“Rabbin, senin ve beraberindekilerin uykusuz geceler geçirdiğini biliyor. Gecenin ve gündüzün ölçüsünü/gücünü koyan Allah’tır. Bu konuda epeyce zorlanacağınızı bildiği için size lütuf ile muamelede bulunuyor. Artık Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun. İçinizden hastaların olacağını, Allah’ın fazlından aramaya koyulanların bulunacağını, yeryüzünde sefere çıkacakların olabileceğini bilmektedir. O halde Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun… Salâtı ikame edin, zekatı verin. Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için ne hayır yaparsanız, karşılığını Allah katında daha büyük olarak bulursunuz. Daima Allah’tan bağışlanma dileyin. Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır.” (Müzzemmil; 20).
***
Bu fragman (parça, bölüm, pasaj) Kur’an’ın iniş sırasında üçüncü sırasında yer alan Müzzemmil suresinin son ayetidir.
“Yaşayan Kur”an” perspektifinden bakılınca günümüze yönelik esaslı mesajlar içeriyor.
Yazıya “gecenin ve gündüzün güçleri” başlığını koymamın sebebi, ayette gecenin ve gündüzün takdir edildiği/içine güç verici/kadir kılıcı dinamikler yerleştirildiğinin söylemesine dayanıyor.
Gece ve gündüz insana nasıl güç verir?
İçine yerleştirilen dinamikler nelerdir?
Mu’min insan, gecenin sonunda ve gündüzün bitiminde nasıl daha güçlü/kâdir hale gelir?
O günkü Mekke ortamında Peygamberimizin etrafında toplananların sayısı daha iki elin parmağını geçmemişken “gecenin ve gündüzün güçlerinden” yararlanmalarını istemenin manası nedir?
Dahası bu ayetler bugün için ne anlama geliyor?
Hangi derde deva, hangi hastalığı şifadır?
Bütün bunların cevabını yazının bitiminde anlamış olacağız.
Ama önce bazı “faideli bilgiler”…
***
Birinci surede (Alak; 6-14) şehre hakim olanların zenginlik ihtirası (istiğna) içinde oldukları, bundan kaynaklanan bir azgınlık (tuğyan) yaşadıkları ve bunun sonucu olarak da yasak/dayatma/hegemonyaya (nehy) yöneldikleri tespit edilmiş ve hareket bunlara “Kella! (Hayır) diyerek başlamıştı.
İkinci surede (Kalem; 17-35) “Bahçe sahipleri” hedef gösterilmiş ve ezilenin ve yoksulun yanında olunduğu deklare edilmişti. “Mal ve oğul (köle, cariye, maraba) sahiplerine” asla itaat etmemesi, onlarla asla uzlaşmaması öğütlenmiş, onlara ölüm hatırlatarak ölmeden önce ölme (eşitlenmeden önce eşit hale gelme) çağrısı yapılmış, bu çağrının onları “aslandan kaçan yaban eşekleri gibi” ürküttüğü söylenmişti…
İşte bunun ardından Müzzemmil suresi gelerek bu “gözleriyle devirecek gibi bakan” yaban eşeklerine karşı nasıl bir yol yöntem izleneceği ve onlarla uzlaşmadan nasıl mücadele edileceği gösteriliyor: Gecenin ve gündüzün güçleriyle donanarak…
Bunun günümüzdeki sorusu şudur: Nasıl alternatif olacağız? Müslümanlar nasıl güçlenecek?
***
“Büyük işi yüklenen” demek olan Müzzemmil suresi işte bunu anlatıyor.
Sure ilk pasajda (1-9) peygambere gece yarılarında kalmasını, Kur’an’ı düşüne düşüne (tertil) ile okumasını, gündüzün onu “zorlu bir uğraşın” beklediğini, Rabbini asla unutmamasını, bütün varlığı ile O’na yönelmesini, O’nun doğunun ve batının Rabbi olduğu, O’ndan başka bir ilah (otorite) olamayacağı, bunun için “gecenin” ruh dinginliği ve sağlıklı okuma için gayet elverişli bir zaman olduğu hatırlatılıyor.
İkinci pasajda (10-14) aleyhine söylenenler katlanması, onlardan kopması, “nimet sahiplerine” az mühlet vermesi, onların yediklerinin bir gün boğazlarına düğümleneceği, o gün büyük bir sarsıntı geçirecekleri, kum yığınına dönen dağlar gibi savrulacakları haber veriliyor.
