Son iki yüzyıldır devletin kendine ne dediğine, kendini hangi isimle andığına baktığımızda, “devlet aklına” dair oldukça önemli ipuçları görürüz. Bu bize devlet aklının nereden nereye geldiğini gösterecek, günümüz de yaşanan sorunlara da ışık tutacaktır.
Öyle ki ideolojinin giderek ontolojiyi yıprattığını, hatta giderek kimyasını bozmaya başladığını göreceğiz.
Bunu gösterebilmek için son ikiyüz yıldır temel devlet metinlerinde kullanılan isim ve tanımlamalar üzerine bir araştırma yaptım. Araştırmada herhangi bir kişinin özel makalesini veya görüşlerini değil “anayasa” metinlerini esas aldım.
Bakın ortaya neler çıktı.
*Beş sayfalık 1808 tarihli “Sened-i İttifak” metninde sekiz kez “Devlet-i Aliye” (Yüce Devlet) tabiri kullanılıyor:
“Şart-ı sani: Devlet-i Ali’ye’nin bekası ve kuvvet ve şevketinin tezahüdü içün…” (İkinci şart: Yüce Devlet’in devamı ve gücünün artırılması için…)
*Üç sayfalık 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Humayunu’nda beş kez “Devlet-i Aliyemiz” (Yüce Devletimiz) tabiri geçiyor:
“Cümleye malum olduğu üzere Devlet-i Aliyemiz bidayeti zuhurunda beru ahkam-ı celile-i Kuran’aniye ve kavanin-i şer’iyyeye kemaliyle riayet olunduğundan…” (Herkesin bildiği gibi Yüce Devletimiz ilk ortaya çıktığından bu yana yüce Kuran hükümlerine ve şeriat kanunlarına tam anlamıyla uyulduğundan…)
*Beş sahifelik 1856 tarihli Islahat Farmanı’ında dokuz kez “Devlet-i Aliyem” ‘Yüce Devletim) tabiri kullanılıyor:
“Teba-i Devlet-i Aliyemin cümlesi herhangi milletten olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacaklarından, bunlar ehliyet ve kabiliyetlerine göre umum hakkında meriyyül icra olacak nizamata imtisalen memuriyetlerde istihdam olunmaları…” (Yüce Devletime tabi olan herkes hangi milleten olursa olsun devlet hizmet ve memurluklarına kabul edilecekler ve herkes için geçerli liyakat ve yetenek esaslarına göre göreve atanacaklardır….)
1876 yılında ilan edilen “Kanuni Esasi’ye kadar bu geleneğin bozulmadığını görüyoruz.
1861 tarihli “Abdülaziz’in culusuna müteakip saderete gönderilen hat” ve 1875 tarihli “Ferman-ı Adalet” metinlerinde de aynı şekilde ve sürekli olarak “Devlet-i Aliye” tabiri kullanılıyor.
***
Kanun-u Esasi (1876) metnine gelince tabirin değiştiğini görüyoruz. Sonraki anayasa metinlerine de kaynaklık eden 119 maddelik anayasanın ilk maddelerinde bugünkü devlet düzeninin de temelleri atılıyor. Devlet bu metinle artık kendisine resmen “Devlet-i Osmaniye” (Osmanlı Devleti) diyor:
*Madde-1 “Devlet-i Osmaniye memalik ve kıtaat-ı hazıraya ve eyalât-ı mümtazeye muhtevi ve yek vucut olmağla hiçbir zaman ve hiç sebeple tefrik kabul etmez.” (Osmanlı Devleti hali hazırda ülkesi ve eyaletlere ayrılmış halkları ile tek bir vücut olup, hiçbir zaman ve hiçbir nedenle bölünme kabul etmez.)
* Madde-8 “ Devlet-i Osmaniye tabiyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olursa olsun bila istisna Osmanlı tabir olunur…” (Osmanlı Devletine tabi olan kişilerin hepsine hangi din ve mezhepten olursa olsun istisnasız Osmanlı denir…)
* Madde-9 “Osmanluların kaffesi hürriyet-i şahsiyelerine malik ve aherin hukuk-u hürriyetlerine tecavüz etmemekle mükelleftir.” (Osmanlıların hepsi kişisel özgürlüğe sahip olup ötekinin özgürlük haklarına tecavüz etmemekle sorumludur.)
