“Firavun” ismi Kur’an’da tam 74 kez geçer.
70’li yılların muhafazakâr dergilerinin başlık altında geçen ifadesiyle; dinî, millî, ilmî, siyasî, iktisadî ve ictimaî bir “kenz” (biriktirme) ve “temerküz” (merkezileştirme) karakteri olarak betimlenir.
Bütün zamanlara ve mekanlara taşınabilsin diye mümkün mertebe yer ve mekan isimlerinden arındırılarak anlatılır.
Kitab’ın en güncel, en yaşayan karakterlerinden birisidir.
Hatta baş karakteridir bile diyebiliriz.
***
Yaygın dini zihne göre Firavun “iman etmemenin” tipik karakteridir. Çünkü Musa ona hakâik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) götürmüş ve fakat o imana yanaşmamıştır. Ömrü boyunca imana gelmemiş, en son boğulurken “son dakika imanı” izhar etmişse de kabul edilmemiştir.
Demek ki nasıl ki her binanın bir mimarı var, şu kainat mucizesinin da bir yüce mimarı var ve Firavun onu “kalp ile tasdik” etmiyor, bunun için de “imansız” giderek azabı hak ediyor.
Buradan bakılınca mesele “inandın-inanmadın” meselesi oluyor.
***
Kur’an’da geçen Musa-Firavun diyaloglarına baktığımızda bir “inandın-inanmadın” tartışması yapılmadığını görüyoruz.
Çünkü Firavun, Musa’nın getirdiği ayetlerin ‘Göklerin ve Yerin Rabbin’den geldiğini çok iyi “bilmektedir” (İsra; 102). Üstelik de halkı doğru yola (sebilu’r-reşâd) ilettiği iddiasındadır (Mu’min, 29). Yani Firavun için mesele “iman etmek” değil; bu işin “kendisinden izin alınmadan” yapılmaya kalkışılmasıdır (Araf; 123).
O zaten kendi tanrısına iman etmektir. İman etmesi mi var adam “Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi/gözü” olduğunu iddia ediyor. Firavunluk eski çağların aynı zamanda çok esaslı bir “dinî” kurumu…
Peki, o zaman mesele nedir?
Mesele hangi Tanrı, hangi din meselesidir.
Musa’nın tanrısı “Mülk Allah’ındır” diyor. Firavun ise tanrısı Ra adına “Mısır mülkü benim” diyor. Amon tapınağının rahipleri de “Evet, öyle efendimiz” diye fetva döşeniyor…
Klasik zihin Mekke’de “salât eden” Ebu Cehil’de göremediğini “Tanrı’nın yeryüzündeki gözü/oğlu” olan Firavun’da da göremiyor.
Yani ortada “iki din” olduğunu, her iki tarafında Allah, din, iman iddiasında bulunduğunu ve fakat birbirinin dinini (yolunu, söylemini, taleplerini, yaşantısını) reddettiklerini, arada şiddetli bir “mülk, kenz” tartışması olduğunu anlayamıyor.
Bunun, bütün zamanların mülk, kenz ve temerküz karakteri olarak ele alınan Firavun için de geçerli olduğunu, esasında Firavun’un Mekke’deki Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Velid bin Muğire’ye çok benzediği için sıklıkla örnek verildiğini fark edemiyor.
Şu halde “Firavun” kimdir?
Nelere sahiptir?
Nasıl yönetmektedir?
Ne şekilde davranmaktadır?
İtiriz edeni ne ile itham etmektedir?
Buradan aynı şeylere sahip olanların, aynı tarzda yönetenlerin, aynı şekilde davrananların ve aynı şekilde itham edenlerin de genetiğini çıkarmış olacağız.
Demek ki Firavunluğun itikat/iman kategorisinde değil; sahip olma, yönetme, hükmetme, ekonomi-politik duruş ve siyasal davranış kategorisinde yaşayan bir kuramsallık olarak ele alınması gerekiyor.
***
Önce Firavun’un sahip olduğu şeyler nelerdi onlarla başlayalım.