Üçüncü pasajda (15-19) bunun tarihten örneği verilerek “Firavun” anlatılıyor. Firavun’un elçiye isyan ettiği, fakat kıskıvrak yakalanmaktan kurtulamadığı, bunların da sonunun böyle olacağı, “çocukların saçlarını ağırtan bir günün” elbet geleceği, o gün göğün paramparça olacağı (büyük bir devrimle yıkılacakları) ve Allah’ın vadinin gerçekleşeceği müjdeleniyor.
Bunların ardından yazının girişindeki o fragman (pasaj, bölüm) geliyor.
“Gecenin ve gündüzün güçlerini” anlatan bu bölüm o günlerde daha bir avuç olan ezilen, kimsesiz, yoksul ve çaresizlerin bütün bunları nasıl başaracağı, gerekli gücü nereden bulacakları gösteriliyor.
Ayette “gecenin ve gündüzün takdirinden” bahsedilmesi, gecenin ve gündüzün kudreti/takdiri/gücü/ölçüsü anlamına geliyor. Peygamberin etrafında yavaş yavaş toplanmaya başlayanlara “nimet sahiplerine” karşı gecenin ve gündüzün güçleri ile donanmaları isteniyor.
Gecenin güçleri: Gece yarılarında kalkmak, Kur’an’ı düşüne düşüne okumak, salât, istiğfâr… Gündüzün güçleri: Allah’ın fazlından aramak, yolculuklara çıkmak, çalışmak, paylaşmak, bölüşmek, yardımlaşmak (zekat, karz-ı hasen, hayr)…
Peygamberimiz o dönemlerde (Mekke dönemi ) sabah ve akşam olmak üzere iki vakit namaz kılmaktadır.
Salât burada geniş anlamıyla kullanılıyor ve Allah’a içten yöneliş ve O’nunla kuvvetli manevi bağ kurmak anlamında kullanılıyor. Salât bunu sağlayacaktır. Sonra geceleri yalnız veya topluca bir araya gelerek inen Kur’an ayetlerini tetkik etmeleri, yönlendirmeler üzerinde düşünmeleri, ne yapacaklarını planlamaları isteniyor. Yaptıkları yanlış varsa onları konuşmaları, kişisel olarak temiz kalmaları, pisliklere bulaşmamaları, bulaşmışlarsa derhal hatalarını kabul etmeleri (istiğfar), yanlışta ısrar etmemeleri, bu “büyük işin” hata kaldırmayacağı, en büyük güçlerinin “pisliğe bulaşmamak” (temiz ve dürüst yaşamak) ve “elbiselerini temiz tutmak” (güzel ahlak) olacağı hatırlatılıyor.
İşte bunlar “gecenin güçleri” oluyor.
Büyük işi yüklenen kişiye bireysel güç ve donanım kazandırıyor ve gündüzün “zorlu uğraşı” için yıkılmaz bir irade veriyor.
***
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” diye iki defa söylenen ifade ilk bakışta çeviri proplemi nedeniyle anlaşılmaz gibi duruyor. Fakat biraz yakından bakınca bunun daha sonra gündüzün güçleri olarak ifade edilen Allah’ın fazlından aramak (çalışmak, rızık temini), fazlalaşanı vermek (zekat), güzel borç (karz-ı hasen) ve karşılıksız yardım (hayr) ile ilgili olduğu görülür.
Ayette geçen ibare (sin ile) “îsâr”dır. Sözlükte birinin işini kolaylaştırmak için ona yardım ederek varlıklı kılmak, maldâr yapmak getirmek” demektir. Bir de (peltek se ile) “isâr” var. Türkçe’de bu ayrımı gösterecek bir harf olmadığı için ikisi de aynı (se) ile okunuyor. Bu da varlıklı kılmanın öncesini ifade ediyor. Yani kendisi ihtiyaç sahibi olduğu halde kardeşinin ihtiyacını gidermek, ona kolaylık sağlamak için onu kendi nefsine tercih ederek vermek, varlıklılaştırmak, bu maksatla cömert davranmak” demek. Haşr 9. ayette böyle geçer.
