Kur’an’da nuzül sırasına göre 16. ve 17. sırada yer alan iki sure var ki ele aldığı konu itibariyle ilkini “kapitalizmin”, ikincisini de “abdestli kapitalizmin” panzehiri olarak görüyorum.
Bunlar “Tekâsür” ve “Mâun” sureleridir…
Gayet kısa olan bu surelerin nuzül sırasında peşpeşe yerleştirilmesi de ilginç.
Bu surelerin ilki (Tekâsür) insandaki ruh köküne inerek kapitalizmin “aslını”, ikincisi de (Mâun), onu abdest ve namazla (salat ile) meşrulaştırmaya çalışan “faslını” deşifre eder.
Her ikisini birden zirru zeber eder.
***
“Bir zenginlik/çoğaltma yarışıdır (tekâsür) oyalanıp duruyorsunuz.
Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş…
Fakat hayır! Yakında bileceksiniz.
Fazla uzak değil; çok yakında bileceksiniz.
Evet, daha derinden bakabilseydiniz
Ateşe yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz.
Kendi gözlerinizle onu apaçık göreceksiniz.
O gün her nimetten bizzat sorgulanacaksanız…” (Tekâsür; 1-8)
TEKÂSÜR: Sözlükte [KSR] kökü mastar olarak “çok olmak, çoğalmak” demektir. Malı çok olmak, zengin olmak, maddî durumu iyi olmak (iksâr), çoğaltmak, teksir etmek, çokça yapmak, çoklaştırmak (teksîr), çoğalmak, artmak, üremek, türemek (tekâsür), çok olmasını istemek (istiksâr), daha çok, en çok (ekser), çoğunluk, galibiyet (ekseriye), çok (kesr, kesîr), çokluk, fazlalık, bolluk (kesret), çok konuşan, geveze (miksâr) kelimeleri bu köktendir…
Surenin ismi de olan tekâsür burada makam, mal ve servet çokluğu ile övünmek demektir. Araplar, kişilerin veya kabilelerin karşılıklı zenginlik ve servet yarışını ifade için “tekâsüra’l-qavmu tekâsüran” derlerdi; tabir buradan gelmektedir (Razi).
Türkçe’de zengin kelimesi Farsça kıymetli, süslü, pahalı, değerli taş demek olan seng’den geliyor. Bu anlamda zengin (sengin) kıymetli, pahalı eşyaları olan, malı çok olan demektir. Tefâul babından gelen tekâsür kelimesi de bu anlamda bir şeyi karşılıklı yapmayı ifade ettiği için “zenginlik yarışına girmek” dediğimiz manayı çağrıştırır. Keza “şöhret yarışı, tüketim çılgınlığı, mal mülk hırsı” deyimleri de bu cümledendir.
Öte yandan tekâsür kavramı çağımızda “kapitalist yarış” denilen şeye tekabül etmektedir. Çünkü kapital eldeki anaparayı (sermaye) çoğaltma, artırma, biriktirme demektir. Kapitalizm de, sermayeye dayanan, onu çoğaltmayı (kâr) yegâne gaye bilen, sermayedarların üretim araçlarının sahibi olduğu, alım satımın sırf zenginleşme ve kâr maksadıyla yapıldığı, biriktirme ve çoğaltma dışında hiçbir değerin geçer akçe olmadığı, bu iktisat görüşünün toplumsal değer haline geldiği düzen demektir…
Surede geçen ayetlere tek tek bakalım…
“Bir zenginlik/çoğaltma yarışıdır (tekâsür) oyalanıp duruyorsunuz. Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş…”
Yani: Çokluk, zenginlik, mal, mülk, şan şöhret yarışına girmişsiniz; oyalanıp duruyorsunuz. Mezarlarınıza girene kadar bunların çılgınca peşinden koşturuyorsunuz. Hatta öyle ki mezarlarınızın çokluğu ile bile yarışa giriyorsunuz. Diyelim ki siz zengin ve karşı konulmaz bir gücün, şanın, şöhretin sahibisiniz. Ne faydası var bunun? Bir gönüle girmedikçe, bir yoksulu doyurmadıkça, bir öksüzün başını okşamadıkça, vermedikçe, paylaşmadıkça ne faydası var bunun? Ölünce yanınızda mı götürecekseniz? Malınız, mülkünüz mezara sığacak mı? Şanınızı, şöhretinizi mezarınızın başına büyük harflerle yazsanız ne olur? Mülkün gerçek sahibinin Hayyu Kayyum olan Allah olduğunu (lehu’l-mulk) görmüyor musunuz? Bu doymak bilmez ihtiras neden?
“Fakat hayır! Yakında bileceksiniz. Fazla uzak değil; çok yakında bileceksiniz.”
