“Madencinin kaderi bu” cümlesi bana İsmet Özel’in “Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor” dizesini hatırlattı. Hani “Böylesine hazırlıklı değilim daha/Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum/Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda…” diye devam eden Erbain’in o ünlü dizeleri…
“Madencinin kaderi bu” sözünün anlamı hakikaten ürkütücüdür. Bu sözü söyleyenin kişiliği, kimliği ve yetiştiği dinî iklim düşünüldüğünde, olayın sadece bir dil sürçmesi olmadığı, memleketin ‘muhafazakâr’ bilinçaltını yansıttığı görülür. Onun için ‘kapanmaz bu sözün açtığı yara vicdanlarda’…
Türkiye’de muhafazakâr bir çok çevrenin bilinçaltında bu zihniyet var.
Bu vesile ile “İslam’da kader” konusunu ele alacağım ancak izninizle birkaç kelam etmem lazım.
Bir kamu görevlisi olarak ülkenin Başbakanı meydana gelen bir felaket hakkında “Kaderlerinde var” diyemez. Bu, sorumluluğu bilinmezliğe havale edip olaydan kaçmak anlamına gelir. Keza “kader” dinî bir kavram olduğuna göre, sorumluları sorgulanamaz kılmak anlamına gelir. Laikliğe aykırı olduğundan filan değil; bilakis benim görüşüme göre Emevî zihniyeti ve Muaviyecilik olduğundan. Buna birazdan geleceğiz…
Oysa yapılması gereken olay hakkında rasyonel bilgi vermek, alınan önlemlerden bahsetmek, karşılaştıkları güçlükleri sıralamak, yapılan yanlışları ve hataları cesaretle dile getirmek, kurtarma çalışmaları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek gibi herkesin makul karşılayacağı şeyler olmalıydı. Onun oturduğu makamdan bakınca yerin 500 metre altına gömülen madencinin kendi oğlundan farkı yoktur. “Gemicik” sahibi olmak nasıl oğlunun kaderi değilse maden ocaklarında can vermek de madencinin kaderi olamaz.
***
Sadede gelelim…
“-Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” “- Peki imanın şartı kaç?” diye devam edip giden konuşmaların yüzlercesine şahit olmuşsunuzdur.
Artık böyle sorular soruluyor mu bilmiyorum, ama bizim çocukluğumuzun en ünlü sorularıydı bunlar… Özellikle misafirliklere gidildiğinde çocuklara en çok bu ve benzeri sorular sorulurdu. Çünkü ‘muhafazakâr dindâr’ büyüklerimize göre bunlar ilk öğrenilmesi gerekenlerdendi, bilmemek çok ayıptı. Bu tür sorulara verilen cevaplar çocuğun dini öğrenmeye başlayıp başlamadığının da testi ve göstergesi sayılırdı…
Gel gör ki bu tür “şartlı refleksler” tâ Emevî devrinden kalma ezberden başka bir şey değil. Bari doğru olsa, üstelik yanlış bir ezber.
Bakın nasıl.
***
İslam kelam tarihinde İmam Maturidi’den sonra ekol içinde ikinci adam durumda olan Ebu Muin en-Nesefi (öl.508/1114), Eş’arî’den sonra Bakıllanî gibi Maturidîliği daha sistematik bir tarzda ele almış, derinlemesine temellendirmiştir. Ebu Muin’in’in en önemli eseri Tabsıratu’l-Edille Maturidîliğin serancamına paralel olarak pek tesirli olamamış, bunun yerine Eş’arî eğilimli şerhleri rağbet görmüştür.
Eserde iman ve İslam’ın şartları diye bilinen sıralamada dikkat çekici bir farklılık gözden kaçacak gibi değil.
Ebu Muin en-Nesefi Tabsıra’sında aynen şöyle demektedir: “Deriz ki, inançlara gelince, din alimlerine göre bunlar beş esasa ayrılır; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman. İbadetler de onlara göre beşe ayrılmış olur: salât, savm, hacc, zekat ve cihad…” (bkz. İhyadan İnşaya adlı çalışmamızın İslam’ın şiarları böl.)
Ebu Muin en-Nesefî bu sıralamayla dikkat çekici bir şekilde “kaza ve kaderi” iman esasları arasında saymamakta, İslam’ın üzerine bina olduğu şeyler arasında da “cihadı” zikretmektedir.