Demek ki “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” diye iki defa tekraren gelen ifade gecenin gücü olup, kişiyi gündüze hazırlayan esaslı bir dinamik oluyor. Yani Kur’an’ı ezbere, anlamadan, papağan gibi tekrar ederek, teberrüken (sevap kazanma kastıyla) değil; “isâr” yapmak için, kardeşinin işini kolaylaştırmak, yardımlaşmak, paylaşmak, “büyük işi” ve “zorlu uğraşı” kolay kılmak, yükün altından birlikte kalkmak için okuyun, buna çok ihtiyacınız olacak demek istiyor. Aksi halde gündüzün büyük işinin ve zorlu uğraşının altından kalkamaz, yalnız kalır, tek tek ezilirsiniz, varlığınızı, zenginliğinizi birbirinize aktarın, birbirinize sahip çıkın, bu işin altından başka kalkamazsınız demeye getiriyor. Zaten “Kerim” Kur’an sizi buna çağırıyor, adı bile bunu söylüyor, kalkıp bunu hafız ezberine çevirmeyin diyor.
Sonra bu “isâr”ın nasıl olacağı yine tekraren tefsir ediliyor. Aynı ayette üç defa peşpeşe “zekat”, “karz-ı hasen” ve “hayr” dan bahsediliyor.
Daha üçüncü surede zekattan bahsedilmesi şaşırtıcıdır. Halbuki çoğu dindar zekatın devlet kurulduktan sonra alınacağını ve daha çok Medine’de geçtiğini sanır. Oysa Mekke’de “Nimet sahiplerine” itirazla birlikte alternatif bir oluşum olarak kendi aralarında dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma içine girmeleri emrediliyor. Bundan dolayı da zekattan, karz-ı hasenden ve hayırdan bahsediliyor.
Karz-ı hasen terim olarak karşılığı veya geri ödemesi Allah’tan beklenerek yapılan her türden harcamaya denir. Zekat’ın hemen ardından tekraren Karz-ı hasen’den bahsedilmesi konuya ne denli önem verildiğini gösterir.
Adeta denmek istenmektedir ki: Allah’a borç verecek yok mu? Karşılığı kat kat fazlasıyla ödenecektir. Eğer Allah’a borç vermek istiyorsanız fakirlere, muhtaçlara, darda kalanlara, ağır borç altında inleyenlere el uzatın. Bol bol hayır yapın, Allah yolunda harcayın, malınızı istif etmeyin, infak edin, paylaşın. Mezara götüremeyeceğiniz her şeyi hayattayken insanlarla bölüşün, yığıp biriktirmeyin. İşte bu Allah’a borç vermektir. Bu şekilde Allah’tan alacaklı olarak huzura gelirseniz karşılığını kat kat geri alırsınız. Keza hastaya ilâç, susuza su, aça yemek verirseniz Allah’a vermiş olursunuz. Bu tür yerlerde “Allah” kelimesinin geçtiği her yere “insanlık” (en-Nâs) kelimesini koyun pek bir şeyin değişmediğini görecekseniz (A. Şeriati). Bu da gösteriyor ki daha ilk mesajlarda Allah kendini açın ve yoksulun yerine koyarak konuşmaktadır…
Hayr ise “kendi özgür kararınla ötekine mal vermek, infak etmek” demek oluyor. Kavramın kök anlamında “serbestlik, seçme hakkı ile mal, servet” manasının bulunması bu manaya gelmektedir. Nitekim “hayırlarda yarışmak”, “hayır yapmak”, “birisine hayrı dokunmak”, “babasına bile hayrı yok”, “hayır çarşısı”, “hayır kurumu” vb. Türkçedeki tüm “hayr” ile ilgili deyimler “ötekine mal vermek” anlamındadır.
İşte bunlar da “gündüzün güçleri” oluyor.
***
Hz. Peygamber “şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerine” yani “Bahçe sahiplerine” yani “nimet sahiplerine” yani “Mal ve oğul sahiplerine” yani “sütun (gökdelen) sahiplerine” böyle karşı koymuştur.
Dönüp kendi içinden yeniden bunların çıkmasına asla izin vermemiştir.
Mü’minlerin bireysel gücü gecenin, toplumsal gücü gündüzün güçlerinde saklıdır.
“Bahçe sahiplerine” özenerek, onların arasına katılıp yeni bahçe sahibi olarak alternatif olamazsınız.
Kur’an peygambere (ve bize tabi) “Onların mal ve oğulları seni imrendirmesin” der (Tövbe; 55,85) Çünkü o güç değil; güç kardeşlik, paylaşma, dayanışma yani “isâr” dadır. Ezilenlerin, yoksulların ve çaresizlerin gücü içlerinden yeni “mal ve oğul sahipleri çıkarmak” değil; paylaşmak, bölüşmek, birbirine aktarmak, yükü kolaylaştırmaktır.
Zaten çaresiziler, neyi paylaşacaklar mı diyorsunuz?
Hele bir çanakta balınız (kardeşlik, paylaşım) olsun arı Bağdat’dan gelecektir.