Yani: Eşyanın gerisindeki manayı görebilseydiniz, görünene (meta’ya) takılıp her şeyi bundan ibaret sanmasaydınız ezeli ve ebedi gerçekliğin ne olduğunu görürdünüz … Her şey toz toprak olup gittikten sonra da yaşayanın ve yaşayacak olanın kim olduğunu anlardınız…
“Evet, daha derinden bakabilseydiniz. Ateşe yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz. Kendi gözlerinizle onu apaçık göreceksiniz…”
Bu ayeti iki şekilde yorumlamak mümkündür:
1- Uhrevi açıdan; “Bu bencilliğin, aç gözlülüğün, zenginlik yarışının, mal mülk hırsının, sizi cehenneme yuvarlamakta olduğunu görürdünüz.”
2- Dünyevi açıdan; “Bu benciliğin, aç gözlülüğün, zenginlik yarışının, mal mülk hırsının, hayatı çekilmez hale getiren bir ihtiras yarışına, çalma, çırpma, alıp satma dışında hiçbir insani değerin kalmadığı vahşi bir pazara dönüştürdüğünü, kendi ellerinizle yarattığınız bir ateş çemberinin/kaosun/kirizin içine doğru yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz…”
“O gün her nimetten bizzat sorgulanacaksanız”
Yani: Her nimetten, her emanetten sorguya çekilecekseniz; zenginlikten, maldan, mülkten, şandan, şöhretten, makamdan, mevkiden, yediğinizden içtiğinizden, oturduğunuzdan kalktığınızdan, hepsinden tek tek hesaba çekileceksiniz. Bunların hesabını vermeden ölmeyeceksiniz, diyelim ki öldünüz, tekrar diriltilip mutlaka hesabını verecekseniz! Hiç kimse bunların hesabını vermeden mezara girip kendini unutturamayacak. Cennete de giremeyecek!
Ey “Bu benim, sendeki de benim!” diyenler! Ellerindekini paylaşmayan, yığdıkça yığan, biriktirdikçe şımaranlar iyi dinleyin! Kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri kulak verin! Hiç birisi sizin değil! Mülk Allah’ındır (Lehu’l-mülk). Varlık O’nundur. Kiracısınız siz, ev sahibi değil. Yolcusunuz siz, hancı değil!
***
Görüldüğü gibi ayetler bir ekonomi-politik eleştiriden ziyade psiko-metafizik eleştiri yapıyor. Ekonomi-politik bir sistemin insan ruhundaki köklerine iniyor. Çünkü insan ruhunda kökleri olmadan hiçbir sistem ayakta duramaz. Mekkî ayetlerin genel özelliği budur zaten. Medine’ye gelince ise sistem vaazı ve kurallar başlar. Ama işin önce insan ruhundaki köklerine inmek ve orayı kurutmak gerektiğinden buradan başlıyor. Zaten bir dinden beklenen de esasında bu değil mi?
Kapitalizm’in kurucu babalarından Adam Smith 1776’da yazdığı “Milletlerin Zenginliği” adlı kitabında Kapitalizmin insan ruhundaki köklerinin bencillik ve aç gözlülük olduğunu söyler. Ve bunun her ne kadar ahlaken bir düşüklük gibi görülse de toplumsal fayda açısından yararlı olduğunu, böylece bencil çıkarları peşinde aç gözlüce koşan insanların piyasayı canlandıracağı ve bu sayede bolluk olacağını söyler.
Madem Kapitalizmin insan ruhundaki kökleri budur, o halde, işe ilk önce buradan başlanmalıdır. Bunun için kapitalizmin panzehiri, Tekâsür suresinde yapıldığı gibi önce psikolojik-metafizik eleştiridir. Bunu es geçen, dahası bu konuda birikimi, donanımı ve dili bulunmayan Marksizm son derece yetersiz ve güdük kalmıştır. Marx’ın ekonomi-politik analiz ve eleştirisi ise yeniden üretilmek kaydıyla iyi bir başlangıçtır.
***
Mâun suresinin ise hemen sonra geldiğini görüyoruz. Bu sure de kapitalizmi dinle meşrulaştırmaya çalışan namazlı-niyazlı, abdestli kapitalizmin panzehiri…
“Dini yalanlayanı gördün mü?
Öksüzü hor görür,
Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
O namaz kılanların vay haline!
Onların kıldığı namaz boştur (sâhun),
Gösteriş yapıyorlar.