1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na kadar geçen surede, gerek açılış nutuklarında gerekse fermanlarda sık sık Memalik-i Osmaniye (Osmanlı ülkesi), Tebea-i Osmanlı (Osmanlı uyruğu), Millet-i Osmaniye (Osmanlı milleti) tabirlerinin kullanıldığını görüyoruz.
***
İlk kez 1921 tarihli 23 maddelik Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile birlikte “Türkiye Devleti” tabirinin kullanıldığını görüyoruz.
* Madde-3 “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” ünvanını taşır.”
*1921 anayasasına göre devlet kendisine “Türkiye Devleti” dediği gibi ülkesine de “Türkiye”demektedir :
Madde-10 “Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet nokta-i- nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelere terekküp eder.”
1921 anayasasına (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) baktığımızda, 1923’deki değişiklikler de dahil “Türkiye Devleti, Türkiye Reisicumhuru” vb. başında “Türkiye (Türkiya) olan tabirlerin kullanıldığını görüyoruz. Henüz “Türk devleti” veya “Türk milleti” tabirleri anayasa metnine girmemiştir.
1921-1924 yılları arasında yürürlükte olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun, bu yönüyle, Türkiye’nin kurucu ruhunu tam anlamıyla yansıttığını söyleyebiliriz. 20.1.1337 (1921) tarih ve 85 nolu bu kanunun hiçbir yerinde “Türk Devleti” veya “Türk milleti” tabiri geçmiyor. Israrla devlet kendisine“Türkiye Devleti”, halkına da ön eksiz olarak “Millet” tabirini kullanıyor.
1921 anayasası (Teşkilat-ı Esasi’ye Kanunu) ilk haliyle böyleyken, sonraki yıllarda anayasaya beş kez önemli müdahalelerde bulunularak içeriğinin epeyce değiştirildiğini görüyoruz; 1924, 1928, 1931, 1934, 1937 yıllarında yapılan müdahalelerle “Türk”, “milliyetçi”, “halkçı”, “devletçi”, “inkılapçı”, “laik” tabirlerinin anayasa girdiğini görüyoruz.
*1960 tarihli Milli Birlik Komitesi’nce hazırlanan anayasa metninde, özellikle giriş kısmında “Türk”vurgusunun iyice artırıldığını görüyoruz. Defalarca “Türk yurdu, Türk vatanı, Türk ordusu, Türk cumhuriyeti, Türk milleti” tabirleri kullanılıyor.
*1982 anayasasında ise, 1961’dekinin genel çerçevesi korunuyor fakat giriş kısmında vurgu daha da artırılarak “mistik” ve “romantik” bir boyut da katılıyor;
“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda… demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur…”
SONUÇ
Görüldüğü gibi “Devlet-i Aliye-Osmanlı Devleti-Türkiye Devleti-Türk Devleti-Atatürk Cumhuriyeti” şeklinde seyreden çizgi son ikiyüz yılın da panoramasıdır.
Nereden nereye gelindiği apaçık ortadadır.
Bu seyri yorumlarsak, devlet aklı giderek küçülen bir seyir izlemiştir. İmparatorluk aklı giderek etnik bir site devleti aklına, hatta son tahlilde İbn Haldun’un tabiri ile “tek bir kişinin asabiyetine dayalı” (infirad) yönetimine (ideolojisine) dönüşmüş ve o bütün her şeye egemen kılınmıştır.
Devlet aklı açısından bakarsak bunu ilerleme olarak görmek mümkün değildir. Bir halkın örgütlenmiş basireti olarak ortaya çıkması gereken “devlet aklı” giderek küçülmüş, büzülmüş, içine kapanmış, sonunda bütün her şey “tek bir kişinin asabiyetine” ve onun korunması ve kollanması noktasına gelip dayanmıştır.
