığı projelerdir.
Akif, sonradan Türkçe ibadet uygulamasından haberdar olunca, mealinin camilerde Türkçe ibadet yapılırken kullanılma ihtimalini göz önüne alarak meali yayınlamaktan vazgeçti. Bazı rivayetlere göre yaktırdığı söyleniyor. Bütün bunlara rağmen keşke Akif mealini yayınlayabilseydi.
İSTİKLAL MARŞI, TÜRKİYE’NİN İDEOLOJİSİ DEĞİL, ONTOLOJİSİDİR
• İstiklal Marşının kabul edilişini hangi ruhla anmalıyız?
– İstiklal Marşı, Türkiye’nin ideolojisini değil, ontolojisini temsil eder. Yani varoluş manifestosudur. Bu millet için dünyada var kalmanın şartlarının neler olduğunu, bunun nasıl sağlanacağını beyan ediyor.
Geçmişte korkuyorduk, şimdi de korkuyoruz. Futbol stadyumlarından, okullara kadar defalarca okunan İstiklal Marşı, “korkma” diye başlar. Ama biz birimizden korkar hale geldik. İçeride düşman aramamamız lazım. İnsanlara merhametle yaklaşmamız lazım. Önce devlet ve başı korkmayacak. Kendisine güvenecek. Bundan sonra politikalar sükun eder gelir. Bu perspektiften baktığınızda Kürt meselesini ve başörtüsü sorununu çözmek gayet kolaydır.