En küçük yardıma (mâun) bile mani oluyorlar.” (Mâun; 1-7)
MÂUN: Sözlükte [AVN] kökü mastar olarak “yardım etmek, orta yaşlı olmak” demektir. Orta yaşlı olmak (avân), yardım etmek (iâne), yardımcı (muâvin), yardımlaşmak, el birliği etmek (teâvün), yardım istemek (istiâne), yardım, destek, medet (avn), ikramiye, burs, destek (iâne), kooperatif (teâvuniyye), yardımsever, insanlara yardım eden (mi’vân), küçük yardım (maûne) kelimeleri bu köktendir…
Şu halde mâun en tabiî ihtiyaç maddeleri anlamında küçük yardımlar demektir. Yani âlet, edevat, kap kaçak, ekmek, tuz vb. bir insanın diğer insana vermekte hiç bir beis görmemesi gereken yardımlar manasında. Anlam olarak “Komşu komşunun külüne muhtaç” dediğimiz manayı çağrıştırır…
Dikkat edilirse Kur’an “almayı” değil sürekli olarak “vermeyi” teşvik ediyor. Yani insanlara “İhtiyaçlarınız için yardım isteyin” demiyor, “İhtiyacı olanlara yardım edin” diyor. İstemek söz konusu olunca Fatiha’da geçtiği gibi “Ancak senden yardım isteriz” (iyyake nesta’in) dedirtiyor ve Allah’tan başkasından istemeyi çok görüyor. Ama vermek söz konusu olunca zekât, sadaka vs. hepsini ısrarla öğütlüyor, teşvik ediyor.
“Veren el alan elden üstündür” deyişinde geçtiği gibi alan değil sürekli veren el olmak… İsterken Allah’a, verirken insanlara yönelen bir kişilik… Kendini muhtaç durumda olmaktan çıkararak kendi ayakları üzerinde duran, insanlara yük olmayan, bilakis yükü üstlenen, omuzlayan, paylaşan, bölüşen, özgür, bağımsız, onurlu kişilikler…
Kapitalizm’de yardım (mâun) düşmanlığı vardır. En azından kapitalizm tutarlı olmak istiyorsa böyle olmak durumundadır. Bunu en iyi liberal kapitalizmin bir diğer kurucu babası Herbert Spencer “Devlete Karşı İnsan” adlı kitabında şöyle ifade eder;
“En uygun olanın hayatta kalması sürecine “müdahale” hem boşuna hem de zararlıdır. Tabiî ayıklanmaya müdahale toplumun bütün olarak standartlarının düşmesine sebep olur. Bu açıdan insanın acılarına engel olunmamalıdır. Çünkü acıların çoğu tedavi edicidir; acıyı önlemek aslında şifayı önlemektir. Devletin acıları önleme, yoksullara yardım etme gibi faaliyetleri, günden güne halkta devletin kendilerine nasıl olsa bakacağı düşüncesini doğurur. Böylece girişim ve teşebbüs ruhunu kaybederler… Toplumda kötülük, kurumların şartlara uyum sağlamamasının sonucudur. Bitkilerin verimsiz toprakta çelimsizleşmesi veya soğuk iklimlere taşındığında hepten kuruması, ilke olarak, bir adamın çevreye uyum sağlayamamasından farksızdır. Yaşlanmış ve zayıf düşmüş bir hayvan, haklı olarak avcı hayvanlar tarafından öldürülür. Aslında bu tür bir ölüm üç bakımdan iyidir. 1- Yaşlı hayvan yavaş ve acı veren bir ölüme terk edilmekten kurtulmuş olur. 2- Arkadan gelen daha genç kuşak hayvanların önü açılmış olur. 3- Avcı hayvanlar yaşlı ve sakat hayvanları öldürmekten mutluluk duyarlar… Şu halde insanlar da tabiattaki bu evrim kanununa tabidirler. Evrim yoluyla ayıklanma iyinin ortaya çıkması için sert, acımasız ve fakat hayırlı bir süreçtir…”
Demek ki yardım (mâun) boşuna bir çabaymış… Tam da bu nedenle, bize, boyuna mâun bilinci aşılamak isteyen bu ve benzeri sureler ister vahşisi, ister evcili olsun Kapitalizmin panzehiridirler ve onunla asla uzlaşamazlar. Tabi buradaki mâun’u “dilenciye atılan üç beş kuruş” veya “yoksulu zenginin insafına bırakma” olarak anlamamak gerekir. Aslında burada yaptırım ifade eden bir sistem vaazı vardır. “Sosyal adalet” politikaları tamamen buradan çıkar…
Devam edelim…
“Dini yalanlayanı gördün mü?
Yani: Allah’ın dinini; hükmünü, adetini, cezasını, mükafatını, yargısını. Bütün bunları ifade eden yola girmeyi, (O’na itaat etmeyi, tabi olmayı) reddedeni, inkâr edeni, buna karşı çıkanı görüyor musun, işte o var ya o?
“Öksüzü hor görür, yoksulu doyurmaya teşvik etmez.”