[Firavun kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır mülkü benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?] (Zuhruf; 51).
[Ey kavmim! Bugün yeryüzüne egemen kimseler olarak mülk sizindir.] (Mu’min; 29).
Demek ki Firavun o kimsedir ki kendisini ülkenin mutlak sahibi olarak görür. Öyle ki tüm ülke onun mülküdür. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Dilediğini ihya eder, dilediğini ifna eder. İstediğine verir, istediğinden geri alır. Demek ki Firavunluk bir ülkede “mülkün” ele geçirilmesi ile başlıyor.
Peki, bu mülkten maksat nedir?
[Firavun ‘Onları bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve itibarlı makamlardan uzaklaştırdığımız için böyleler.’ diyordu.] (Şuara; 57-58)…
[Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin.] (Yunus; 88)
Demek ki Firavun’un sahibi olmakla övündüğü “Mısır mülkü” ayette geçtiği gibi ırmaklar (enhâr), bahçeler (cennât), pınarlar (uyûn), hazineler/servetler (kunûz) ve itibarlı makamlar (meqâm kerîm) idi.
Bunların bütün zamanlar için anlamı bir ülkenin/yeryüzünün yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yani tüm zenginliklerini, en itibarlı makamlarını (köşe başlarını, stratejik noktalarını) ele geçirmek ve geri kalan herkesi bundan mahrum bırakıp muhtaç duruma düşürerek kendinde “kenz” ve “temerküz” etmektir.
İşte Firavunluğun başlangıç noktası budur.
Bunun içindir ki güç bir kişide veya gurupta kenze (birikmeye) ve temerküze (merkezîleşmeye) başladı mı Firavunluk iklimine girilmiş demektir.
Bundan sonra Firavun kenzin ve temerküzün tabiatında olanı yapar yani hegemonyaya yönelir. Kur’an buna taşmak/haddi aşmak (tuğyân), bunu yapana da taşan/haddini aşan (tâğût) der: [Firavun’a git, çünkü o tuğyân etti/tâğût oldu.] (Naziat; 17).
Bu noktada “Lehu’l-Mülk” (Mülk Allah’ındır) ne demek anlaşılıyor olmalı…
Mülkü kenz ve temerküz eder işte böyle yoldan çıkar Firavun.
***
Madem bunlara sahip olmakla Firavunluk iklimine giriliyor, bakalım bundan sonra Firavun nasıl davranıyor, edip eyliyor.
[Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, fesat çıkaranlardandı.] (Kasas; 4)
Demek ki Firavun, sahip olduğu mülk (bahçe, pınar, servet, makam) ile büyüklük taslamaya (istikbar) başlar. Halkı ezer, sınıflara ayırır, erkeklerine kurbanlık koyun muamelesi yapar, kadınlarını hayasızlığa zorlar.