Eski çağlarda buna ne dendiği ise herkesin malumudur…
Bu noktada devletin 1921 ruhunda ifade edildiği şekliyle kendini yeniden tanımlamaya şiddetli ihtiyacı vardır.
Anadolu’da ilki 1299’larda, ikincisi de 1921’de sağlanan, bu toprakların görüp göreceği yegane iki “kurucu ontoloji”, günümüz şartlarında “üçüncü kez” yeniden sağlanmak zorundadır. İlkinden Osmanlı, ikincisinden Türkiye doğmuştu…
***
Gerçek anlamda devlet aklı kurar, korur, yaşatır, birleştirir, yeniden inşa eder, büyütür. “Kabile aklı” veya “kişi kültü” ise tek tipleştirir, dağıtır, kaçırır, küçültür.
İktidar mantığı “güç” üzerinden işler. Ona göre güçsüz olmak günahtır. Dinin mantığı da “hak” üzerinden işler. Ona göre de haksız olmak günahtır. Devlet aklı ise gücü ve hakkı bir araya getirir ve mantığını “adalet” üzerine kurar. Adaleti güç ile ayağa diker; gücü adaletin emrine verir. Bu denge bozulduğu an meşruiyet sorunu yaşanır.
Devlet adaletten saptığı an meşruiyetini kaybeder, zeval bulur. “Allah devlete zeval (gölge) vermesin” demek, “Allah devletin üzerinden adalet güneşini eksik etmesin de gölgede kalmayalım” demektir. Keza “Adalet mülkün temelidir” demek, “Devlet dediğin adalet için vardır” demektir.
Bu nedenle devlet aklı dışarıdan ithal edilerek oluşamaz. Bilakis kendi toprağından, tarihi ve manevi ikliminden, halkın hür ve bağımsız yaşama iradesinden, yükselme ve ilerleme arzusundan, hak ve adalet özleminden ve de bunların menbaı olan ma’şeri (halk) vicdanından doğar…
Bundan kopulduğu an devlet ile halk arasında derin bir çelişki ve onulmaz bir çatlak oluşmuş demektir. Bu durumda yapılması gereken ise halkın bütün alanlarda devletini temellük etmesi yani duruma el koymasıdır. Aksi halde yeryüzünde yaşamaya ve bir bayrak dalgalandırmaya hakkı yoktur…
Devlet bakis acisini genisletecegine dahada daraltmış sinucu ortaya çıkıyor.hak ve ozgurluklerin zamana parelel artış gostermesi gerekirken bizde daralma göstermiş.Peki 1921 anayasası sonrasındaki hangi gelismeler devletin dusunce sisteminde daralmaya sebep oldu..?
yani özetle bu topraklardaki ahaliye 1000 yıldır türk denir ve bu toprakların devlet ve halk dili türkçe olması avrupalıların bu millete türk demesine rağmen kendimize türk demeyecekmiyiz. kompleksli bir azınlığı tatmin için kendimizdenmi vazgeçelim.
Osmanlı Ahalisi veyahut Türk Milleti, yüzyıllardır böyle söylenilegelmiş ve kimseyi incetmek yada gözardı etme niyetiyle kullanılmamış bir tabir. Nasıl ki Fransız, İngiliz, Alman denilebiliyorsa Türk demenin de bir sakıncası yoktur. Bu ülkede %5lik marjinal bir grubun sırf fesad ve ikilik çıkarmak ortaya attığı ve batı güdümlü bir proje. Biz çocukken kimse Türk Kürt Ermeni vs. bilmez önemsemezdik
YANILIYORSUN ADSIZ KARDEŞİM ÇOK İNCİTİYORSUN ''ÇOCUKKEN BİLMEZ VE ÖNEMSEMEDİĞİNİ SÖYLÜYORSUN'' SANKİ BİRARADA VE BİRLİKTE YAŞAMAMIŞIZ GİBİ HEMHAL OLMADĞIN KİŞİYİ NERDEN BİLECEKSİN OYSA HUKUKİ AÇIDAN 1 KİŞİ DE OLSA VARSA VARDIR İSLAMİ DEĞERLER AÇISINDAN ZATEN KAVMİYET FİKRİ SAKAT HATTA İLK GÜNAHLARDANDIR.