Yani: Böylesi tiplerin karakteri şudur; öksüzü hor görür, yoksulun halinden hiç anlamaz, fakir fukara, garip gureba umurunda bile değildir. Kendi bencil çıkarlarından başka dünya yansa dönüp bakmaz. Varsa yoksa kendisi, malı, mülkü… Bugünkü tabirle vicdansız, merhametsiz, zenginlik hırsından gözü dönmüş, parası olmayana dönüp bakmayan, üstelik küstah; dini, imanı, Allah’ı “fakirin ekmeği, züğürt tesellisi” olarak gören ve fakat Allah, kitap, din nutukları atmaktan da geri durmayan…
Tanrısı Mamon üzerine “Tanrı’ya inanırız” diye yazan; gerçekte ise ona (mamon/para/dolar) tapan… Bu tapınmasını meşrulaştırmak için de, mülkiyetine geçirmek istediği mallara “Tanrı malı” mührü vuran Sümer rahipleri gibi; taptığı şeyin üzerine “Tanrıya inanırız” diye yazan… Ve fakat gerçekte “Mülkün Tanrı’ya ait olduğuna” asla inanmayan… Literatüründe böyle bir şey de bulunmayan… “Mülk İnka’nındır” diye haykıran Kızılderili irfanından fersah fersah uzak… Bunun için de sınırsız özel mülkiyette hiçbir ahlaksızlık ve hırsızlık görmeyen; dahası sırf bunu korumak için de inancı kahpece kullanmaktan çekinmeyen Allahsız Kapitalizm…
İşte bunlar, aslında dini yalanlayanlar, Allah’ı inkar edenler, dinin direğini yıkanlardır.
Bunlar, paralarının üzerine “Tanrı’ya inanırız” diye yazarak, kiliseye giderek, pazar ayinlerine katılarak, papazın önünde günah çıkartarak… Kabe’nin örtüsünü değiştirerek, hacılara su vererek… Namaz kılarak, oruç tutarak, hacca giderek, gül yağı kokuları sürünerek, sarık sarıp cübbe giyerek Allah’a inanmış olmazlar; bilakis yerde ve gökte mülkiyetin Allah’a ait olduğunu teslim etmeleri, çoğaltma ve yığma (tekâsür) yarışına girmemeleri, ellerindekini paylaşarak, bölüşerek, öksüzü ve yoksulu gözeterek, mustazafların (ezilenlerin) safına geçerek yani kum tepelerinden inip kumlara karışarak tasdiklerini ispat etmeleri gerekir… Aksi halde hangi dinden olursa olsun “mâun kaçkını” ve “kerem yoksunu” oldukları için alınlarına “şerefsiz” yazılır; zillet ve meskenet damgası yerler. Yukarıda sayılan “salât”lar (Tanrı’ya yönelme ve desteğini istemeler) onları kurtaramaz…
İslam’da salât (namaz) ve diğer ritüeller birer nüsukturlar. Nüsuk Arapça’da gübrelemek anlamına gelir. Şu halde bir Müslüman için örneğin namaz gübre, hayat tarla, adalet, doğruluk, dürüstlük, paylaşım, kardeşlik de ondan hasıl olan ürün gibidir. Ürün yoksa tek başına gübrenin bir anlamı olmaz. Ürünsüz gübre elinde kalır, tek başına tapınma demek olur. İslam’da namaz, oruç, hac gibi nüsukların dürüstlük, kardeşlik, eşitlik, paylaşım gibi toplumsal değerlerle çok sıkı bir irtibatı ve ilişkisi vardır. Hayattan bağımsız aşkın bir tapınak ritüeli değildirler. Örneğin hac ritüellerinden ihram, tavaf vs. tam bir insanî eşitlik ve kardeşlik mesajı verir.
“O namaz kılanların vay haline!”
Vay hallerine çünkü bu sözün söylendiği Mekke’de öksüze hor bakmak ve yoksula bigâne kalmak suretiyle dini (Allah’ı) inkar edenler, aynı zamanda “Tanrı’ya inanırız” demekte ve namaz kılmaktaydılar. Çünkü namaz Mekkelilerin bildiği bir şeydi (Ebu Muslim).
Ebu Cehil de, Ebuzer-i Ğifari de cahiliye döneminde namaz kılmaktaydılar. Peygamberin çağrısı neydi ki birini can düşmanı; diğerini can dostu yaptı?
Sadece namaz değil; hac, oruç, abdest, gusl, cenaze namazı, cuma toplantısı (yevmu’l-arube) kırkta bir zekat, kısas, el kesme, sopa vurma, bir Allah’a inanma, Adem’i, Nuh’u, Hud’u, İbrahim’i, İsmail’i, Hacer’i saygıyla anma, örtünme, sakal, cübbe, sarık vs. bugün İslam’da ne kadar ritüel (nusuk), ahkam, şekil, şemal ve itikat varsa hepsine sahipti cahiliye Arapları. (bkz. H. Mehmet Soysaldı; Kur’an ve Sünnet Işığında İbadet Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1997 ).