Buna göre “imanın ve İslam’ın şartları” olarak bilinen esaslar beş teorik beş de pratik olmak üzere on esastan ibaret oluyor. Büyük ihtimalle Cibril hadisi olarak bilinen rivayetin en sahih varyantı Tabsıra’da geçtiği gibidir.
Demek ki iman edilecek esasların özeti beştir: 1-Allah’a iman 2-Meleklere iman 3-Kitaplara iman 4-Peygamberlere iman 5-Ahiret gününe iman… Aynı şekilde İslam’ın üzerine bina olduğu esaslar da beştir:1-Salât 2-Savm 3-Hacc 4-Zekat 5-Cihad…
Yani bu dinde teorik olarak 1- Tek Allah’a, 2- Gökte pasif sukûnete çekilmeyip alemde dinamik güçleri olduğuna (melâike), 3- Tarih boyunca insanlıkla sürekli iletişim halinde olduğuna (risalet), 4- İnsanlığın sorunlarına bigâne kalmayıp yol gösterici suhuflar/bildiriler/kitaplar gönderdiğine (kitab), 5- Bunlar aracılığı ile işin sonunu düşünerek davramamızı, her şeyin hesabının sorulduğu bir son gün olduğuna inanacaksın (ahiret)…
Pratik olarak da 1- Dua, tazarru, yakarış, secde ve tevâzu halinde olacak, kibirlenmeyecek, haddini bilecek, Allah’a içtenlikle yönelerek sadece onun önünde eğileceksin, başka hiçbir gücün, kişinin, kurumun önünde eğilmeyeceksin (salât), 2- Çevrene zarar vermekten sakınacak, ahlakî tutarlığa sahip olacak, açı yoksulu unutmayacak, bir aylık talimle de olsa kendini tutmasını öğreneceksin (savm), 3- İmkanın varsa her yıl insanlık ve eşitlik gösterisine katılacak; buradan ögrendiklerinle insanlar arasında dil, renk, ırk, kavmiyet, mülkiyet, cinsiyet ayrımcılığı yapmayacaksın(hacc), 4- İhtiyaçtan fazla mal ve mülk biriktirmeyecek; fazla olanı herhangi bir orana bağlı olmaksızın sürekli vereceksin (zekat), 5- Yeryüzünde zulme karşı adaletin, yalana karşı gerçeğin, ezene karşı ezilenin yanında yer alarak sürekli devrim için mücadele edeceksin (cihad)…
İşte bu dinin teorik ve pratik özeti bundan ibarettir.
***
Bu özetleme gayet anlaşılabilir ve mantıkî bakımdan da gayet tutarlıdır. Çünkü beş teorik beş de pratik ilke vazediyor. “Bu dinde nelere inanmam ve neler yapmam lazım” sorusuna kısaca ve özet halinde cevap veriliyor.
Buna benzer özetlemeler Kur’an’da da yapılır. (ör. Bakara; 2/177).
Ancak bu özetlemelerin hiçbirinde “kadere iman” zikredilmez. Kur’an’da kader bir iman esası değildir ve fakat tevekkül, tevhid, şirk vb. bir Kur’an kavramıdır.
Bu anlamda kader varlık ve oluş kanunları anlamına gelmektir. Her şeyin bir oluş ve bozuluş (kevn ve fesad) kanunu veya gidiş yasası vardır; evren buna göre işler. Demek ki takdir insanın, tarihin, hayatın ve doğanın işleyiş yasaları olmaktadır. Bunlara uyulmalı ki tarih, hayat ve tabiat felaketimiz olmasın. Eğer başımıza bir felaket geliyorsa bu kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayıdır. Varlık ve oluş kanunlarını tayin etmek (kâdir) ve sürdürmek (emr) ise Allah’a aittir. İkbal der ki “Kader, insanın tarihte Allah ile yaptığı bir yürüyüştür.”
Hal böyleyken “kadere imanın” özellikle Emevî döneminde dinî doktrin haline getirilerek bu ezbere dahil edildiği ve “rivayet piyasasının” da ona göre şekil aldığını görüyoruz.