Demek ki…
Eğer tanrısı mamon, tabusu da mülkiyet olan çağın egemen paradigmalarına alternatif olmak istiyorsanız, yol haritası Müzzemmil suresi.
Bankaların boyunduruğuna girmiş olan milyonlar, bu boyunduruktan nasıl kurtulacak?
Bir “fekku ragabe”(boyunduruklar kırılsın, kölelere özgürlük!) sesi lazım.
Bir alternatif lazım.
Faizsiz finans kurumları mı?
Geç.
Alternatif gecenin ve gündüzün güçlerinde…
Gecenin güçleriyle donandıktan sonra, her yerde, her mahallede mantar gibi “infak fonları”, “karz-hasen” kurumları veya “hayr havuzları” oluşturacaksınız.
Yerel “Ahi loncaları” gibi guruplar halinde, varoşlardan şehirlerin merkezine doğru bankaların etrafını bir ağ gibi saracaksınız.
Ezilenlerin, kredi kartı kölelerinin, boyunduruk altına girmişlerin gücü buradadır.
Bankalara teslim olmayacak, kendi aranızda “isâr”ı yükseltecek, “Kur’an’dan kolaylaştırıcı olanı okuyacaksınız”.
Şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerini, aslan görmüş yaban eşeği gibi ürkütecek, gözleriyle devirecek gibi baktıracak “ağır söz” ve “zorlu uğraş” budur.
Evet, bu işin altından ancak “büyük işi yüklenen” (Müzemmil) kişiler kalkabilir.
Evet, çağın tanrısı ve tabusuna karşı söylenecek söz, “ağır bir sözdür” (kavlen sakila).
Bu ağır sözü duyunca “gözleriyle devirecek gibi” bakanlar, “aslan görmüş yaban eşeği gibi” kaçanlar olacaktır.
Bunu herkes kaldıramaz. İçinde hardal tanesi kadar mamon ve mülkiyet tutkusu bulunanlar bunu taşıyamaz. Hz. İsa’nın “Üzerinde hırka hariç her şeyini infak et, öyle gel, yoksa beni anlayamazsın” sözünün ne anlama geldiği sanırım anlaşılıyor. Veya Peygamberimizin “Kendine zırh hazırla, belalar sel gibi yağacak” demesinin…
Evet, bu yol “zorlu bir uğraş” isteyen uzun bir yoldur. (sebhan tavilâ).
Her birimiz bir müzzemmil olmalıyız.
“Altenatif nedir?” diye soruyorsanız gecenin ve gündüzün güçlerini gecenin yarısında, ortasında veya sonunda kalkarak tekrak tekrar okuyun. Yol haritası orada…
Önce ruh ve irade lazım.
O kendi model ve formülünü yaratacaktır.
Ruh ve irade işte orada.
Gecenin ve gündüzün güçlerinde…
bir önceki yazınız ile bu yazıya bakarak yorumladım düşündüm, harika bir yazı güzel özetleme. bir önceki evet'çi "aslan görmüş yaban eşşeklerini" reddederken, hayır diyerek hayırcı "aslan görmüş yaban eşşeklerini" kayırıyordunuz, ama burada biraz toparlamışsınız. hala fekku ragabe.