Bir tek şeye yanaşmıyorlardı: Mülkiyetin Allah’a (en-Nâs’a) ait olduğu… Bunun için de ellerindeki mülkü (iktidar ve mal) kaybedeceklerini, ayrıcalıklı konumlarının sona ereceğini çok açık gördüler. Köle Bilal ile eşit hale gelme fikri müşrikleri dehşete düşürdü. İşte buydu yanaşmadıkları…
Çünkü şirk gökteki tanrıların çokluğu değil; yerdeki kabile totemlerinin (putların) çokluğu demekti. Her kabilenin (Hind dininde kast) bir totemi vardı ve bu toplumu kabile ve kastlara ayırmayı (sınıflaşmayı) ifade ediyordu. Tevhid ise bu sınıflaşmayı ortadan kaldırıp toplumu bir, bütün, doğal ve eşit hale getirmeyi ifade ediyordu. Bunun için Mekke sokaklarında “Mülk Allah’ındır” (Lehu’l-mülk) , “Allah’tan başka tanrı yoktur” (La ilahe illallah) ve “En büyük Allah” (Allahuekber) sesleri duyulmaya başlayınca kabile şefleri telaşa kapıldılar. Totemlerin gölgesinde yığdıkları mülkün halka dağıtılacağını, kölelerle eşit hale gelecekleri anladılar ve “Yürüyün, tanrılarınıza (onların gölgesinde yığdığınız servetlerinize) bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.” (Sad; 6) diye feryat etiller.
Demek ki Mekke Allah’a inandığını söyleyip, namaz kılıp oruç tutan “müşrik dindarların” egemenliği altındaydı. Çünkü dindar olunmadan müşrik olunmaz. Bankerlik/bankacılık yapan bu “tefeci bezirgan” müşrikler, öksüzü hor görmekte, yoksulu aşağılamaktaydılar. “Vay o namaz kılanların haline!” haykırışı işte bunun için yüzlerine tokat gibi çarptı. Sahte dindarlık gösterileri deşifre oldu.
Bunlar, “Dedem hocaydı, bende inançlı biriyim. Camiler ardına kadar açık, ezanlar okunuyor, haccınıza engel olan mı var? ” vs. diyerek yönetim kurullarında yer aldıkları bankaların içini boşaltan, faize tapan, iktidarı yücelten, öte yandan dini mülk paylaşımı değil; ritüel (nüsuk) icrası ve kişisel bir inanç meselesi olarak görenlere ne kadar de benziyor. Bunlar da sömürdükleri “kredi kartı kölesi Bilal” ve “asgari ücret kölesi Ammar” ile en azından biçimsel anlamda bile eşit hale gelme fikrinden dehşete kapılıyorlar…
“Onların kıldığı namaz boştur (sâhun). Gösteriş yapıyorlar. En küçük yardıma (mâun) bile yanaşmıyorlar.”
Bazıları da işin gösterişinde, oyunda ve oynaştadır. Kıldıkları namazda, yaptıkları duada hayır yoktur. Kürsülerden nutuk atmaya bayılırlar. Mükellef sofralarda tıka basa doyup “elhamdülillah” çektikten sonra “Mübarek sahabe efendilerimiz açlıktan karnına taş bağlardı” diye ağlamaklı ağlamaklı konuşurlar… Kandil gecelerinde, gülyağı kokuları arasında sahabe hayatı anlatırlar. “Sünnettir inşallah” diye tabağın kenarında hiçbir şey bırakmadan yedikçe yerler ama tabağın içindekini bölüşmeyi hiç düşünmezler… Her yemekten sonra “huri’l-ıyn” duaları ederler; ev üstüne ev, eş üstüne eş isterler ama onları yoksul bekârlarla evlendirmeyi, hele iş sahibi yapmayı akıllarından bile geçirmezler… Nedense her şeye kendilerini lâyık görürler. Kendileri dururken başkası akıllarından bile geçmez. Allah güzel ve zengin nimetlerini nedense hep onlar üzerinde görmekten hoşlanır. Bunlar hem namaz kılarlar, dindar görünürler, hem de bir kapitalistten daha beter mal, mülk ve para düşkünüdürler. En küçük yardımları yapmakta bile pintilikte üzerlerine yoktur. Barlarda, pavyonlarda para harcayamazlar ama saray yavrusundan evlere milyarlar dökerler. Hırslarını maldan mülkten, gösterişten, güçlü görünmekten çıkarırlar. Bir şeyi vermek kerpetenle etlerini koparmak gibi gelir…
***
Kulak ver ve dinle ey yaşadığını hayat zanneden!