Hicri 40 yılında Muaviye tarafından, “cemaat yılında”, Medine mescidinde elinde kılıcıyla “Bu iş kaza ve kader iledir” diyerek ilan edildi. 91 küsur yıllık Emevî dönemi boyunca resmi doktrin haline getirildi ve siyasal mana yüklenerek “Bizim ümmetin başında olmamız Allah’ın kaza ve kaderi iledir” argümanı geliştirildi. Buna itiraz eden ilk yüzyıl aydınlanmacılarından Amr el -Maksus, Mabed el-Cuhenî ve Ca’d bin Dirhem gibi bir çok sima “kaderi inkar ettiği” gerekçesiyle ağır işkenceler altında şehit edildi. Üstelik saray ulemasınca “Rafızî, Kaderiyye” diye yaftalanarak…
İlginçtir Roma döneminde de örneğin Aziz Justin kaderi inkar ettiği gerekçesiyle idam edilmişti. Emevî kabileci ganimet düzeni, nasıl “kendi elleriyle” kurduğu statükoyu Allah’ın kaderi olarak görüyorsa , Roma’nın köleci düzeni de Stoacı kader anlayışı ile savunulurdu. Her ikisinde de düzene itiraz edenler kaderi inkar etmekle suçlanırdı.
***
İslam kelam tarihinde Emevî sultanı Abdülmelik’e Hasan-ı Basri tarafından gönderilen risale meşhurdur. Risale, dönemin iklimini ve argümanlarını bütün açıklığı ile yansıtıyor. Özellikle Emevî Sultanının Hasan-ı Basri’ye hitabı esnasında kullandığı argümanlar çok ilginç ve çok da tanıdık: (!)
“Emiru’l Mu’minin Abdülmelik bin Mervan’dan Hasan Basri’ye…
Sana selam olsun. Zatından başka ilah olmayan Allah’a hamdü sena ederim. İmdi, daha önce geçen alimlerin hiç birinden duyulmadık bir şekilde kader meselesini izah etmeye çalıştığın bana ulaştı. Halbuki ben bu meselenin daha önceden beri senin anlattığın gibi izah edildiğini hiç duymamıştım. Senin salih, alim, faziletli, istekli, titiz birisi olduğunu biliyorum. Doğrusu senden duyduğum bu tür sözler hiç de hoşuma gitmedi. Bu meseleyle ilgili görüşlerini bana yaz. Bu iddialarını nereye dayandırıyorsun? Sahabeden birisinin görüşüne mi, Kur’an’ın bir hükmüne mi yoksa kendi görüşlerine mi? Biz daha önce kader meselesini senin gibi anlatan birisine hiç rastlamamıştık. Bu husustaki görüşlerine bana bildir…”
Hasan-ı Basri de mektubunda görüşlerini yazıyor ve insanın irade ve sorumluluğunu ortadan kaldıran kader anlayışını açık bir dille reddediyor ve özgür iradeyi savunuyor. Bu bakımdan risale baştan sonra bir “özgür irade” savunması mahiyetindedir. Kur’an’dan onlarca ayetin tefsirini yapan Hasan-ı Basri, ısrarla insanın özgür irade sahibi olduğunu, kulların fiillerinden bizzat kendilerinin sorumlu olduğunu, başımıza gelenlerin önceden tayin edilmediğini, zulümlerin ve kötülüklerin O’na nispet edilmesinin Allah’ın adaletine sığmayacağını anlatıyor. (Risalenin tam metni için bkz. “İslam’ın Yenilikçileri” adlı kitap çalışmamız, c.1, ‘Hasan-ı Basri’ böl.).
Böylece Emevîlere demek istiyordu ki: “İşlediğiniz zulümler kendi ellerinizle yaptıklarınızdandır. Bunların kaderimiz olduğu görüşü batıldır. Allah zulmedenleri sevmez. Bilakis böyle durumlarda zulme uğrayanlara cihadı emreder…”
Emevîler de demek istemekteydi ki: “Kime karşı cihad? Biz de Müslümanız. Hiç kelimeyi şahadet getirene karşı cihad olur mu?” Buradan İslam’ın esaslarına cihadın kaldırılıp kelime-i şahadetin eklenmesinin ne manaya geldiği de anlaşılıyor olmalı. Oysa iman esaslarında “Allah’a iman…Peygambere iman…” derken zaten kelime-i şehadeti ifade etmiş oluyorsun.