Şimdi diyecekler ki "Aaaaaa hocam siz ne diyorsunuz, şimdi gece ibadet edeceğiz, gündüz kalkıp hayra uğraşacağız, dünya değişecek öyle mi? Zaman o zaman değil hoca, dünyanın bir düzeni var v.s. v.s." Bilmiyorlar ki o düzenin kurulmasına izin veren de, onu yıkmaya gücü yetecek olan da Allahtır. O düzenin yıkılması için onların içine girmeye, kurumlarına yerleşmeye, sızmalara, kaçmalara,
“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.”( Zuhruf-32)<br><br>Sayın İhsan Eliaçık servet ve nimet düşmanlığı bizi arzuladığımız yere götürmez. Fakirlik edebiyatı ve fakirliği kutsama
Ali Kaya Dogan<br>kardes,ihsan abiyi fakirligi kutsamakla itham etmis, ama ben yazıyı öyle anlamadım,burda iki taife arasını bulmak gerek. günümüzde gerçekten birinci taife servet sahipleri,teref derecesindeler (israf -tebzir sacıp savurma – ve teref ,teref bu işin en son haddi) fakiri gözetmiyor,serveti kendine şiar edinmiş vs.<br><br>Elbette ki Allah kulu,önce kendisi için kul sonra yeryüzünü
Dün gece düşünmüştüm: Ben dosdoğru yaşamaya çalışırken, duyduğum, gördüğüm bu garabet bu yamukluk nedir, nasıl başa çıkacağız bunlarla diye…<br>Sabah gündüzün ışığında karar vermiştim: Öncelikle ben ve çevremdeki erdemli olmaya çalışan yoldaşlarım doğruluk ekseninden ayrılmayacak ve her daim merkezimizde kalacaktık.<br>Sonra, bu halimizi yaygınlaştıracak ve paylaşacaktık. Karınca misali. Mesela
Bu yazıdan ben, bazı kişilerin aksine, kesinlikle bir servet düşmanlığı çıkarmadım. Yoklukta eşitlik hiç çıkarmadım.<br>Gürül gürül bir ''varlıkta eşitlik'' ilkesi anlatılmış burada.<br><br>Son derece pratik ve uygulanabilir bir çözüm.<br><br>Açgözlüler, gözünü hırs bürümüşler hiç kandırmasınlar kendilerini ''zekat veriyoruz yeter'' diye.Sizin onca varsıllığınıza
Alemlerin Rabbine Hamd olsun. Aynı düşünce tarzında olduğumuz yaratılış da eş dinde kardeşlerimizin varlığı sevinç kaynağımızdır.<br>Rahman ve Rahim olan Allahıma and olsun ki yakın çevremde aç ve açıktaki insanlar ile her şeyimi paylaşırım. Çünkü Mülkün sahibi "O" dur.
Değerli İhsan Bey kardeşim.<br><br>Güzel şeyler söylüyorsunuz. Yardımlaşmayı, paylaşmayı, maddeye esir olmamayı, dünya ikbaline yönelmemeyi tavsiye ediyorsunuz. Bunların hepisi güzel şeyler. Fakat bunlar nasıl hayata geçirilecek. Bana öyle geliyor ki teoride ve soyutta kalıyorsunuz. İşin pratiğini yeterince açıklamıyorsunuz. Fikirleriniz nasıl hayata geçirilecek. İstemekle olmuyor. Yol yordam
Size de diyorum ki alternatif kurumlarınız var mı. alternatif okullarınız, iş yerleriniz, gettonuz varmı? Alternatif diplomalar verebiliyor musunuz. İnsanların şekli şeylere ihtiyacı vardır. İmanları her şeye yeter demeyin. Said Nursi bile bu ihtiyacı görmüş müritlerine Risaleyi Nur dersinden mezun alternatif diplomalar vermişti. Yoksa suyun akışına karşı gelemezsiniz. Avazınızı duyan bir avuç
Bu güzel tespitleri bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyorum.Allah razı olsun. İhsan Hocam uzun süredir yazılarınızı takip ediyorum. ufkumuzu açıyorsunuz. Ancak<br> bütün iyi niyetiyle o büyük işlerin kenarında tutmaya çalışanları, ''simon, bahçe sahibi'' gibi sıfatlarla anlatmak iyi niyetlileri incitecektir. Bunun gayretullaha da dokunacağını gözardı etmemek lazım.
Efendimiz de hayatın kanunlarını anlıyor ve onlara uyuyordu. Savaşlardan adam kazanmaya kadar her şeyde rasyonel ve gerçekçi davranıyordu. Misaller vermeye gerek yok. Çok iyi biliyorsunuz. Lütfen güzel fikirlerinizle fildişi kuleden inin ve uygulanabilir şeyler üzerinde fikir geliştirin. Yoksa bir zamanlar İhsan Eliaçık diye bir zat vardı derler bir müddet sonra unuturlar. Cahil cühelaya değil
Değerli İhsan Bey kardeşim.<br><br>Güzel şeyler söylüyorsunuz. Yardımlaşmayı, paylaşmayı, maddeye esir olmamayı, dünya ikbaline yönelmemeyi tavsiye ediyorsunuz. Bunların hepisi güzel şeyler. Fakat bunlar nasıl hayata geçirilecek. Bana öyle geliyor ki teoride ve soyutta kalıyorsunuz. İşin pratiğini yeterince açıklamıyorsunuz. Fikirleriniz nasıl hayata geçirilecek. İstemekle olmuyor. Yol yordam