Komşun açken tok yatıyorsan, insanlar açlık sınırındayken villâ üstüne villâ alıyorsan, sokaklar dilenci, öksüz, yoksul, garip, çaresiz, kimsesiz doluyken bu villâlarda sabahlara dek yünlü seccadelerde namaz kılıyorsan vay haline! Mazlumun ahı arş-ı alaya yükselirken, yoksulun açlığı yeri delerken, öksüzün ağlaması göğü çatlatırken sadece kıldığın namaza güvenerek ruz-i mahşere gitmeyi düşünüyorsan vay haline!
Dıştan namazlı niyazlı içten zavallı bir dindarlık…
Dışı müslüman içi kapitalist bir ehl-i namazlık…
Adı en küçük yardımı (mâun) bile çok görmek anlamına gelen bu sureyi dindarlık iddiasında olanlar gece gündüz okusa, sular seller gibi ezberlese yeridir. Çünkü alışılmış dindarın o iflâh olmaz “mülkte sinirleri alınmış” din anlayışının panzehiri işte bu suredir.
Boyuna, Allah’ın kendine özel olarak verdiğini sandığı zenginliğine “elhamdülillâh” çekip, burnunun ucundaki açı, yoksulu bir türlü göremeyen, yoksulluk, fakirlik, emek lâflarını duyunca “solculuk” yapıldığını zanneden, “Müslüman güçlü olacak, her şeyin en iyisini giyecek, en iyi yerlerde oturacak” deyip duran, “Ben Müslümanın zengin olanını severim” diye de kafasına uygun hadis uyduran zihniyetin panzehiri işte bu (ve benzeri daha çok bir çok) suredir…
Dini yalanlamak ile öksüze ve yoksula bigâne ehl-i namazlık aynı sure içinde bir tutuluyor ve aynı azapla tehdit ediliyor! Varın gerisini siz düşünün…
Tekâsür ve Mâun sureleri…
Kapitalizmi ve abdestli kapitalizmi zirru zeber ediyor.
Maskelerini düşürüp deşifre ediyor.
Ne söylesem az kalıyor…
Allah razı olsun , ihsan bey gayet güzel özetlemiş ve kalbi olanın kalbine çok büyük bir mızrak atmış ama dediğim gibi kalbi olanın. Kalpsiz ve yüreğinde zerre merhamet ve de vicdan olmayan ,fıtratı bozulmuş böylece hayvandan daha aşağıya düşmüş olanlar bu yazıyı ve de zikredilen sureleri 100 defada okusalar anlamazlar , kimbilir belkide mühürlenmişlerdir. Allah bizi mühürlenmişlere benzetmesin.
IHSAN BEY,ALLAH SENDEN RAZI OLSUN,HAYAL EDEMEYECEGIM KADAR DOGRU,DURUST,ETKILI,DOKUNAKLI,HAMASETLI,DOBRA,ICERIKLI,ENFES BIR YAZI YAZMISSIN.<br><br>YUCE DINIMIZIN GERCEK ANLAMDA BIZ MUSLUMAN TOPLUMA YUKLEDIGI FAKAT MUSLUMANLARIN BUNDAN SURATLE KACTIGI PAYLASIM,INFAK,DININ OZUNU PEK GUZEL YAZMISSINIZ.<br><br>BIR SOLUKTA OKUDUM.COK ISTIFADE ETTIM,DUYGULANDIM,SAHABE ILE SU ANDAKI KENDI DURUMUMUZU
Her zamanki gibi, oldukça güzel ve yerinde bir yazı. Yazarın kapitalizmle İslam'ın işbirliği yapmasına karşı direncini tüm gönlümle destekliyorum.<br><br>Yazıyla ilgili kafama takılan birkaç noktayı belirtmek isterim izninizle:<br><br>1) Kapitalizm bir zehir mi ki, panzehiri olsun! Herkese kapitalizmin panzehiri olduğu iddia edilen iksiri içirmeye çalışırsak ancak bu panzehirden para kazanan
Sahte tüm dinlerin Panzehiri üzerine…<br><br>İhsan Hocam öncelikle elinize, yüreğinize sağlık. <br>Ancak hocam biraz yönünüzü esasa,asla çevirmeniz gerekir diye düşünüyorum. lüks içinde, sefahat içinde, torunlarının hayatlarını bile garantiye alan sözde dindarlar kadar, Müslümanları tapınaklara, ritüellere mahkum etmeye çalışan (bazen onu bile çok gören), hayat hakkı tanımayan, yeni dindarlığı
ALLAHINA KURBAN OLAYIM!BUDUR YA,TEPESİNE TEPESİNE ÇAK ŞU ABDESTLİ KAPİTALİSTLERİN!!!<br>ALLAH KALEMİNE VE YÜREĞİNE KUVVET VERSİN İHSAN BEY! İŞTE SEN "CİHADIN EN EFDALİ ZALİMLERİN YÜZÜNE HAKKI HAYKIRMAKTIR" HADİSİNE TAM TAMIMA MUVAFIK BİR İŞ YAPIYORSUN!GÜNÜMÜZÜN ABDESTLİ ŞEDDATLARINA,EBU CEHİLLERİNE,NEMRUTLARINA HAKKI HAYKIRIYORSUN!NE DİYEYİM HELAL OLSUN SANA!ALLAH RAZI OLSUN!