Görülüyor ki tarih boyunca siyasi iktidarlar bir taraftan kader inancını yardımlarına çağırırken, diğer yandan da cihadı (emr-i bi’l maruf neyh-i ani’l münker) çok sevimsiz ve tehlikeli görmektedirler. Bu nedenle halk kitlelerine kodlanıp ezberletilen “şartların” bilinçli bir tercihi yansıttığını söylemek mümkündür. Bu, Emevî yönetiminin kendilerine zulüm gerekçesiyle karşı çıkanları bertaraf etmek, ellerini kollarını bağlamak için geliştirdiği bir argümandı.
Bugün için artık bir anlamı bulunmuyor.
Anlamı olsa bile aktardığımız şekilde yeniden aslına uygun sıralanması gerekiyor. O bile yapılmayıp kör bir taklit sürüp gidiyor.
Tabi bu İslam’ın hükümlerinin sadece bunlardan ibaret olduğu anlamına da gelmiyor. Bu olsa olsa anlama kolaylığı bakımından bir özetleme olabilir. Bu özetlemenin örnekleri de yukarıda değindiğimiz gibi Kur’an’da verilmekte…
Demek ki “Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” diye bilgiç bir edayla sorduğumuz sorunun cevabını bile yanlış biliyoruz.
***
“Madencinin kaderi bu” sözünün sahibine çocukluğunda bu sorular çok sorulmuştur ve o da bu ezberi çok tekrarlamıştır. Yetiştiği dinî iklim onu böyle ele verince kömür ocaklarındaki hazin ölümler madencinin kaderi oluyor.
Vicdanı donmadıysa ‘sözünün anlamı ürkütür’ adamı.
Aksi halde açıklayamadığınız veya sorumluluğundan kaçmak istediğiniz şeye kader der geçersiniz.
Peki, o zaman, iktidarda olmanın kaderinde de iktidar zenginleri yaratmak var.
Belediyeci olmanın kaderinde ihalelerden yüzde almak var.
Üçüncü köprü yapmanın kaderinde güzergâhtan arsa kapatma yarışı var.
İktidarın kaderinde oğluna gemicik almak, damadını medya patronu yapmak var.
Banka hesabına servet yığmak var.
Öyle mi?
Muktedirler hep buradan yıkılmadı mı?
Ne kadar ilginç, ‘muktedir’ ile ‘kader’ aynı kökten; neyin ‘kader’ olduğunu tayin eden demek, ‘iktidar’ da tayin edici erk/güç…
İnsanların kaderini tayin edici olmaya başladığınız an ‘muktedir’ oluyorsunuz.
‘Muktedir’ olmakla birlikte yıkılışınız da ‘mukadder’ oluyor.
‘Muktedir’ kibirle bakıyorsa ağurdu çökmüşe
‘İktidar’ ‘kader’ demeye başlamışsa bir felakete
Çanlar artık onun için çalıyor demektir.
“Kadermiş” öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru
Belanı istedin, Allah ta verdi, doğrusu bu
Kader; şerâiti mevcud olupta meydanda
Zuhura gelmesidir mümkinatın a’yanda
(Mehmet Akif Ersoy: Safahat; Fatih kürsüsünde)
İnanç insanların kişisel tercihleridir.Kimi kadere inanır,kimi iradesine güvenir.İslamda kadere iman yoktur demekle kader ortadan kalkmaz ki.Sen istediğin kadar tedbir al kırk kişilik bir araç devriliyor içinden üç-beş kişi ölüyor,beş-altı kişi yaralanıyor diğerlerine bir şey olmuyor bunu neyle izah edersiniz? İnsanlar inandıkları gibi yaşadıkları sürece mutlu olurlar.Onların inançlarını
ihsan bey ,evet bir madencinin maden ocağınd ölmesi, bir şoförün bir yere çarparak ölmesi, bir denizcinin denizde boğularak ölmesi,bu insanların kaderi değildir ,ve bunlar gibi nice olaylar bunları anlıyoruz yazınızda güzelde izah ettiniz ağzınıza sağlık,burada birde kaderi tarif etmen gerekirdi ki okuyan arkadaşlar kader hakkında bilgi sahibi olsun.malumunuz kader hakkında ortada dolaşan bir
Madencilerin öldüğü haberi geldiğinde yüreğimde depremler oldu,zihnimde kırılmalar,bedenimde titreyişler.Çünkü biliyordum ki az sonra büyük acıların,gözyaşlarının,geride kalan öksüzlerin üzerine afyon dinin karabulutları çökecekti.Öyle oldu;hazret yöre insanının ölüme alışkın olduğunu söyledi.Ne kadar rahat,umarsız,kibirlice…İhsan hoca,iyiki var,bu kafanın şifrelerini çözen yazıyı yazmış.Bu
Kader konusunda dikkate değer çalışmalr: Mustafa İslamoğlu, İman<br>İlhami Güler, Allah'ın Ahlakiliği Sorunu<br>Fazlr Rahman, İslam<br>okumanızı tavsiye derim.