Sahip olduğu mülkü korumak ve kollamak için halkı baskı altında tutmak, göz açtırmamak, takip etmek, fişlemek, dinlemek, bölmek, parçalamak, halkın bir kısmını dili, ırkı, dini, mezhebi nedeniyle diğer kısmına karşı kışkırtmak, birini tutup diğerine vurmak, sınıf, hiyerarşi, kast yaratmak… Bunların hepsi “ezmek ve sınıflara ayırmak” olup tipik Firavun davranışlarıdır…
İtiraz edeni ve başkaldıranı biçmek, öldürmek, fail-i meçhullere kurban etmek, ağır hapislerde süründürmek, genç fidanları dar ağaçlarında sallandırmak, bir kuşağı yok etmek, kendi evlatlarını kıyıma uğratmak, ret, inkar, asimilasyon politikaları uygulamak, kimlikleri ve kişilikleri yok saymak, babaları kredi kartı kölesi haline getirmek… Bunların hepsi “oğullarını boğazlamak” olup tipik Firavun davranışlarıdır…
Anaları ağlatmak, nişanlıları sızlatmak, geride dul ve yetimler bırakmak, 12 saat çalıştırmak, asgari ücretle çalışan kadınları sellere kaptırmak, karnındın sıpayı sırtından sopayı eksik etmemek, hayasızlığa zorlamak, beyaz kadın tacirlerine, uyuşturucu kaçakçılarına zebun etmek, güvencesiz çalıştırmak, ırgat gibi koşturmak, bedenini kullanmak, ruhunu kirletmek… Bunların hepsi “kadınlarını sağ bırakmak” olup tipik Firavun davranışlarıdır…
Ayrıca “oğullarını/erkeklerini boğazlamak” şu anlama da gelir: Firavun eril çıkışları boğazlar, öldürür. Yani erkekçe dik duruşları sevmez. Başkaldıranı, itiraz edeni, muhalif olanı boğazlar. Bu durumda “kadınlarını sağ bırakmak” da şu demek olur: Dişil davranışlara ses çıkarmaz, hayat hakkı tanır, yaşatır. Yanaşmaları, sokulmaları, suyuna gitmeleri sağ bırakır hatta ödüllendirir…
Keza oturduğu yerden para kazanmak, emeğe, alınterine el koymak, başkasının sırtından zengin olmak, arsa, tarla, ihale, yatırım adı altında oraya buraya sahip olmaya kalkmak, insanların barınma ihtiyaçlarını kullanarak 30 yıl vadeyle ev taksidine bağlamak, sonra bir gecede kiriz çıkarıp hepsini geri almak, sıcak para adı altında ülkeyle para sokup insanları iliklerine kadar faizle sömürmek, yılda 56 milyar dolar faiz hortumu ile insanların kanını emmek… Bunların hepsi “fesat çıkarmak” olup Firavun-Karun ikilisinin banka-borsa-tahvil üç kağıt fasadına denir. Kur’an’da fesat sanıldığının aksine sahip olmak (mülk) yani ele geçirmek ile ilgilidir…
Halkını sınıflara ayırır, yaşatır, öldürür, zebun eder işte böyle yürütür mülkünü Firavun.
***
Firavun bunları yaparken hep dini diyaneti kullanır.
[Firavun, ‘Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ’nın ilâhına çıkar bakarım (!)] (Kasas; 38)
Görüldüğü gibi Firavun kendine “ilah” diyor. Sahip olduğu mülk (bahçe, pınar, servet, makam) ile büyüklük taslıyor ve yıkılmaz bir güce sahip olduğunu düşünüyor.
Demek ki, esasında, Kur’an’ın “ilah” dediği gökte uyduruk tanrılar veya yerde cansız, tahtadan taştan putlar değildir. Kur’an’ın “ilah” dediği mülkü ele geçirmiş, kenz ve temerküz sahibi içimizden birileri yani insanlardır.
Bunlar mülkü (bahçe, pınar, servet, makam) ele geçirir, kenz ve temerküz eder, tabiatı icabı da hegemonyaya (tuğyan) yönelirler. Bununla halkı ezer, sınıflara ayırır, oğullarını boğazlar, kadınlarını sağ bırakır ve fasat çıkarırlar. İşte buna Kur’an ilahlaşmak diyor.
Bu noktada “Lailahe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) ne demek anlaşılıyor olmalı…
Sonra Firavun, Hâmân (din adamı) ile de halka kumpas kurar. Ondan Musa’nın itiraz ve isyanı karşısında halkı afyonlayacağı bir uyuşturucu ister. “Bana ateş yak, tuğla pişir, kule yap” der. Bununla Musa’nın tanrısına çıkacaktır. Yani Musa’nın tanrısından aldığı şeylerin bir benzerini getirecektir. Ancak bir farkla ki onda Tanrı’nın Firavun’un yanında olduğu, Firavun’a (ulu’l-emre) itaatin farz olduğu, Musa’nın isyankar, ihtilalci ve servet düşmanı olduğu yazılı olacaktır. Çünkü Musa’ya karşı koymanın en etkili yolu onun konuştuğu kaynaktan (Allah, din) konuşmaktır. Hâmân’ın ateş yakması, tuğla pişirmesi ve kule yapması bu demektir…
Din adamına fetvayı verdirtir, halkı işte böyle uyuşturur Firavun.