Merhaba Hocam.Kıyametten bir sahne izledim sanki…
Hocam merhaba,<br>Sitenizi"sık kullanılanlar"kısmına eklemişim ama bir türlü açıp okuyamıyordum.Öncelikle okunacaklar listesinde 1.sıraya almam gerektiğini anladım.<br>Mükemmel bir yazı.Sermayeye,onun uşaklarına ,din tüccarlarının suratına indirilmiş bir tokat gibi.Bize de bu tokatı atan eli dostca sıkmak düşer.<br>Ben dinin inkar edildiği ortamlardan,marksist cenahtan geliyorum.Allah
Sayın oyunkuran, <br>yorumunuzdaki seviye ve kalite dolayısıyla sizinle tanışmak istediğimi belirtir saygılarımı sunarım.
Hocam, sizi Haber Türk Tv deki bir programda gördüm. İlk anda etkilendim. Söylediklerinizin çoğu doğru. Fakat tarzınız ve tutumunuz yanlış."Kellim kellim layenfağ" gibi. Bizim köylümüz, ineğine kızar, ona sopayla vurur, kızarsa cezalandırır. İnek de ona 8-10 kg süt verir. Daha çok kızarsa süt bakracını teper ve verdiği sütü döker. Oysa elin Hollanda'lısı, inekle kavga etmez onu
ALLAH TEALA KALBİNİZE KUVVET VERSİN…BU ÜMMETİN EBUZERİ…
Selamun aleyke kıymetli alim. geçen sene sizin üç ciltlik tefsir kitabınızı alarak düzenli ve notlandırarak ve en önemliside öğrenerek okudum.Ve tüm içtenliğimle söylüyorum ki, çok başarılı buldum. İlle de bir eleştiri yapacaksam, tefsirin sonlarına doğru bende beliren bir fikri eleştiri babında zikredebilirim. Şu ki;siz ilk cildi yazarken müthiş sayılabilecek bir cehd, ikinci cildi yazarken
ALLAH RAZI OLSUN HOCAM.<br>Yazınız çok hoş yüreğinize sağlık üstadım inşaallah bu yazıyı sermayedarlar ve cübbe ardına saklanmış havuzlu ev sahibleri zorba ve saldırgan bir o kadarda alçak olanlar anlar lar allaha emanet olun hocam selam ve dua ile…
Sayın Eliaçık; Allah, ilmi isteyene mal ve mülkü istediğime veririm diyor.Allahın hazinesi mi eksilecek bütün kullarına eşit ve bol miktarda vermesini bilmiyormu? Birtakım modası geçmiş iktisat yazarlarından edindiğiniz eksik iktisat bilgileriyle yüce Kuranı yorumlayarak toplumda zengin fakir ayrımcılığı yapmanız ne kadar doğru okurlarınız karar versin.
ilmi isteyene mal ve mülkü istediğime veririm diyor mu? emin değilsen günah işliyorsun. saygılar.