Size de diyorum ki alternatif kurumlarınız var mı. alternatif okullarınız, iş yerleriniz, gettonuz varmı? Alternatif diplomalar verebiliyor musunuz. İnsanların şekli şeylere ihtiyacı vardır. İmanları her şeye yeter demeyin. Said Nursi bile bu ihtiyacı görmüş müritlerine Risaleyi Nur dersinden mezun alternatif diplomalar vermişti. Yoksa suyun akışına karşı gelemezsiniz. Avazınızı duyan bir avuç
Efendimiz de hayatın kanunlarını anlıyor ve onlara uyuyordu. Savaşlardan adam kazanmaya kadar her şeyde rasyonel ve gerçekçi davranıyordu. Misaller vermeye gerek yok. Çok iyi biliyorsunuz. Lütfen güzel fikirlerinizle fildişi kuleden inin ve uygulanabilir şeyler üzerinde fikir geliştirin. Yoksa bir zamanlar İhsan Eliaçık diye bir zat vardı derler bir müddet sonra unuturlar. Cahil cühelaya değil
Ali Kaya Dogan kardeş;<br>Zuhruf süresinde ki ayeti baglamından kopararak anlamaya çalışmak Kur'an ın bütünlügünü zedelemektedir. Ve ''Rabbinin rahmeti toplayıp yıgdıklarından daha hayırlıdır'', son cümlesi bize birşeyler söylemelidir.<br>Servet konusunda dikkat etmemiz gereken önemli husus servetin miktarı degil, servetin nasıl ve hangi yollarla edinildigi olmalıdır.<br>Kur&#
Sevgili Ali Kaya Aydoğan,<br><br> Bizim islamcı kesimlerin zenginliği hazmedemedikleri bal gibi ortada. İşçi çalıştırıyorlar ama hakkını yiyorlar. Belediyenin taşeron şirketlerine bakman yeterli, belediye'nin kelle başı 2000 üzeri brüt verdiği işçileri 640 liraya çalıştıryor ve bu belirlenmiş hakkın kalan kısmını cukka yapıyorlar. Ama aynı işi yapan kadrolu işçi 1800 liraya yakın net
Kaleminize, kalbinize, vicdanınıza sağlık. Yazılarınızı okudukça göğsümün orta yer isancıyor.Yüze kitaptan ne kadar uzağız , ve ondan habersiziz. Ezbere, mış gibi bir dindarlığımız var.
Allah'ın "seçtiği" kul yoktur. Allah'ı seçen kul vardır. Allah'ın sesine kulak veren, düşünen, anlayan, seven ve o'nu seçen. bir sandık seçimi değildir bu. bir yaşama tercihidir. bir tavır alıştır. her an gerçekleşen yüce bir harekete katılma bilinci ve eylemidir. tek bir Allah demek tek bir sınıf demektir. tek bir Allah demek tek bir halk demektir. tek bir Allah demek
çözüm gayet açık.Allahın iradesini yeryüzünde temsil eden, onun isimleriyle insanlara adeletle hükmeden ümmeti teşekkül etmek. sınıf ve ırk üstünlüğünün olmadığı ümmeti…gece eğitimi de onun çalışması…
3 yaşındaki çocuklar oyuncaklarını asla paylaşmazlar.. aslında ellerinin uzandığı hiçbirşeyi paylaşmazlar. bu onlardaki akıl yetmezliğinin bir tecellisidir. mülkün insana ettiğini hiçbişey etmemiştir insana. 3 yaşındaki çocuğa ceviriyor acımadan.
comün yaşam bir ütopya sanırdım…<br>geçenlerde volkan konak a ''kazancınızı ne yapıyorsunuz''dediklerinde şu yanıtı verdi.<br>!!!Biz akraba ve yakın arkadaşlarımızla comün şeklinde yaşar ve kazancımızı paylaşırız.Benim etrafımda orkestram dahil kimsenin kart ve kredi borcu yoktur!!! dedi….<br>şok oldum…adamların Das Kapitalden aldığı ruhu biz Kurandan alamıyoruz….şaka gibi
Müslümanların kendilerini ve dünyayı yeniden inşaa etmesinin temellerinden bahsetmiş olduğunuz yazınız baştan sona Tevhid ve Kulluk(adalet) temelli bir dünya nizamından bahsetmektesiniz. Resulün şahitliğinde sunulan bu düşünce ağır ağır Kur’an okumaktan, Namazı gereği gibi kılmaktan geçmekte ve beslenme kaynağını oradan almaktadır.. Bu düşünce sadece ilahi kaynaklı olup tüm beşeri sistemlere
İhsan bey elinize, aklınıza sağlık, Allah yolunuzu açık etsin…
ihsan bey elene sağlık.Yazılarını okudukça ve yorumları gördükçe yalnız olmadığımızı ,her geçen gün sınıfsız islam toplumu için ümidim gittikçe artıyor.rabia bacı yazının altına binlerce kez imza atarım.rabbim hepimizin yardımcısı olsun.yolumuz çok uzun ve oldukça da çok zorludur.yılgınlık yok.