***
Firavun muti kullarına bol rızık dağıtır, ödül verir.
[Sihirbazlar Firavun’a geldi ve ‘Eğer yenersek ödül var mı?” dediler. Firavun, “Evet, en yakınlarımdan olacaksınız.’ dedi.] (Araf; 113-114)
Görüldüğü gibi Firavun “sihirbazları” ile de halka kumpas kurar.
Sihirbazlarına (göz boyacılarına, yandaşlarına, şaklabalanlarına) muhalefete karşı başarılı olurlarsa ödül vadeder. Bu ödül ise onları en yakınlarından yapmaktır. Yani yükselmeleri, kariyer yapmaları, iyi para kazanmaları, yönetimin gözdesi haline gelmeleri, en iyi makamlara yükselmeleri, birinci halka içinde yer almaları, majestelerinin uçağına binebilmeleri vs.dir.
Bunun karşılığı olarak iyi göz boyamaları, yeni numaralar icat etmeleri, toz pempe tablolar çizmeleri, her şeyi iyi gidiyor göstermeleri, muhalefet edene iyi vurmaları, deşifre etmeleri, andıçlamaları, çok iyi teoriler yazmaları, kalemlerini, köşelerini, ekranlarını çok iyi kullanmaları yani asalarını yılana çevirebilme başarısını çok iyi göstermeleri gerekir.
Sihirbazına tasmayı takar, işte böyle kendisi için havlatır Firavun.
***
Firavun için önemli olan bir şeyin yapılması değil; yapılırken “kendisinden izin alınması”dır.
[Firavun dedi ki: ‘Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Bu açıkça, kendi ülkemde halkı benden koparmak için kurulmuş bir tuzaktır. Göreceksiniz!] (Araf; 123).
Görüldüğü gibi Firavun otoriter olduğu gibi totaliterdir de. Her şey için ondan izin alınmalıdır. Kuşlar bile uçarken ondan izin almalıdır. Memlekete komünizm lazımsa onu da o getirecektir. Ondan habersiz bir şey düşünmeye, bir karar almaya, bir eylem planlamaya gerek yoktur. Her şeyi zamanı geldiğinde o düşenecek ve yapacaktır. Bize düşen dinlemek, itaat etmek, gözlerimizi Firavun’dan ayırmadan, o ne yöne esiyorsa o yönde hizalanmaktır.
Zatını aleme çok lazım sanır, işte böyle herkesi kör, sağır ve dilsiz eder Firavun.
***
Ve gün olur asra bedel bir “uyarıcı, elçi” Firavun’un karşısına dikilir. Firavun ve âvanesinin ithamları sıradan mı sıradan, klasik mi klasiktir:
[Firavun dedi: ‘Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? (Şuara; 18)… Firavun’un kavminden zenginlikten şımarmış ileri gelenler dedi ki: ‘Bu adam usta bir sihirbazdır. Sizi yerinizden çıkarmak istiyor. (Araf; 109-110)… Firavun ‘Bu size gönderilen elçiniz mecnundur” dedi] (Şuara; 27)… Bu iki sihirbaz, sihirleriyle sizi yerinizden etmek ve rejiminizi yıkmak istiyor.] (Taha; 63).
İtiraz, isyan ve uyarı önce görmemezlikten gelinir. (Musa Mısır’a geldiğinde iki yıl saraydan randevu verilmemişti). Derin bir sessizlik ve kale almama pozlarına bürünülür…
Sonra başa kakma, ardından alay…
Ve ithamlar başlar: Sihirbaz, mecnun, yalancı…
“Sihirbaz” yalanları ortaya çıkaran, sahtekarlığı deşifre eden manasındadır. Elçilerin sihirbazlıkla suçlanması, tavşandan çapka çıkardıkları için değildir. Firavun ve kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mele-i- mütref), halkın “kendilerinden izin almadan” nasıl olup da bu “saçma sapan” sözlere rağbet ettiğini anlayamaz ve büyülenmiş/kandırılmış görürler. Kurdukları yalan dolan düzenini deşifre ettikleri, sahtekarlıklarını ortaya döktükleri için de elçileri sihirbazlıkla suçlarlar.