bin yıllık osmanlı selçuklu tarihlerinde türk kelimesinin geçtiği ne bir yasa ne bir demeç ne bir serdeniş ne bir kanun ne bir tablet göster.bu kelime kullanılmamıştır.bir tek ırk ismi söylenirse osmanlı üzerinde 70 milletin birleştiği birlikteliğin bozulmasına yol açaçcağından tehlikeli görülmüştür.işte tam bu hususta 1908 de senin gibi kafatasçıların yaptığı proğramla patişah ipe getirldi.sizin
harika..
Recep İhsan Bey, Türklük hususunda derin bir yanılgı içinde. Açsın tekrar Anayasa'daki Türk tarifini okusun. Orada bir etnik isim olarak mı Türk'ten bahsediyor? Hayır. Yani ırkçı bir bakış açısı var mı? Hayır. Peki Recep İhsan Bey'i işkillendiren nedir? <br /><br />BDP ve PKK neyi dayatıyor?: Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki insanlar Türk'ten ayrı tek ve bütün bir millet,
Merhaba Arkadaşlar.<br />İhsan Bey Türklük hususunda çok doğru bir teşhis yapmış. Türkler İslam dünyasının bayraktarlığını yapmaya başladığı zaman dünyada iki kutup vardı. İslam ve diğerleri. Avrupa İslam'a saldırırken ilk olarak Türk boyları ile karşılaşıyordu. Böylece batı toplumları, İslam toplumlarını için "Türk" veya "Türkler" olarak telafuz etmeye başlamışlardır.
Merhaba ARKADAS, BiLGi BiRiKiMiNiZ, GENCLERE DOSTCA DAVRANISINIZ ve YARDIM ETTiGiNiZDEN YUZUNUZDEKi SAMiMiYETiNiZ, iCiNiZiN SEFKAT iLE DOLU LMASI, ISIK HIZI iLE BURA'YA (ingiltere'ye) ULASTI.BiR DOST KAZANMAK BiR DUNYA KURTARMAGA ESiT!<br />AYRICA:ULUS"BiR ELMAYI DiLiMLERE AYIRDIGINIZDA; ELMA DiLiMiNi ELMANIN BUTUNUNDE AYIRDIGINIZDA ELMA DiLiMi SOYUT KALIR.ELMA DILiMiNi BUTUN OLAN
'Adalet devleti' isminde kitabı bulunan birisinin adaletli davranması beklenir,<br />'Türklerin endişesi giderilmeden, Kürtlerin onuru iade edilmeden çözüm olmaz ' diyen birinin Türklerin endişesinden de birkaç kelam etmiş olması beklenir,<br />'Adaletli paylaşım' isteyen birisi 'hakkı yenilmişlik, hak ettiğini alamamışlık, zulme maruz kalmışlık,ihmal edilmişlik, altta
Erazyon var!……………………………………………………………………………………………..
Eliaçık'a Milli Merkez konusundaki görüşünü soracaktım ki bu yazıyı gördüm. O da iktidarın adamı olmuş. Yolun açık olsun Eliaçık. Güçlünün yanında güçlünün sesi olmaya devam et. Türklere karşı görülmemiş zulüm ve soykırım başladığında bağırırsın artık barış, hak, adalet, mülk diye.
Misal…<br />Arkeolojik ve sosyolojik araştırmaların ortaya çıkardığı bir gerçek ise Türklerin yaklaşık 8000 yıldır bu topraklarda yaşadığı ve birçok Türk Devleti kurduklarıdır.Osmanlı nın kuruluşunda da Türk unsuru vardır.Osmanlı bir Türk devletidir.Osmanlıca, 41 türkçe lehçe içerisinden biridir.Bir Türkçe lehçesidir.<br />Malazgirt savaşına dayanma yada dayatılma yanlış bir tarih söylemidir.