Kader Arapça tabanlı ama Türkçe anlamlı bir kelime, değil mi? Kuranda hep "ölçü-tartı-hesap" vb. anlamlarında ve olmuş, ölçülebilen ve açıkça anlaşılan bir iş için, Türkçede ise gelecekte olacak ve muammalı bir şey için geçer vs. Bu doğrultuda “Türkçedeki anlamıyla” yani “kader olgusu” olarak ele alınırsa; hakkında zıt görüşler olması, anlaşılamaması, hayatımızda daha çok teslimiyet ve
ihsan bey siz ne iş yapıyorsunuz ve hangi çeşit ölümü tercih ediyorsunuz.<br>Uçak la yolculuk ediyorsanız bilirsiniz ki eğer uçak düşerse ölürsünüz düşmez ise ölmezsiniz. ama bir yerde bir şekilde öleceksiniz Maden ocağında patlama riski var tedbir alınır tedbirler artırılır hatta galeri tipi maden ocakları kapatılabilir. Eğer siz her türlü emniyet tedbirleri alındığı kabul edilen uçakların
Anladımmmm,<br />Uçaklara, neden düştüğünü anlamak için kara kutu koymamalılar, pilotaj hatası ya da bakımlardan kaynaklanan bir eksiklik varsa uçak firmasına ya da sorumlulara tazminat davası açılmamalı…<br />İşyerlerine yangın tüpü, yangın çıkışı neyim koymaya da gerek yok, dolayısıyla madenlere de, metan gazının tehlikeli seviyelere geldiğini ölçecek aletler de koymamak gerek. Bunların olup
ihsan bey bilinen bütün makalelerinizi okudum gerekçeli mealtefsir ve kitaplarınızın çoğunu özellikle kafama takılagelen mevzulara çözüm bulurum ümidiyle baktım.eksik olmayın,birkaç tanesi dışında düşünceleriniz çok güzel teşekkürü bir borç biliyor saygılarımı sunuyorum.sağolun dile getiremediğim düşüncelerimin dili oldunuz. doğru kader anlayışı konusunda daha geniş birşeyler yazabilirseniz
Hocam elinize sağlık yazılarınızı zevkle takip ediyoruz.Bende birkaç şey eklemek istedim konuya ilişkin olarak.Her insanın topluma karşı bir sorumlulugu vardır bu hangi yönden bakılırsa bakılsın degişmeyen ister dini ister hukuki isterse başka bir açıdan degerlendirilsin sabit kurallar bütünüdür.Eger toplumun yönetici kadrolarını işgal ediyorsa bir insan, topluma karşı sorumludur. Hesap vermesi
bu yazıdaki Başbakanın kader dediği mesele ve konu ile emevilerin kader dediği meseleler arasında yazr nasıl bir bağlantı kurmuş anlayamadım emeviler siyasi pozisyonlarına kader demişler başbakan maden kazasına demiş sanki emevi hanedanı ülkede sel olmuşta selden ölenlerin yakınlarını ziyareti sırasında ne yapalım kader bu mu demiş yok öyle bir şey adam kendi siyasi pozisyonuna kader demiş<br>
ÖLÜME DAİR <br>Buyrun, oturun dostlar, <br>hoş gelip sefalar getirdiniz. <br>Biliyorum, ben uyurken <br>hücreme pencereden girdiniz. <br>Ne ince boyunlu ilâç şişesini <br>ne kırmızı kutuyu devirdiniz. <br>Yüzünüzde yıldızların aydınlığı <br>başucumda durup el ele verdiniz. <br>Buyrun, oturun dostlar <br>hoş gelip sefalar getirdiniz. <br><br>Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? <br>Osman oğlu
KADER AÇISINDAN CEBİR VE İHTİYAR MESELESİ – Fereç Hüdür<br><br>İnternette aratırsanız bulabilirsiniz. Kader, İrade, Kuantum Felsefesi.