“Mecnun” ise delice sözler söyleyen, aklı başında konuşmayan, “reel-politiğe” uygun olmayan, akıntıya kürek çeken, uygulanabilirliği olmayan laflar edip duran, Firavunu kızdıracak, majestelerini rahatsız edecek sözler eden manasındadır.
Ayette geçen “Yerinizden sizi çıkarırlar/çıkaracaklar” (yuhricâkum min arzıkum) tabiri “Sizi koltuğunuzdan edecekler, iktidarınızı elinizden alacaklar, buralardan sürüp çıkaracaklar, devirecekler” manasına geliyor. Keza “Örnek/üstün yolunuzu giderirler/giderecekler” (yezhebâ bitarîgatikumu’l-müslâ) tabiri de “Kurduğunuz herkese örnek ve üstün yolunuzu/sisteminizi/rejiminizi giderecekler, yıkıp çökertecekler” manasındadır. “Müsla” kelimesi örnek, üstün, ideal anlamına geliyor. Put, heykel (temâsil) kelimesi de bu köktenden. Bu durumda “Putlarınızı yıkacaklar, heykellerinizi devirecekler” manasını da zımnen içerir…
İtirazı hiç sevmez, muhalefetten nefret eder, isyan karşısında panikler ve işte böyle itham eder Firavun.
***
Tanıyın bunları.
Dinî, millî, ilmî, siyasî, iktisadî ve ictimaî “kenz” ve “temerküzün” olduğu yerde görülür.
Yeri, zamanı, mekanı, dini, mezhebi, ırkı, milliyeti yoktur.
Kitab’ın en güncel, en yaşayan karakterlerinden birisidir.
Kur’an’da tam 74 kez geçer.
Diğer yazılarınız gibi yine çok sağlam bir yazı.Denilecek söz yok.İyki varsınız.<br />Elinize sağlık hocam.
Kabahat samur kürk olsa kimse üstüne alınmaz demişler. Dini öğrenmeye başladığımızdan beri ebu cehilin de firavunun da inandığı bir tanrı olduğunu bilemedik bildirmediler. Ta ki kendimiz araştırana kadar öğrenmeye çalışana kadar… Meselenin gerçek yüzü insanlığın varoluşunun başından beridir hep kendini gösteregelmiştir. İhsan beye bu tür yazılarından dolayı teşekkü ediyorum. Bunları etrafımıza
Altunizade kültür merkezindeki panelden şimdi haberimiz oldu.Saat19.00'da inşallah oradayız.
[Ey kavmim! Bugün yeryüzüne egemen kimseler olarak mülk sizindir.] (Mu’min; 29). bu ayet düşünmeye değer… egemenlik milletindir 🙂
Evlat sen istersen bir kac kez daha oku bu yaziyi.
lmao.
sayın ıhsan bey. yazılarınızı takıp edıyoruz. yıne cok net ve cok acık. ellerınıze saglık. bızı aydınlattıgınız ıcın allah razı olsun.yazılarınızın devamını beklıyoruz.murat
Bism-i Şah…Allah Allah…<br />maşallah.tebrikler İhsan dost.Bu yazı biz büro köleleri/kulları dahil bu cehennem dünyada bir ışık gibi hakikatte.Ancak firavun köle(kulları) olarak sırtımız güneşe dönük gibi.korkuyoruz.hem sihirle hem de korkuyla cehennemde cennet hayalleriyle avunuyoruz.