Bu arsız hırs meraklılarına karşı, cahil arap aklıyla savaşabileceğinizi mi sanıyorsunuz? 1430'larda ilk büyük borsasını Hollanda'da kurmuş olan bu gayet eski geleneği aşabileceğinizi mi sandınız? O tarihlerden bu yana, loncalarda, borsada söz sahibi olmanın iki kuralı vardır. Zengin olmak ve ya püriten ya da katolik olmak. Bu bahsettiğiniz deyyuslar yıllarca dini kullandı da, islamı
Müjgan Halis'in Eliaçık Hoca ile röportajından<br>…Dinin kurallarını hırsızın elini kesmek, türban takmak, zina edeni cezalandırmak, mirası erkeğe iki kadına bir şekilde vermek, dört kadınla evlenmek şeklinde anlıyorsanız bunlar dinin evrensel değerleri değildir. Bunlar dinin evrensel değerlerinin Arap toplumunda nasıl hayata geçeceğine dair verilmiş örneklerdir. <br><br>- Ve bunlar
SAYIN VELİ YILDIZ ALLAH SİZE ANLAYIŞ NASİP ETSİN!HERNE YORUM YAZSANIZ,ŞÖYLE BASBAĞIRIYORSUNUZ "BEN BEKTAŞİNİN "NAMAZA YAKLAŞAMAYIN" DEDİĞİ GİBİ İŞİME GELMEYENİ ANALAMAM"!!!<br>AÇ EY VELİ YILDIZ,AÇTA BAKARA SURESİNİN İLK AYETLERİNİ OKU,OKU,OKU!!!HİDAYET SAHİPLERİNİN İLK VE TEMEL VASIFLARININ EN BAŞINDA "İNFAK" EHLİ OLDUKLARINI OKU!!!İNFAKIN SİZİN GİBİLERİN,DİLENCİNİN
SAYIN VELİ YILDIZ ALLAH SİZE ANLAYIŞ NASİP ETSİN!HERNE YORUM YAZSANIZ,ŞÖYLE BASBASBAĞIRIYORSUNUZ “BEN BEKTAŞİNİN “NAMAZA YAKLAŞAMAYIN” DEDİĞİ GİBİ İŞİME GELMEYENİ ANALAMAM”!!!<br>AÇ EY VELİ YILDIZ,AÇTA BAKARA SURESİNİN İLK AYETLERİNİ OKU,OKU,OKU!!!HİDAYET SAHİPLERİNİN İLK VE TEMEL VASIFLARININ EN BAŞINDA “İNFAK” EHLİ OLDUKLARINI OKU!!!İNFAKIN SİZİN GİBİLERİN,DİLENCİNİN ÖNÜNE 3-5 LİRA ATMAK
Muhterem Hocam,<br> Allah sizden razı olsun. İnsanlık sorunu yazdıklarınız. Bunları anlamak için önce insan, sonra müslüman olmak lazım. Ancak bizim kafasını kuma sokmuş abdestli kapitalistler gibi müslüman değil.<br> Keşke sizi, fakir, fukara, garip guraba kadar, şu abdestli kapitalistler de okusalar. Belki de okuyorlardır. Ancak, müthiş bir körlük içindeler. Kendilerine göre mazeretler
ALLAH razı olsun hocam ama şunu unutmamak gerekiyor müspet müslümanlar parayı işlettiği müddetçe birikim yapmalarında bence bir sakınca yok çünkü mevcut düzen bunu gerektiriyor. Ayrıca işletilen anapara insanımıza iş kapısı oluyor. İşte burada da emeğin hakkını asgari ücrete bağlamak değil insana yakışan maddi değeri vermek gerekiyor. <br>Ayrıca özel mülkiyet haklarının tekrar sorgulanması lazım.
şura suresinin 36. ayeti. size verilen şey dünya geçimliğidir. bakara suresinin 286. ayeti. başkalarının sırtından kazanıp zengin olmayın; işte hak terazimiz budur her nefis ve hak sahipleri bu haklara uymakla ve haklarına sahip çıkmaklada yükümlüdürler buna uymayanları bu hakların bilmeyenlerin bunları öğrenipte bu haklarını aramayanların başta onların haklarını yiyenler olmak üzere. vay onların
bende ilmi isteyene zengiliği istediğime veririm sözünü hiç bir hadis kitabında bulamadım,bana kaynak konusunda yardımcı olursanız sevinirim. bir çok yalan yanlış sözün hazreti peygambere ihale edildiğini biliyorum teşekkürler
bir bucuk milyon adet hadisi şerif olduğunu söylüyorlar bunun hesabını yaptım bir zaman ve her beş dakikada bir hadisi şerif yazarsa ve her gün onaltı saat bu işi yaparsa yirmi üç senede ancak bu kadar hadis yazılır ki bu durumda bu peygamberin başka işleri yokmuydu derler adama<br><br>çünkü bu hadisler siyonların uydurmalarıdır buda insanları yanıltmak içindir derim onun için bizlerin ve
MERHABA ARKADAŞLAR.PANELİMİZ VAR.İHSAN ELİAÇIK HOCAMIZIN KONUŞMACI OLDUĞU BİR PANEL.İLGİLENENLERE DUYRULUR.HERKESİ BEKLERİZ…<br><br> İSLAM,SOL VE KAPİTALİZM<br>TARİH:10 NİSAN 2010 CUMARTESİ SAAT:13.00<br>YER:DAFNE KÜLTÜR MERKEZİ<br>KEMAL PAŞA MAH. İNÖNÜ CAD. NO:84<br> KOCAELİ/İZMİT
sayın ihsan bey ,tek kelime ile sizi tebrik ediyorum .ayetler ışığı altında ayetlerin aslına uygun bir tarzda cesaretle anlattınız .bu yaşadığımız islam dünyasında bu görüş pek değer görmeyecek, bilhassa abdestli kapitalistler tarafından ama inanıyorumki yaşamınızda buna uygunsa ki uygun olduğunu düşünüyorum, ALLAH indinde mukafatını göreceksiniz .ALLAH'a emanet olun selamlar.