İhsan Hocam yine bam telini yakalamışsınız.İktidar olmaya çalışıyorsa bir insan başkalarının kaderlerini belirlemeye başlamışsa firavun gibi, orda bir yanlış var demektir.o maden işçilerinin yerinde biz de olabilirdik keyif için mi iniyorlar yeraltına çocuklarını doyurmak için iniyorlar.neymiş ölümü kabul ederek iniyorlarmış hiç kusura bakma rahat koltuğundan bunları söylemek çok kolaydır.<br>
Basbakanin, olumlerin birere kader oldugunu soylemesini, yonetiminin kabahatinin olmadigini ihsas etmek gayreti olarak okumak gerektigini dusunuyorum.<br><br>Konunun 'Emevi baglantisi' da burada yatiyor. <br><br>Siyasi iktidarin, nahos olan seylerden dolayi kendisini degil de, 'kader'i sorumlu gostermesi, siyasi iktidarin hesap vermezligine giden ilk adimdir cunku.<br><br>Yani,
iktidarın olduğu yerde ezilenlerin kaderi ya ezilmektir yada isyan etmektir !!
Ah Hasan ah…Sen o kitabı bir bilsen,düşünsen;İbrahimi,Musayı,İsayı,Muhammedi anlardın.Onların ezilenlerin önderleri,kitabın mazlumların çığlığı olduğunu.Mülkiyet meselesini çözememiş bir kafa,ne halt ederse etsin Kuranın muhteşem mesajlarını kavrayamaz.Ah Hasan AH,KAFANIZDA ÜRETTİĞİNİZ EFSANELERE TAPIYORSUNUZ,ZATEN HERŞEYE TAPIYORSUNUZ KURAN SİZİN İÇİN BİR TAPINAK METNİ BİZİM İÇİN REHBER.HASAN
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın adıyla;<br><br>Başbakan “Madencinin kaderi bu” sözünü hangi konuşmasında söyledi?Size yakışmadı.Başbakanın söylediği ile sizin söylediğiniz arasında bence dağlar kadar fark var.sizin söylediğinizden farklı bir mana çıkıyor,en azından öyle anlıyorum.<br>Yazınızın 6. paragrafını okuduğumda, başbakanın konuşmasının tamamını okumadığınızı/dinlemediğinizi algıladım,
Düzeltme:<br><br>*<br>…Kur’an’da kader bir iman esası değildir …<br><br>Kur'an baştan sona bize bu hakikati anlatıyor ama görmek istemeyen görmez.<br>*<br><br>"bu hakikati" ifadem yanlış bir ifade olmuş,kastettiğim,alıntıdaki ifadeyi teyit eden bir mana değildir.Zaten cümlemin devamındaki belirttiğim makale isimleri söylemek istediğim hususu ortaya koymaya yeterli.
SN.İLHAMİ GÜLER'İN ALLAH'IN AHLAKİLİĞİ SORUNU ADLI KİTABINI KADER MESELESİ HUSUSUNDA GAYET ZİHİN AÇICI BULDUĞUMU BELİRTMELİYİM. İHSAN BEY'İN GÜNDELİK OLANLA ZAMAN ZAMAN OMUZ OMUZA YÜRÜYEN ANCAK ASIL OLARAK BÜYÜK RESİM VE HAKİKAT İLE OLAN MESELESİ SEBEBİ İLE YAZMIŞ OLDUĞU BU MAKALELERİ KANAATİMCE ÖNYARGILARLA OKUMAMAK YERİNDE OLUR. ŞU BİR GERÇEK Kİ, KADER MESELESİ VE NUSÜK OLANIN FARZ
yazınız neden haber 1o ekranından kaldırılmış?<br>daha bir hafta bile olmadan<br>öncekiler günlerce kalırdı<br>üzüldüm<br>bence buna sessiz kalmayın.<br>söylediklerinizin arkasında olduğunuzu kanıtlamak adına tepkinizi koyun<br>sizi anasayfada görmemek çok incitti beni<br>benim bildiğim İhsan Abi<br>bunun altında bir çapan oğlu arar dimi??
paylasim icin tsk ederim http://izle42.blogspot.com/ http://www.seohocasi.tk
teşekkürler bilgi için
güzele güzel<br>aslında konu kader iman degil.<br>kadere imanın zorbalar tarfından kullanılması<br>ihsan bey günümüz zorbalarının bu mantıgı kullanmalarına güzel bir örnek vermiş