SÜPER BİR YAZI,BANA MÜSLÜMAN KILIĞINDAKİ FİRAVUNLARI HATIRLATTI.KONUŞURKEN AĞZINDAN ALLAH(C.C),FİLİSTİN,GAZZE KELİMELERİNİ HİÇ EKSİK ETMEZ AMA IRAKTAKİ, LİBYADAKİ MÜSLÜMAN SOYKIRIMINA SESİNİ ÇIKARMAZ,HAÇLILARLA BİRLİKTE MÜSLÜMANLARIN TEPESİNE BOMBA YAĞDIRIR SONRADA HALKI ALLAH İLE ALDATIR,İŞTE GERÇEK FİRAVUN BUDUR…
Aklınıza sağlık İhsan bey…
YANI NE SOYLEYE BILIRIM KI? BIR KELIME HOCAM ALLAH SIZIN DUSHUNCENIZI DAHA DA NURLANDIRSIN! COK ACIK COK GUZEL BIR TEFSIR!
RAB'ın idelist kısmını (B) terkeden Mısır Kralllarının kaba materayalist (RA) kısmına tapınmalarının sonucunu göremeyen/görmek istemeyen günümüz firavunları dün olduğu gibi bugünde, yarında değişmez akibetlerinden kurtulamaycaklardır.
Hocam Dimağnıza sağlı; bu yazdıklarınız hissediyor ama ete kemiğe büründüremiyordum. Şimdi perdem açılıyor…
Dinci züppelere karşı,dindir bir duruş sergiliyenlerdensiniz.
…firavunluk toplumunu alıklaştırmaktır…
İhsan abi,<br />çok insaflı davranmışsın, 56 milyar dolar faiz ödeniyor demişsin.<br />Halbuki 2002 yılında 105 milyar TL faiz ödeyen bu millet, 2012 de 185 milyar TL (100 milyar dolardan fazla) faiz ödemiş. Bu rakamlar da tam değil, borsada ödenen, illegal ödenenler dahil değil bu rakamlara. Bir de diyorlar ki faiz lobisi faiz alamadığı için hükümete karşı diyorlar. Alakası yok, bu lobinin faizi
Karun gibi yaşayarak firavuna karsi cikilmaz ihsan efendi
Çamur at, yapışmazsa da izi kalır anlayışı insana yakışır bir anlayış değildir.<br /><br /> Eğer bir insana karşı bir suçlama yapıyor iseniz bunu ispat etmekle yükümlüsünüz, aksi takdirde müfteri (iftira atan) olursunuz.
KARUN KİRACIMIYDI ADSIZ EFENDİ İHSAN HOCA KİRACI.SEN KARUNLARI KARIŞTIRDIN KARUNTANIMI İNSANLARIN İNANÇLARINI BASAMAK YAPIP DÜNYA EGEMENLERİNİN KATINDA OTURANLARDIR BAŞAK ŞEHİRDE KİRACI OTURAN DEĞİL.. EL İNSAF ADSIZ KARDEŞ BİRAN ÖNCE BİR AMEL İŞLEDE ADIN OLSUN MESELA ADİL OL<br />
KÜRESEL BARONLAR PEYGAMBER OLABILIR MI?<br />Kurulmus düzende emek enflasyon ve faiz olarak BARON/EBU-LEHEB cebine giriyorsa, bu düzen sahibinden ithal edilecek bir BASKALDIRI nekadar dogru olur? Küresel sömürgeciligi KÖTÜLÜGÜ amaclayani IYILIK amacliyor gibi göstermek ne kadar dogru? Sura ile secilmis yöneticimiz ebu-leheb ile birlikte mi calisiyor, yoksa ebu-lehebe karsi mi savasiyor? Bu
SADECE BİR ARKADAŞIMIN SÖZÜ GELDİ; İNSAN İHSAN ELİAÇIK'I DİNLEDİKÇE CUMAYA GİDESİM GELİYOR DEDİ. KENDİSİ ATEİSTTİR. DUMUR ÜSTÜNE DUMUR. DUMUR DUMURDURABİLİRSEN.