sn eliaçık YAZILARINIZLA İSLAMA ve MÜSLÜMANLARA zarar verdiğinizin farkında mısınız? sizin yaptığınız HAKKI BATILA KARIŞTIRMAK ve HAKKI gizlemektir. yazılarınızda İSLAMdan çok SOSYO-EKONOMİK FİKİRLER var.Olsun ama BUNU İSLAMI ANLATIRKEN yapmayın.İSLAMI FİKİRLERİNİZE alet etmeyin.Dini yorumluyorum diye kendi egonuzdan kopan düşünceleri kabullendirmek için İSLAMI kullanmayın. İNFAK edin ZEKAT verin
kendi hevalarını din edinenlerden olmamak için kuranın ayetlerini ÇARPITMAMAK gerek.hele kendi ideolojilerini KURANI ve ayetlerini kullanarak yaymaya çalışmak Kuran ve Allah ile aldatmaktır.siz SOSYO-EKONOMİK modelinizi KURAN ile irtibatlandırmadan anlatın isteyen faydalansın.fakat kuranın dünya ve ahireti yani HERŞEYİ kapsayan ayetlerini SOSYO-EKONOMİK bakış açınıza hapsetmeyin.Kuranın mesajını
İhsan Bey kardeşim,<br><br>Akşam sizi izledim. İkide bir kahkahalar atan o adamların içinde bulunmanız hiç hoşuma gitmedi. Her lafa gülüp duruyorlardı. İslam ciddiyet ve vakardır. Sizi de kendilerine bensetmeye çalıştılar. Sakın bi daha böyle adamların arasına katılmayın. Sizin derdiniz ne onların ki ne!… Onlar sanki işin şakasındaydılar. Mazlumun, mağdurun, yoksulun derdiyle yüreği yanan sizin
ALLAH EKBERRRR<br><br>ALLAH Sizler gibilerin sayısını artırsın. YILLARDIR EVET BÖYLE HABERCİLER NİYE ÇIKMIYOR DİYE DÜŞÜNÜYORDUM<br><br>32 farzlarda 52 farzlarda islamın şartlarına nicin bu infakı koymadılar diye düşünürdüm. EVET SİSTEMİN FİRAVUNLARI hep infak konusunu geri plana attırarak insanaları kendilerine kul olmasını zayıf düşmesini isteyerek daha iyh yönetmeyi arzulamıştır.<br>Muhammed
"mal-mülk" ve elde edilen gelirin bir kısmının sürekli bir şekilde dağıtılması hususunda devamlı bir şekilde bizi uyarmanızı rica ediyorum kendi adıma.<br><br>insan günlük hayatta unuta-biliyor. kazandığının bir kısmını sürekli ( (mesela ayda bir yahut 2 ayda bir) dağıtması, ihtiyaç sahiplerine vermesi gerektiğini hiçbir zaman unutmamalı.<br><br>her zaman mülk yazılarınıza devam…
CUMA ÖZÜSAN KARDEŞİME AYNEN KATILIYORUM. SAYIN İHSAN BEY, SİZ HER NE KADAR BUNLARI BİR FIRSAT BİLSENİZDE, BU TARZ LAUBALİ VAZİYETLER BU ELMAS HAKİKATLERİ CAM KIRIKLARI MESABESİNE İNDİRİR.<br>SAYGILAR
Pazar artıklarını toplayan kadının dıramını çok mükemmel bir şekilde dile getiren Tarık'ın çok ciddi konuları anlatan ve insanlığın yarasına parmak basıldığı bir proğramda nasıl sulu ciddiyetsiz olduğunu anlayamıyorum, Bu dinin, ciddi dert edinmiş kişilere çok ihtiyacı var. Kafa denginin en güzel ve faydalı konuğu olarak İhsan hocayı konut ettiği için teşekkür ediyorum. popilimz yerine dert
Rabia sivas kardeşin yazdıklarından çok etkilendim ve duygularıma tercüman olmuş,yüreğine sağlık.Hocam size zaten diyecek sözüm yok.Yaptığnız tebliğ nebevi bir tebliğdir,görevinizi yaptığınıza,yapma gayretinize şahidim.Bizler de uyramaya çalışalım,bir kişiden nolur demeyelim,tekfir edilsek bile kınayacakların kınamasından korkmayalım.Selam ve dua ile…..