Sayın Eliaçık, hiç sizi överek başlamayayım, size karşı olan olumlu duygularımı ve düşüncelerimi sıralayacak olsam yer yetmez. Yine de bilin istedim. Şimdi konuya gireyim: ben bankacıyım, bankaların idari ofisleri şubelerine göre çok farklıdır: burada günde birkaç yüz sayfaya denk yazı okur ve yazarız. Çalışmalarımız sırasında, dışarıdan bakıldığında çok da değerli görülmeyebileceğini tahmin
Yurttaşı olduğumuz bu ülkenin Anayasa Hukukunu ve Tarihini, bir kavramın kronolojik gelişimi ve değişimi bakımından ele alış tarzın ilgi çekici olmuş. Bugünlerde TBMM ANAYASA KOMİSYONU'nda en çok tartışılan konulardan biri bu. TÜRK kelimesinin varlığına ve tarihine ilişkin açıklamaları, hukuk metinlerindeki yer alış şekliyle karıştıran yorumcuların olmuş. Türkiye'nin etnik yapısı, Ali
Herşey iyi hoş ta ben birşey soracağım.Türk olmak günah mı kardeşim ya?Tarihten önce bile tek bir Allah'a inanmış,tek eşli yaşamış ,İMECE kültürünü geliştirerek dayanışma içinde olmuş,tarihi boyunca kölelik müessesesi olmamış,delikanlı bir milletin ismi altında birleşmek , insanlara neden zul geliyor ben de bunu anlamıyorum.Bence sevgili peygamberimiz bu milleti daha yakından tanısaydı
İHSAN HOCAYI, ANTİEMPERYALİST BİRİ OLARAK BİLİRDİK. O DA, KÜRESEL GÜÇLERİN DEĞİRMENİNE ŞU TAŞIMAYA BAŞLADIĞI GÖRÜLMEKTEDİR. YAZDIKLARI, YAPILMAK İSTENİLEN YENİ ANAYASAYA AYNEN UYMAKTADIR. HOCA, SON İKİ YÜZYILLIK ANAYASA METİNLERİNİ İNCELEMİŞ! YAHU, İKİYÜZYILDAN ÖNCE ANAYASA MI VARDI? BU ÜLKENİN ADINI ‘TÜRKİYE’ OLMAKTAN ÇIKARDIK. BU ÜLKENİN ADI OLMAYACAK MI? BU AZİZ MİLLETİN BİR ADI OLMAYACAK MI? BU NE BİÇİM BİR MANTIK. İNSANLAR EVLERİNDE BESLEDİKLERİ – AFFEDERSİNİZ – EVCİL HAYVANLARA DAHİ AD TAKIYORLAR. ANCAK, BU AZİZ MİLLETİN ADI OLMAYACAK. PEKİ, BİZ KİMİZ? ULUSLARARASI ARENADA KENDİMİZİ NASIL TANITACAĞIZ? ‘ŞEY, BEN, ANADOLU’NUN BİLMEM NE KASABASINDAN..’ DİYE Mİ TANITACAĞIZ. ANAYASADA HÜKÜM BULAN ‘TÜRK MİLLETİ’ TANIMININ, ‘TÜRK IRKINA’ İNDİRGENMESİ APAÇIK CEHALETİN ÖRNEĞİ OLSA GEREK. BU DEVLET, BU MİLLET İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ YALNIZ BİR KİŞİYE TAHSİS EDİLMEMİŞTİR. GÖRÜNDÜĞÜ KADARIYLA HOCA, ‘TÜRK MİLLETİ’ KAVRAMINI ANLAYAMAMIŞ! HOCAYI BİZ İLAHİYATÇI OLARAK BİLİRDİK. HOCA, ANAYASA PROFESÖRLÜĞÜNE SOYUNMUŞ. HERKES ALANINDA KALSA DAHA İYİ OLUR. İHSAN HOCANIN KÜRESEL GÜÇLERE SELAM ÇAKMASINI MANİDAR BULDUĞUMU İFADE EDEYİM.