ÖZE DÖNÜŞ <br /><br /> Neden saldırtıyorlar beslemelerini <br /> ihsan hocaya , eren erdeme <br /> yoksam hakikatı söylediklerindenmi <br /> egemenlerin din anlayışından uzak <br /> hakikatı söyledikerinden <br />
SES VER ANADOLUM <br /> <br /> <br /> isminin önünde prof , doçent bilmem ne var ilahyatcıdır <br /> rezistanslarda kalır , korumayla gezer falan <br /> cahıl halkı dindar <br /> devletine , hükümetine sadık yurttaş etcekmiş <br /> kıblesi amerika babası
Lütfü beyin yorumuna ek olarak neden ülkede , dünyada saha alan çalışması yapılmaz dindar geçinen kapitalistlermi yoksam seküler geçinen kapitalistlermi daha çok sömürüyor , gözü doymuyor ? Sizlerde araştırdıktan sonra göreceksinizki dünyada dindar geçinen kapitalistler daha çok sömürüyor yani ağzı çok laf eden daha çok nefsani , hırs ediyor . Tamam herkes
Değerli İhsan Kardeşim,<br /><br />hatta ve hatta imandan önce infakın Kur'an'da önemli bir yer aldığını açıklıyorsunuz hemen hemen her makalenizde.<br /><br />Mümin /29 yeterli bir izahtır.<br /><br />Acaba kendi içimizdeki Firavunlara da aynı gözle bakıyormuyuz? Yoksa Firavun öldü yaşasın Firavun demeye devam mı ediyoruz? <br /><br />Türklüğü ile övünenlerin Firavununa gösterdiği
Satırlar dolusu zırvalık…
Boşver size göre zırvalık olarak kalsın. Siz risale hatmine devam edin. Hocam devam edin, merakla bekliyoruz.
Şu an bu yazılanları aynen yaşamıyor muyuz ?<br />Sadece devlet yönetiminde değil, özel sektörde müdürler, üniversitede dekanlar/rektörler, askerde komutanlar. Aynen yukarda anlatılanlarla birebir aynı şekilde davranmıyorlar mı ? Her yer küçük firavunlarla dolmuş.
Firavun ismi kur,an,da bir cok yerde geciyor kenz biriktirme firavvun onu kalple tastik etmiyor.Benim basima bu durum geldi cok zengin olan kardesim babadan kalanmiras payimi vermiyor. Yapma kul hakki olur imansiz gidersin diyorum gulup geciyor kendisi emekli aile hakimi.
Hocam; Tevrat’a bakılırsa, Mûsâ’nın Firavun’a “iman teklif etme” gibi bir misyonu yok. O, sâdece kendi kavimini Mısırdan çıkarma görevi almış. Siz de çok iyi bilirsiniz ki; Yahudiler dinlerini yayma gibi bir çaba içine girmediler. Kendilerini “seçilmişler” olarak görürlerdi. Fravun’a iman teklifinin sadece Kur’anda geçmesi tuhaf değil mi ?
Tarihte ilk Tek Tanrılı dini çıkaran Akhenaton’da Firavundu.Eğer zalim yöneticilikten bahsediliyorsa Dini yöneticilerden daha zalimleri yoktur..Sonuçta Firavunlarda Mısır dininin en üstündeki kişilerdi.Yani ülkelerini Dini anlayışla yönetiyorlardı.Aynen Müslümanlıkta olduğu gibi.Halife Ömer’in,Halife Osman’ın,Halife Muaviye’nin,Halife Yezid’in ve onların ardıllarının yaptıkları zulmü Hristiyanlar Müslümanlara yapmamıştı.İşte Mustafa Kemal Atatürk bu Firavunluk müessesini yerle bir edip devlet yönetimini,insanlarla konuşmayan yada Allah’la konuştuğunu iddia eden dinci sahtekarlardan korumak için halka teslim etti.Düşünsene hoca,”1 Türk öldürmek 70 gavur öldürmekten yeğdir’ diyen Gerici-Faşist Şeyh Said gibi bir Emperyalist piyonun ülke yönetimine geldiğini?