Türkiye nüfusunun en zengin %20lik kesimi, en yoksul %20lik kesiminin 9,5 katı kadar gelire sahiptir. Farz edelim ki bu en zengin %20liğin elinde 40 lira var; en yoksul %20liğin elinde ise yaklaşık 4 lira olduğu anlamına geliyor. Bu %20lik en zengin kesimin eksiksiz bir şekilde gelirlerinin kırkta birini zekat verdiklerini varsayalım. Sonuçta zenginlerin elinde 39 lira, yoksulların elinde 5 lira
bazılarını anlamakta zorlanıyorum, ama anlamaya da kalkmamam gerekiyor galiba. maddi zenginliğin kaynağı bellidir, hem de net olarak, emek sömürüsü, bu inkar etmek ne imana, ne insafa, ne vicdana sığar, hiç kimse savunma yapmasın, bugün kendini müslüman zanneden onbinlerce patron devletin belirlediği asgari ücret seviyesinden işçi çalıştırıyor. ramazan/kurban bayramlarında erzak dağıtarak
muhteşem…<br>sözün bittiği anı yaşıyorum<br>az çok kıyısından köşesinden bildiklerim harika bir anlatımla ancak böyle büsbütün kusursuz ifade edilebilirdi<br>müteşekkirliğimi nasıl ifade edebilirim bilemiyorum<br>yazmaya ancak yazının tümünü okuduktan sonra gözümden akan yaşlar dinince başlayabildim<br>hayatımda yepyeni bir sayfa açtınız ihsan eliaçık<br>binlerce kere teşekkürler…
Vur deyince öldürmenin, kurunun yanında yaşları yakmanın en iyi örnekleri bu yazılar. Her kuran okuyup meal çıkaran malesef fetva verecek makama ulaşamıyor. Yazar güzel sözlerle ve edebiyatı ile bişeyler anlatıyor ama sanki; yabani otları ayıklayıp yolarken yararlı ekinlerden bazılarını da koparıyor. Dikkatli olmak lazım. Herkes edbiyat yapıyor şu zamanda..
:))) tersinden okumuşsun herşeyi…
hamd alemlerin RABBİNE selat ve selam ALLAH RESÜLÜNE,MUTAHHAR EHLİBEYTİNE olsun. güzel söze ne denir? maşallah,barekallah kıymetli ihsan hocama ufkumuzu,idrakimizi,zihnimizi aydınlattığı için tebrik ve takdirlerimizi sunarız. peygamber(saa)in yanındaki fakir sahabeler geldi bir an aklıma… onlar hiç ayrılmamışlar,hep yakından takib etmişler,adeta
Baska bir yorumcunun dedigi gibi hic anlamamissiniz gercekten. Bu cok normal. O kadar uzun suredir musluman dunyada saltanat ve zenginlik kutsaniyorki tersbirsey soyleyen garip kaliyor.<br><br>İslam'a gore kisisel zenginlik kotu degil ancak bu zenginligi paylasmamak kotudur. Ne kadar paylasacagiz sorusu geliyor akabinde. İhsan Eliacik diyorki ac yatan varken, sokakta yatan varken paylasim
senin gibi arkadaslara makale okumak yasaklanmali:)<br><br>katlettin güzelim makaleyi
Müşrikler ve onların bu zamanda ki çadgaşları hangi kılıfa girerseniz girin hep aynısınız dünyevisiniz,malperestsiniz dün mekkede ki çagdaşlarınız biz hanifiz diyorlardı siz müminiz diyorsunuz al birini vur ötekine.Firavun olmak firavun destekçisi yada özentisi olmak sizin varyasyonlarınız bunlar ama sizi her türde tanıyoruz hatta bu sayfada bile hangi zihniyetlerde türediginizi biliyoruz.Hocam
KUR'AN OKUMAK, ÖĞREN VE ÖĞRETTİR. İLAHİYAT ÖĞRETMENLİĞİ YAPMAK BÖYLE İŞTE. AKLINA SAĞLIK SEVGİLİ HOCAM
Kendimi çaresiz hissettiğim birçok konuda bana yol gösteren bir yazı. Programlarınızı da takip ediyorum. Çok açık ve net anlatıyorsunuz. İnanın bana, artık her şey daha anlamlı, daha akılcı. Çok teşekkür ederim. Hakkınızı helal edin. Keşke bi de, Yaşayan Kuran'ı sitenizden okuyabilsek..